tag:blogger.com,1999:blog-39683906565663189502024-02-19T20:29:49.346-08:00BİR FİLM SEVDİMFilm eleştirmeni Burak Göral'dan sevdiğimiz filmlere farklı bir 'sesli yorum' seçeneği...Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.comBlogger54125tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-78340552471356314132020-12-23T10:05:00.007-08:002020-12-23T11:54:48.385-08:00Hukuk ve Oğlum: YOUR HONOR <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYwxLnQjN-xML3Iu7JQSVldSw3XV8SaSPBeFZzP3r25vqO3E-SaheCR-jan4mtGjwpZHIojlulOtp2qj7pA3ssqyuXw0bOdorWZvzW0rd2UCoo5Y8eGkvaE1jwhkGcoyKTD0Obl-w7TDw/" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1080" data-original-width="1920" height="341" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYwxLnQjN-xML3Iu7JQSVldSw3XV8SaSPBeFZzP3r25vqO3E-SaheCR-jan4mtGjwpZHIojlulOtp2qj7pA3ssqyuXw0bOdorWZvzW0rd2UCoo5Y8eGkvaE1jwhkGcoyKTD0Obl-w7TDw/w605-h341/your_honor1.jpg" width="605" /></a></div><br /><span style="font-family: georgia;">Showtime’ın 10 bölümlük mini dizisi “Your Honor”ın ilk bölümü
sinematografik olarak olağanüstü! İnsanı bu kadar rahatsız eden, korkutan bir
kaza sahnesini daha önce çok az filmde ya da dizide görmüşüzdür. O sahnenin
yönetmenlik ve prodüksiyon başarısı ders olarak okutulabilir. O derece iyi. Ama
sonraki iki bölümde bazı öyküleme problemleri var. Henüz ilk üç bölümü
izlenmişken gördüğüm bazı aksaklıkları toparlamak istedim.</span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">DİKKAT SPOILER İÇERİR</span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">Mükemmel bir ilk bölümün ardından kahramanımızın tebelleş olduğu sorunlar ikinci
bölümden itibaren senarist öyle istediği için üretilmiş hissini vermeye
başladı giderek. Suç hikayelerinde karakterlerin başlarını beladan kurtarmak için
yaptıkları planlar her zaman aksayabilir. Ama bize zeki olarak tanıtılan karakterlerin sanki plan
aksasın diye daha en başta göz göre göre bazı yanlış tercihler yapıyor olması, ister istemez yazar müdahalesinin karakterin özelliklerinin önüne geçtiği hissini veriyor. </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">Bryan Cranston'ın Breaking Bad ile getirdiği miras da zaman
zaman dizide ters bir efekt yaratıyor. Breaking Bad senaryolarında diziye
yönelttiğiniz her sorunun çok net ve mantıklı cevapları olmakta. Çünkü
karakterler aşırı sağlam yazılmışlardır. Olay örgüsü yazarın canı istediği için değil; bu
sağlam karakterlerin yol açtığı olayların sıkı sebep-sonuç ilişkileriyle
birlikte yüzde yüz inandırıcı bir şekilde geliştirilip örülmüştür.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">“Your Honor”da oğlunu dramatik bir gelişme yüzünden sebep olduğu vur-kaç davasında kanunun
korumakta yetersiz kalacağı bir durumdan kurtarmaya çalışan (yani yine ailesi
için kanunsuz şeylere bulaşan) iyi bir yargıcı canlandırması için Bryan
Cranston’ın seçilmiş olması ister istemez Breaking Bad karşılaştırmalarını da
beraberinde getiriyor. Cranston’ın sinsi Walter White bakışları da bazı sahnelerde kendisini
zaman zaman gösterince bu karşılaştırmaya istemsizce yuvarlanıyorsunuz.. </span></p>
<p class="MsoNormal"><o:p><b><span style="font-family: georgia;">Çok yüksek bir başlangıç </span></b></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">İlk bölüm mükemmel ve yüksek bir başlangıç yapıyor hikayeye
oysa. İşinde çok iyi, dikkatli, detaycı ve vicdanlı, adil bir yargıç olan
Michael Desiato’nun, annesinin ölümünü hâlâ tam olarak atlatamamış oğlu Adam bir
trafik kazası sonucunda, bir organize suç lideri olan Jimmy Baxter'ın oğlunu öldürünce paniğe
kapılıyor ve sonrasında vahim hatalar yapıyor doğal olarak. Bu hatalar Yargıç Desiato’nun
oğlunu tam adalete teslim edecekken kurbanın babasının kimliğini öğrendiği anda
bundan vazgeçmesiyle birlikte, üstünü örtmesi gereken hatalara dönüşüyor. Dizinin yapısı yargıcın
bunları zekası ve hukuki tecrübeleriyle örte örte ilerlerken oluşacak
sorunlarla da başetme çabası üzerine kurulu. Ancak bu hikaye omurgası sırasında Desiato’nun ve seyircinin dikkati başka bir ‘hata’ yüzünden sekteye uğruyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: georgia;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiviWh7GmZdfaRmr7YXBnLw9oHPCvOZ4KbkVRWihB5hUpRfiupsjFGg437Ngu48w8DH0Sv_JIzD-5b6GNazqE9tzSthk5G1fkp_Otic0NWNhLd0nxwNOgGeqg890TmsIzpeTY8gNBpTFLk/" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1199" data-original-width="1999" height="319" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiviWh7GmZdfaRmr7YXBnLw9oHPCvOZ4KbkVRWihB5hUpRfiupsjFGg437Ngu48w8DH0Sv_JIzD-5b6GNazqE9tzSthk5G1fkp_Otic0NWNhLd0nxwNOgGeqg890TmsIzpeTY8gNBpTFLk/w532-h319/your_honor_2.jpg" width="532" /></a></span></div><span style="font-family: georgia;"><br /></span><span style="font-family: georgia;">2. bölümde oğlunun kaza sırasında kullandığı arabayı yok etmesi için
arkadaşından yardım ister Yargıç Desiato. Belediye başkanlığına oynayan dostu, arabanın
yok edilmesi için Baxter ailesinin çatışmalı olduğu siyahi çeteye başvuruyor. (Hikayenin
politik gerilim arkını buradan başlatıyorlar) Çetenin genç ve tecrübesiz bir
çocuğu görevlendirmesi, Kofi Jones adlı bu çocuğun yolda polis tarafından çevrilmesi, Yargıç Desiato’nun
kendi çocuğunu bırakıp o çocuğun da zarar görmesine engel olmaya çalışması,
çocuğun hapishanedeki zor durumları; Baxter ailesinin gücünü, polise
ve adalete yapabileceği müdahaleyi göstermesi için yaratılmış sahneler ise eğer, hikayeyi ve seyirciyi boşu boşuna yoruyorlar. Nitekim 17 yaşındaki suçsuz Kofi'nin hapishanede geçirdiği gergin dakikalar 3. bölümün içinde de büyük yer
kaplıyor. Baxter ailesinin başka bir çocuğu daha varmış, o da başka bir suçtan
dolayı başka bir cezaevinde mahkummuş, aile onu da tahliyesine iki hafta kala 17
yaşındaki suçsuz sanığımızla aynı hapishaneye nakil ettiriyor üstelik! Maalesef bunlar pek zeki buluşlar değil, dizilerde aradığımız ‘dallanıp budaklandırma’ manevralarının biraz daha ustaca kurulması gerek. </span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">Yok eğer, Kofi'nin dahil olduğu Desire adlı bu çetenin bu hikayeye
daha çok dahil edilmesi içinse bu hamleler, bu sefer de biraz ‘zorlama’ gibi
duruyor. Muhtemelen Kofi Jones dramatik bir şekilde öldürülecek ve biz de Baxter ailesinin tehdit gücünün şiddetine tanık olacağız ve Desire çetesiyle de gerilim tırmandırılacak. Tamam da bu ilişkiler ağını cart diye ikinci bölümde sokmak esas baba-oğul ilişkisini bu kadar az işlemek de biraz yanlış bir seçim olmuş. Yargıç Desiato daha oğluyla
meseleyi tam olarak konuşamadı bile! Çok yüksek açılış zaten yapılmışken, hikayeyi içeriden (yargıcın evi) giderek dışarıya doğru, biraz daha ağırdan açmak çok daha sağlam bir yapı getirebilirdi diziye. </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">Ama bu yapının neden tercih edildiğini de anlıyor insan. 'Limited' (yani az bölümlü) bir dizide seyirciye gerilimle çengel atmak istiyorlar. Karakterlerin derinleşmesinden ziyade
olayların tırmanışına, tansiyonun yüksek olmasına yaslanmayı tercih
ediyorlar.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;"><b><o:p>Mini dizi olduğu için mi? </o:p> </b></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">Diğer yandan çok yüksek başlayan hikayelerin en büyük riski
‘erken yorulma’dır. Nitekim burada da 3. bölümden itibaren çok fazla karakter ve bağlantıların boca edilmesiyle bu inşa süresi ilk bölümün yarattığı şok etkisini giderek zayıflatıyor. Yargıcın oğlu Adam'ın aslında ne kadar da vicdanlı
olduğuna yeterince ikna olmuşken onun boş mahkeme salonunda sanık
sandalyesinde durması, yetmedi hapishane kapısına gitmesi, yetmedi gece olay
mahalline gitmesi senaristlerin bu karakterin ilerde büyük bir yanlış daha
yapacağı konusunda seyirciye yaptıkları hazırlıksa eğer bu daha zekice ve kısaca yapılabilirdi... </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">Yargıcın zekası ve tecrübelerine yaslanarak delilleri yok
etmesini izlemeyi beklerken, 3. bölümde benzin istasyonundaki güvenlik kamerasındaki
görüntülere erişiminde öyle bir zekaya rastlayamamak bende biraz hayal
kırıklığı yaratmadı değil doğrusu. Yargıç Desiato’nun onca telaşın içinde bir barda tanıştığı benzin
istasyonunun sahibini aynı gecede sarhoş ederek onun en yakın arkadaşı olması
(!), hiç inandırıcı olmayan bir yalan uydurup güvenlik kayıtlarına bakması,
sonra adamı kendi masasından uzaklaştırıp kayıtları silmesi filan...
Bilemiyorum, böyle kapandı mı bu gedik şimdi? Bu gedikler başka büyük gedikler
açarak mı kapatılacak hep? </span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">Sonuç olarak; “Your Honor”da oyun alanının geniş bir çember
içinde (adliye-karakol-sokak çetesi-hapishane) kurulmasına rağmen sebep sonuç
ilişkilerinin biraz gevşek bir bağla kurulduğunu ve yapay bir ‘zorlama’nın
giderek kendisini gösterdiğini düşünüyorum. Bakalım ilerki bölümlerde
senaristler bu zorlama duygusunu; ‘büyük planda istenmeyen (ya da zaten planan) bir
gelişme’ haline getirebilecekler mi? </span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: georgia;">Umarım 4. bölümden itibaren kendi adıma, bu histen kurtulabileceğim bir
akışla karşılaşırım...</span><span style="font-family: georgia;"> </span></p>Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-12852359787085238082020-01-01T14:37:00.001-08:002020-12-23T10:06:52.757-08:00MAKALE: Atiye 1. Sezon Eleştiri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZjGz4ejZGI5qWi1peI8ro8bZGFbSZ82lIay3Tlt9UmUxSFtQDHyhUTl_ymGcmUSn2jtLpll283k-BhYEGQ45Al2Q6TGvVl8uLINP-zg8K01pCFdAcBh8xQujiCC1vrNJAlZBXZIlHykc/s1600/Atiye_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZjGz4ejZGI5qWi1peI8ro8bZGFbSZ82lIay3Tlt9UmUxSFtQDHyhUTl_ymGcmUSn2jtLpll283k-BhYEGQ45Al2Q6TGvVl8uLINP-zg8K01pCFdAcBh8xQujiCC1vrNJAlZBXZIlHykc/s640/Atiye_1.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Netflix’in ikinci Türkiye yapımı dizisi “Atiye”; yine
fantastik öğelerle oluşturulmuş “Hakan: Muhafız”a göre her açıdan daha başarılı
bir dizi. Ama daha sağlam bölüm senaryolarına sahip olabilirdi...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Önemli not:</b> Bu
yazı dizi hakkındaki birçok sürprizi açık etmektedir. Henüz bütün bölümleri
izlemeyenler okumasın. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Netflix’in prodüksiyon yaptığı ülkelerde genellikle daha
önce yapılmayanlar üzerinden gitmesi doğru bir strateji aslında. Ana akım
kanalların önceden giremediği, risk olarak gördüğü hikaye tiplerine öncelik
vermesi anlaşılır bir taktik. Özellikle de Türkiye’de yapılan dizilerde
fantastik veya mistik unsurlar yıllarca es geçildi. Çünkü kanallarımız bir
diziyle 35 kuş vurmaya odaklıydılar hep! Televizyon yayıncılığının
temellerinden biri olan kuşak kavramını çoktan geride bırakıp her akşamı sadece
bir diziyle kapatma politikasıyla yüründüğü için, her dizinin her yaştan ve her
sınıftan insana birden hitap etmesi amaçlandı hep. Böyle olunca genel
izleyiciyi yakalamanın zorlaşmasına neden olacak her türlü parlak fikir, farklı
türden denemeler ve kıvrımlı anlatımlar kendilerine pek de yer bulamadılar. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Yapılanlar ve gelinen nokta üzerine uzun uzun yazılacak çok
şey var aslında ama bunları başka bir yazıya bırakıp “Atiye”ye getirelim biz
konuyu. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">“Atiye” birbirlerinden çok ayrı dönemlere ait efsanelere ve
tarihi gerçeklere sahip olan Şahmeran, Nemrut Dağı ve Göbeklitepe’nin birbirine
bağlandığı acayip bir hikaye kurgusuna sahip. İnsan bir süre sonra Ağlayan
Kaya, Kızlar Sinisi ve diğer başka Anadolu efsanelerinin ve mekanlarının da devreye girmesini
bekliyor. Bu kadar çorba edilmesine gerek de yokmuş aslında.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br />“Atiye”nin uyarlandığı roman olan “Dünyanın Uyanışı”nın
yazarı Şengül Boydaş profesyonel bir yazar değil. Resmi sitesinde bireysel
danışmanlık ve koçluk hizmetleri sunduğunu yazmış. Zaten çağdaş edebiyatımızın
elle tutulur örneklerinden biri olmadığı gibi, “çok satan” olmuş bir romandan
da bahsetmiyoruz. Ama Boydaş, Göbeklitepe’den yola çıkan bir uyanış hikayesi
anlatmış. Göbeklitepe’nin esrarını ve keşfini kullanarak, bir kendini keşfetme,
özünü kavrama hikayesine doğru yol almış. Hatta Atiye'nin uyanışı, daha önce aldığı bazı kararları bile sorgulamasına neden oluyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Aslında tıpkı “Pan’ın Labirenti”nde de yapıldığı gibi
mitolojik hikayeler sinemada ve televizyonda başka bir ‘öz’e ulaşmanın aracı
olarak kullanılıyor sıkça. Romanda bunun bilinçli yapılıp yapılmadığını
bilmiyorum ama ondan uyarlanan dizinin böyle bir amaç taşıdığı çok belli.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">“Atiye” dizisi aslında
genç bir kadının uyanışı, kendi kimliğini bulması ve özgürleşmesini anlatıyor. Neye
karşı veriliyor peki bu mücadele? Hikayede iki ana cephenin olduğu son derece
net: Büyükler ve onların çocukları... <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Atiye’nin anne-babası çocuklarından bir sürü sır saklayan,
çocuklarını seven, mülayim ama onları kendilerince kontrol altında tutmaya
çalışan ebeveynler. Aynı anne-baba evlatlık kızları Cansu'nun sorularını da cevapsız bırakıyorlar sık sık. Ozan’ın babası dışarıda yumuşak görünümlü ama içerde
aşağılayıcı, psikopat ruhlu zengin bir baba. Zaten oğlundan birçok şey saklıyor
ve onu gizli ajandası için kullanıyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Erhan’ın manevi babası Öner Hoca da Erhan’ın geçmişine dair
birçok şey biliyor olmasına rağmen yıllarca ondan ailesine dair bu bilgileri saklamış.
</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Kendileri hakkında çok önemli bilgileri saklayan büyüklerine
karşı direnç gösteren, bilgilenmeye ve aydınlamaya çalışan ve bağımsızlık
savaşı veren karakterleri izliyoruz biz dizi boyunca. Yedinci bölümde Cansu’nun
bu resimden çıkarılması 'en çok alkol tüketen, en çok ilişki yaşayan, en çok
özgür takılan kıza bir ceza mı verildi acaba?' diye de düşündürtmedi değil
doğrusu. Slasher filmlerde de böyle kız karakterler hemen bir şekilde ekarte
edilirler, bilirsiniz. </span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Sonra bir anda ilk yedi bölümden çok farklı bir şekilde,
diğer bölümlerde olmadığı kadar bilim-kurgu sularına giren final bölümünde
Cansu’nun tekrar hikayeye dahil olması, ikinci sezonu bakalım nasıl bir hale
getirecek.</span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"> </span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"> </span></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">“Atiye” en başta
elbette iyi yönetmenlerin elinden çıkmış, iyi oyuncularla oluşturulmuş ve ana
akım dizilerden farklı bir türe ait olmasından dolayı ilgi çekiyor. İster istemez başka bir
ligde görülüyor çünkü.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5aWzigDbfS9aQ4oxNPHRVHJJx9Q5IIUuaVOMAiBvCxFXqgsgxpceoB27btqIh28BtazV7D0R-cWxArh9wEkKQzTt53C6dtpBY2zlVcCih4Mknq2pczYshO98eHW5ouNxvlp_WcZeZ68s/s1600/Atiye_2.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5aWzigDbfS9aQ4oxNPHRVHJJx9Q5IIUuaVOMAiBvCxFXqgsgxpceoB27btqIh28BtazV7D0R-cWxArh9wEkKQzTt53C6dtpBY2zlVcCih4Mknq2pczYshO98eHW5ouNxvlp_WcZeZ68s/s640/Atiye_2.png" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ancak bütün bu hoşlukların içinde bazı boşluklar da var
maalesef.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bir kere dizinin en büyük sorunu bütün yaşananların yani 8
bölümün de 4-5 gün içinde yaşanıyor hissini vermesi.... Karakterler uzak
yerlere çok hızlı gidip geliyorlar, hatta birçok karakterin duygusal
dönüşümleri de son derece hızlı gerçekleşiyor. Çok kısa süre içinde olağanüstü
şeyler yaşayan insanların çoğu sahnede normal tavırlar göstermesi dizinin büyük
sorunu. Bazı tesadüfi gelişmelerle çözülüyor bazı durumlar. Böyle yüksek
tempolu ve 45 dakikalık dizi bölümü yapma pratiğimizi çoktan kaybettiğimiz için
sahneler arasında zaman geçişleri ve zamanlama hataları yapıyoruz. Neredeyse
her bölümün senaristi başka bir isim olunca bu karışıklık sürüyor. Yıllardır
sündürülmüş bölümler ve sahneler yazıp durduğumuz için de bocalıyoruz bence.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Aslında her bölümde madde madde yaşanan rastlantısal
çözümleri, zamanlama sorunlarını yazmak isterdim ama bu çok uzun bir mesai
gerektirebilirdi. Son iki bölüme dair bazı notlarımı paylaşayım en iyisi. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<ul style="margin-top: 0cm;" type="disc">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bu
sekiz bölüm Atiye karakterinin ‘uyandırılma’ bölümleri olduğu için Atiye
genellikle bir şeylerle karşılaşan, sırları birer birer öğrenen, asıl
olaylara henüz yön vermeye başlamayan bir karakter oldu. En büyük aksiyonunu
son bölümde akıl hastanesinden mucizevi bir güçle kaçarak Erhan’ın yanına giderek
yapıyor ama biz bunu göremiyoruz! Atiye’nin oradan nasıl kaçtığı bizden
saklanıyor. Son sahnede kız kardeşini ölümden döndürüyor, ama yine nasıl
olduğunu anlayamıyoruz, oldu bittiye getiriliyor. <br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--></span></li>
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ozan
ile Atiye’yi evlendirmek dışında ana amacı hakkında hâlâ hiçbir fikir
sahibi olmadığımız dizinin kötü adamı Serdar, 6 sene boyunca hem Atiye’ye
oğlunu yamamış, hem de Erhan’ın koynuna şahane Türkçe konuşan ve Erhan'ın çalıştığı okulda yıllarca okuyan Alman bir kız (Hannah) ayarlamış! Bunlar
nasıl planlar böyle? Bu kadar önceden kurulmuş bu acayip planlar Atiye’nin kız
kardeşi Cansu’nun 6 yıldır ablasının erkek arkadaşı Ozan’a duyduğu aşka rağmen kendisini
tutmasıyla sağlam kalabilmiş meğer! (Atiye'nin canından endişe duyulduğu bir zamanda da Cansu ve Ozan bir anda salıyorlar kendilerini birbirlerine) <br />7. bölümde Serdar, Ozan’dan Cansu’yu
susturmasını istiyor. Ozan eline yüzüne bulaştırıyor ve Serdar gidip
Cansu’yu kendi başına tamamen ekarte ediyor. Suçu da Atiye’ye yıkmayı planlıyor. Yaptığı
bu hamleyle, olayları kendi istediği yere nasıl götürebilir ki artık? <br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--></span></li>
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><b>Bu
zamanlama meselesi iyi bir kurgucuya sahip olunmasına rağmen sorun olmuş.
</b> Mesela şöyle: Yedinci bölümde Cansu’nun başına gelen şeyin hemen öncesinde
Atiye Erhan’a Cansu’nun kız kardeşi olduğunu söylüyor. Belli ki sonra
ikisi birlikte Cansu'ya gitmek üzere evden çıkıyorlar. Sonraki sahnede Cansu’yla Ozan’ın itişme
kakışma sahnesini görüyoruz. Ondan sonraki sahnede ise eve gelen Atiye ve
Erhan, Cansu’yu buluyor. Oysa 8. bölümde öğrendiğimize göre Ozan Cansu bayıldıktan sonra ne
yapacağını bilememiş, babasını arayıp panikle kaçmış. Sonra her nasılsa babası Serdar tek başına oraya
gelmiş, ayılmaya çalışan Cansu’nun işini bitirmiş. Atiye’nin
Ozan’a verdiği yüzüğü de nasıl olmuşsa ele geçirmiş ve olay mahalline
bırakmış. Üstelik evden çıkarken duvarda bir kameranın olduğunu da farketmiş ve hiçbir şey yapmamış! </span></li>
</ul>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<ul style="margin-top: 0cm;" type="disc">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">8.
bölümde Serdar Göbeklitepe yolundaki Atiye ve Erhan’ın peşine Alman Hannah’yı
takıyor. Ondan ‘gerekirse Erhan’ı öldürmesini ve kızı eksik sayfalarla
birlikte getirmesini’ istiyor. Bir süre sonra şehirler arası bir yolda boş
bir alanda ışığın altında jipiyle tek başına durup haber bekliyor! Neden
orada bekliyor, polis oraya nasıl geliyor, üstelik o zamana kadar en ufak
bir karşı çıkış göstermeyen oğlu Ozan nasıl oluyor da bir anda babasının
karşısında aslan kesiliyor?</span></li>
</ul>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<ul style="margin-top: 0cm;" type="disc">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Nemrut
dağının eteklerinde, Atiye mağarada kısılı kaldığında, birinci derece sit
alanında patlayıcı kullanılmasını sağlayacak kadar güçlü bağlantıları olan
Serdar’ın yakalanışı maalesef pek inandırıcı olamıyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></li>
</ul>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<ul style="margin-top: 0cm;" type="disc">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">8.
Bölümde Erhan’ın Atiye’nin babasını bulmak için Cansu’nun mezarına
gelmesi, tam da o sırada adamın da orada olması, Erhan’ın “sizi burada
bulacağımı düşündüm” demesi artık çok eskide kalmış bir senarist klişesi. Dizide böyle tesadüfler çok fazla var, ama hepsinin tam bir listesini çıkarmak epey uzun bir uğraş gerektirir. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></li>
</ul>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<ul style="margin-top: 0cm;" type="disc">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Erhan
hapishaneye düştüğünde, onun birkaç sahne önce bulduğu bazı sayılar
yandaki hücrede bulunan ve Kur’an’ın bütün ayetlerini ezbere bilen suçlu bir
adam (!) tarafından anlamlandırılıyor. Ancak daha sonra bu bilgi boşa
çıkıyor. Erhan elindeki sayıların çözümünü başka bir yolla buluyor. (Daha
da fantastik bir şekilde üstelik) Eğer o bilgi işe yaramayacaksa öyle bir
rastlantısal sahne hiç kullanılmamalıydı.</span></li>
</ul>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<ul style="margin-top: 0cm;" type="disc">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Durup durup Atiye'yi ziyarete gelen kızıl saçlı, beyaz elbiseli kadın bu hikayenin Morpheus'u anlaşıldı. Dizinin Türkçe altyazısında bu kadının adı "Anima" olarak belirtiliyor. Sanırım burada kastedilen şey Jung'un çalışmalarında karşımıza çıkan figür. Anima erkeklerin içindeki kadın, animus da kadınların içindeki erkek taraftır kısaca. Jung'un "Anima"sı edebi eserlerde 'içe doğru rehberlik eden kadın' olarak gösterir kendisini çoğunlukla ve erkeklerin kadın tarafını simgeler. Burada Atiye'nin 'anima'sı değil 'animus'u (yani bir erkek figürü ya da sesi) kullanılmalıydı sanki. Atiye'nin erkek tarafı yani 'animus'u harekete geçmeliydi. Yani bir Jeanne d'Arc göndermesinin yapılması daha doğru olurdu kanımca. </span></li>
</ul>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiW2fvIN4GwgScTfm74pZC9lZrRvJc2eSsB1bQgePz3bfO1XacXZa1zZmVmgK9U5bf9ZZvjHUoNmm1OoX70nRsnicAB40A7FptahC7HXM6SS_auCaUE49y7PHt49VbTGYvIg36kAnzkACk/s1600/Atiye_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiW2fvIN4GwgScTfm74pZC9lZrRvJc2eSsB1bQgePz3bfO1XacXZa1zZmVmgK9U5bf9ZZvjHUoNmm1OoX70nRsnicAB40A7FptahC7HXM6SS_auCaUE49y7PHt49VbTGYvIg36kAnzkACk/s640/Atiye_3.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Dizinin ilk bölümünün ilk sahnesi Atiye’nin kanlı bir
elbiseyle kendi cenazesine geldiği sahne... Herkes doğal olarak sezon finalinin
bu sahneye bağlanmasını bekledi. Aslında çok endirekt bir bağ da kuruldu.
Ölenlerin gerçekten ölmediği başka bir alternatif dünya var gibi ve Atiye onun
kapısını açmış gibi bir durum var sanki. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İlk yedi bölümde 'mistisizm’le ‘soap opera’ modelli ilişki entrikaları
buluşturulmuş, final bölümünde ise bilim-kurgu sularına girilmiş. İlk sezonun
amacı bir tomar soru oluşturup bunların çok az kısmını cevaplayıp, sadece esas kahramanı Atiye’yi tanıtıp onun uyanışını anlatmak. İlk Matrix filminin dramatik yapısında olduğu
gibi, geçici bir tatmin de içeren ama ikinci sezona da sağlam bir kanca atılan bir
final oluşturmak da diğer hedef.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Evet sıkıntıları var ama “Atiye” genel anlamda başarılı bir
dizi diyebiliriz. Çok daha iyi yazılmış, derli toplu bölüm senaryolarıyla yürünebilirdi ama yine de ana akım
dizilerin birçoğundan daha akıcı, daha tempolu, merak ettirici, iyi oynanmış, iyi çekilmiş
ve her şeyden önce nihayet ‘başka bir şey’ anlatmakta bize. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-12718744121922767102019-10-02T14:14:00.001-07:002019-10-04T06:00:27.519-07:00KUSURLARI VE MEZİYETLERİYLE "JOKER"<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii7ECuqub66Xh28leowSqKelVGNOITsbWziJ3RV-mSPMyItuOjIC2DLOvhyjGx16MtXjcOtGLtX6YpDNzstOqsHFVqjBZMG1NIURAjY0eIcIea6Cc6HGGTJ_ntieWrM7gjyrW_-DmUwqE/s1600/joker-trailer-image-60.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii7ECuqub66Xh28leowSqKelVGNOITsbWziJ3RV-mSPMyItuOjIC2DLOvhyjGx16MtXjcOtGLtX6YpDNzstOqsHFVqjBZMG1NIURAjY0eIcIea6Cc6HGGTJ_ntieWrM7gjyrW_-DmUwqE/s640/joker-trailer-image-60.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Batman’in en şöhretli düşmanı Joker, büyük küçük herkesin
ilgi odağı olan bir kötü karakter. Sinemanın diğer sevilen ‘kötü’leri gibi
travmatik bir geçmişle donatılmış trajik bir karakter aynı zamanda... Bütün
Batman külliyatından serbestçe uyarlanan “Joker” filmi bu sorunlu karakterin iç
dünyasına en çok yaklaşan film şimdilik.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Dikkat:</b> Bu makale filmin bazı sürprizlerini açık ediyor olabilir. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">“Felekten Bir Gece” (The Hangover) filmlerinin yaratıcısı Todd
Phillips’in filmi “Joker” şık paketlenmiş, içinde şahane bir oyunculuk resitali
barındıran, kusurlu, yer yer tehlikeli, numaracı ve seyri keyifli bir film. Karışık
bir tanım oldu değil mi? imdb’de hemen 9,4 puanla taçlandırılan, heyecan
yaratan, birçok seyircisinden tereddütsüz 5 yıldızı alan film, farklı açılardan
ele almaya elverişli, insanı yazı yazmaya teşvik eden bir film aynı zamanda. Eminim
didik didik edilecek bir dolu detayı zamanla teker teker konuşulacak ve sosyal
medyada sık sık karşımıza çıkacak.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Mesela filmin önemli sahnelerinden birinde, Arthur Fleck’in
dönüşümünü tamamlayıp Joker olarak dans ettiği sahnede Gary Glitter adlı
şarkıcının “Rock n Roll Vol 2” adlı güzel melodili şarkısı çalıyor. Bu son
derece bilinen şarkıyı daha önce hangi filmlerde dinlemiştim diye tararken “Any
Given Sunday”, “Friday Night Lights”, “The Replacements”, “Like Mike” gibi
Amerikan futbolu ya da basketbol temalı birçok filmde kullanıldığını
buldum/hatırladım. Glam rock sevdiğim için Gary Glitter’ın hikayesini de az çok
bilirim. 1972’de çok tutulan bu parça, çeşitli spor organizasyonlarında sıkça
çalınan, seyirciler için gaza getirici bir şarkıydı. Bu yüzden pek çok spor
filminde de karşımıza çıkar. Ancak Gary Glitter bir çocuk tacizcisiydi ve
1999’da Vietnam’da bir çocukla basıldığı için tutuklandı, 16 yıl hapse mahkûm
oldu. Bu haber yayıldığında da bu şarkı artık stadyumlarda çalınmamaya başladı.
Filmin en ikonik sahnesinde neden binlerce şarkı kullanılabilecekken bu utanç
verici suçlu adamın şarkısı kullanılmış anlayamadım. Bu arada Glitter’ın
şarkısı o zamandan bu zamana sinemada hiç kullanılmıyor değil, onun da
farkındayım. Neyse...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İlk bakışta filmin kapitalist sistem altında ezilenlerin;
bolca istismara uğramış, dövülmüş, itilmiş, horgörülmüş bir genç adamın ayağa
kalkışıyla duyarsız ve acımasız zenginlere karşı bir isyan başlatması olarak
algılamanıza yol açan yapısıyla seyircisini hemen tavladığını söylemek mümkün. Buna
bir de neredeyse her sinefilin, eleştirmenin, sinemacının bayıldığı 70’lerin ya
da 80’lerin ilk yarısının Hollywood filmi atmosferini (veya Martin Scorsese
etkisini) + başrol oyuncusu Joaquin Phoenix’in inanılmaz performansını
ekleyin... Bu kadar fetiş unsurun arasından filmin özüne daha soğukkanlı
bakabilmek biraz zaman alabiliyor. </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE9sOH_haMyCfLsJWTCLIJT5uZV3J5-kqgVGNF_Uz3DaSdk3k1dzZ-kf_Ej1b8KMSfO6aKeeU3iCA0OIzr5SEPOM5onvVxquR6TyOmARTV_OBKfzdSNugsvO-sZrsaI-1HG-KGM8IDjMw/s1600/joker-trailer-image-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE9sOH_haMyCfLsJWTCLIJT5uZV3J5-kqgVGNF_Uz3DaSdk3k1dzZ-kf_Ej1b8KMSfO6aKeeU3iCA0OIzr5SEPOM5onvVxquR6TyOmARTV_OBKfzdSNugsvO-sZrsaI-1HG-KGM8IDjMw/s640/joker-trailer-image-2.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small; font-weight: normal;">Bana Exorcist'i hatırlattı, size?</span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-size: large;"><b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Batman’siz Joker </span></b>
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Her tez antitezini doğurur. Joker’in, Batman’in antitezi (ya
da tam tersi) olduğunu zaten konuyla yakından alakalı birçok kişi bilir. Tim
Burton’ın ilk Batman filmi de (1989) Joker’in çıkışının Batman’i yarattığını
söylüyordu. Bruce Wayne’in anne babasını opera çıkışında ‘genç’ Joker’in
vurduğu ortaya çıkıyordu filmin sonunda. “Joker” filminde bu detay, bu şekliyle
yer almıyor ama bir şekilde Joker’in varlığını Batman’in doğuşuna sebep olarak
ortaya koyuyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Film sokaklarda ilan tahtası
tutan, çocuklu partilere palyaço olarak kiralanan Arthur Fleck’in Joker’e
dönüşümünü; ezilen işçi sınıfına, sosyal adaletsizliğe, empati yoksunluğuna,
horgörü ve istismarın artışına bağlarken zengin Wayne ailesini usul usul karşı
cepheye yerleştiriyor. <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Oysa baba Wayne, kötücül değil ama belki ‘duyarsız” olarak
özetleyebileceğimiz duruşuyla kötü adam olmaya çok da müsait bir karakter değil.
Arthur ile Thomas Wayne arasında gelişen sürtüşmeye spoiler vermemek adına
girmiyorum. Ancak bu hikayenin kötü adamıymış gibi sunulmasında bir sıkıntı
var. Büyük ölçüde casting tercihi de buna neden oluyor. Thomas Wayne bize diğer
filmlerde hep daha düzgün ve iyi bakışlı adamlarla sunulmuştu zira. “Joker”in
Thomas Wayne’i ise soğuk ve sevimsiz bir adam. (Nolan’ın “The Dark Knight Rises”ında
da başka bir rolde oynayan Brett Cullen) <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><b style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Elbette filmin asıl
kötüsü sistemin ta kendisi. Bir sahnede bize sinema salonu girişlerinde özellikle
gösterilen “Blow Out” ve “Zorro: The Gay Blade” film isimleri filmdeki
olayların 1981 yılında geçtiğini vurguluyor.</b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> 1981 yılı Jimmy Carter’ın
başkanlığının bittiği Ronald Reagan’ın başkanlık döneminin başladığı sene. Suç
oranının rekor seviyede olduğu ve “A Most Violent Year” filminin de belirttiği
gibi sert bir sene. Belediye işçileri grev yaptığı için çöpler toplanmıyor,
koca koca fareler Gotham sokaklarında cirit atıyor. Elbette Gotham her zaman
olduğu gibi New York’u simgeliyor.</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bu sert iklimde annesinden kopamamış, annesinin bakıma
muhtaç olmasından dolayı onunla yaşamaya mahkûm, çevresiyle sorunları olan bir
adamdır Arthur Fleck. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Giderek normallikten çıkması için adeta motivasyon yağmuruna
tutuluyor karakter. Daha filmin hemen en başında palyaço kostümü içinde bir
grup çocuk tarafından dayak yiyor Arthur. Sonra sırasıyla işyerinde, metroda, komedi
barında, televizyonda aşağılanıyor. Rakibi tarafından tuzak kuruluyor ve
işinden ediliyor. Yalnızlığı giderek artıyor ve annesinin gerçek annesi olmadığını
öğreniyor, babası tarafından istismar edildiği de ortaya çıkıyor... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">“The King of Comedy” (1982) ve “The Taxi Driver” (1976)
birleşimi şeklinde yapılan benzetmeler çok açık ve doğru benzetmeler elbette. İki
filmde de Robert De Niro tarafından canlandırılan iyi yazılmış iki karakterin
(Rupert Pupkin ve Travis Bickle), DC Comics ürünü Joker’le birleştirilmiş bir
karışımı Arthur Fleck. İki karakter de kısıtlı yetenek ve özgüvenleriyle
cebelleşen; şehrin tam ortasında yaşamalarına rağmen toplumun çeperlerine
itilmiş öfkeli karakterler. Ancak bu ikisinin gelişim çizgileri o kadar ustaca
çizilmiştir ki, Pupkin’in tatlı tatlı artan deliliğinde, Travis’in şizofreni
çemberinden geçen patlamasında en ufak bir tutarsızlığa rastlayamazsınız.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDwulXzsbEKL8SG0BWPQC2SiU0toy9DpOHjQfsn3UB5sicUrxcOkZz1saoVSYtMGO81JdlP9IBqODdsjTaE03-3VbikNELw2Cj7SpGWJThbwesezrxbeXSyw36uPtVaZcmWzhnGSGZuHI/s1600/joker-trailer-image-9.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDwulXzsbEKL8SG0BWPQC2SiU0toy9DpOHjQfsn3UB5sicUrxcOkZz1saoVSYtMGO81JdlP9IBqODdsjTaE03-3VbikNELw2Cj7SpGWJThbwesezrxbeXSyw36uPtVaZcmWzhnGSGZuHI/s640/joker-trailer-image-9.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;">Mağduriyette dakka bir, gol bir!</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Tacize karşı bir
Joker!</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ama Arthur için fitili ateşleyen olay, ne hikmetse süper
kahramanlığa soyunan bir karakterinkiyle benzeşmekte. Arthur işinden
kovulduktan sonra sinirleri harap olmuş halde tenha metroda evine dönerken,
Wall Street’li üç ‘yuppie’nin, yalnız başına kitap okuyan bir genç kadını taciz etmelerine
şahit olur. Arthur da kendisini olaya bir şekilde dahil eder. Bu vaka bir anda
ertesi günden itibaren fakirlerin zenginleri öldürdüğü bir suç dalgası olarak
tanımlanır! Oysa bu vakanın zenginlik-fakirlikle hiçbir ilgisi yoktur! Arthur’un
patlayışı onu bizzat daha çok ilgilendiren bir olay üzerine gerçekleşmeliydi
kanımca. Ya da daha parlak bir fikir bulunmalıydı. Bu sahne kolaya kaçılmış
sahnelerden bir tanesi... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Joker’in silahlanması
da biraz garip bir şekilde gerçekleşiyor. Aynı iş yerinde çalıştığı rakibinin
ona silah hediye etmesi (üstelik kurşunlarıyla beraber!), bazı senaristlerin olay örgüsünü sağlam kuramayıp da ‘ben yaptım
oldu’ çözümü gibi...</b> Arthur’u silahlandırmak için başka bir yol bulunmalıydı. Onu pek de sevmeyen arkadaşının Arthur’u işinden attırmak için yaptığı
bir numaraysa bu, fazla şansa bağlı, biraz fazla endirekt bir tuzak doğrusu!
Aynı adamın sonradan cüce arkadaşıyla birlikte sanki çok sevdiği arkadaşıymış gibi Arthur'u ziyarete gelmesi de
‘kaşınmak’ gibi bir şey! "Merhaba beni rahat öldürebilmen için ayağına kadar geldim"</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><b>Arthur’un metrodaki vakasından sonra devreye giren, küçük
kızını tek başına yetiştiren komşu kadının kullanılışında da problem var. Arthur’un
paranoyasına kanıt oluşturmak dışında bir işlevi olmayan bu genç kadını
gördüğümüz son sahnede Arthur’un ona ne yaptığı belirsiz bırakılıyor ve bir
daha da hiç bahsedilmiyor. Bu karakterin hikayeye niye girdiği ve niye çıktığı da
aslında havada kalıyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Film, Arthur’un ‘tuzu kuru zengin’lerin duyarsızlığına, hatta tv
şovmeni Murray üzerinden alaycılığına ve küstahlığına da tepki vermesini bir
parça haklı gösteriyor. Nitekim bütün zenginlerin bir araya gelip de Chaplin’in
“Asri Zamanlar” (Modern Times) filmini şık smokinleri ve pahalı elbiseleri
eşliğinde kahkahalarla izledikleri sahne bir parça kızgınlık yaratıyor duyarlı
izleyicide. O filmin oynadığı salonun tuvaletinde Arthur, Thomas Wayne
tarafından bir daha aşağılanacaktır ve hatta yumruklanacaktır! <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Metrodaki olayı
soruşturan iki polisin de son derece etkisiz ve her şeyi berbat eden beceriksiz
tipler olması ayrı bir mesele. Havalı havalı hikayeye giren bu iki polis
inanılmaz hatalar yaparak olayların büyümesine neden oluyorlar.</b> Zaten
polislerin yakalamak ya da sorguya çekmek istediği kişiye uzaktan ismini bağırıp da onun
kaçmasına vakit vermesi en sevmediğim polisiye klişesidir! Bari burada olmayaydı! Sonrasında
metroda biten polis kovalamacası da “The French Connection” referansı sanki. Ama
o filmdeki polis, küçücük bir vagonda, tıklım tıklım dolu ve isyan amacıyla bir
araya gelmiş insanların arasında silahını çıkarıp da ateşlemeye çalışmıyordu!</span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg61YDJVePHRzgnRHguBnYB5DGE3pCbjMEdadVTTLIxqGXRpQNHOgeUvL1n6dgCLuFe-v_ytlZ406PvdLyBtHmUXW6yxcBq0WqzCEppZaqbRLkGJ5-BwkGP5L229LHVgSFPFUhJLWTiadc/s1600/joker-trailer-image-28.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg61YDJVePHRzgnRHguBnYB5DGE3pCbjMEdadVTTLIxqGXRpQNHOgeUvL1n6dgCLuFe-v_ytlZ406PvdLyBtHmUXW6yxcBq0WqzCEppZaqbRLkGJ5-BwkGP5L229LHVgSFPFUhJLWTiadc/s640/joker-trailer-image-28.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;">Her şey biraz da bu üç salak yüzünden başlıyor!</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Phoenix’in katkısı</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">‘Madem bu kadar hatalı buluyorsun bu filmi nesini sevdin o
zaman?’ diye sorabilir bazı okuyucular... Filmin senaryosunda ciddi gedikler ve
hatalar olduğunu düşünsem de bu şık paketi keyifle izledim. Özellikle Joker’in
kendi kostümü ve makyajıyla arzı endam ettiği bütün o talk show sekansı
gerçekten iyi yazılmış ve iyi çekilmiş. Filmin dokusu, görüntü yönetimi, sanat
ekibinin performansı ve elbette Joaquin Phoenix muhteşem. Phoenix bu projeye
göre bu karakteri çok fazla iyi oynuyor. Bir noktadan sonra onun bu performansı
sayesinde şöyle bir şey gerçekleşiyor: <b>filmin cazibe merkezi Joker karakteri
olmaktan çıkıyor, ‘Joker’i canlandırmak’ oluyor. </b><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bir oyuncu bir filme ne kadar katkı verebilirse o kadarını fazlasıyla
veriyor aktör. 24 kilo kaybederek incelttiği vücudunun özellikle sırt bölgesini
karakterinin ruh halini yansıtmak için kullanıyor. Bir benzerini yine De Niro
“Korku Burnu”nda (Cape Fear) yapmıştı (aaa yine Scorsese!)</b> <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjGEV6iO-WCWgL3zi6owBw-ZHRaauIPOtOtO9L1FPWdk3Obfww2aVi3vSP29QUdtyWEyoV4km_1EQkIVIztDzstETxYOV-jhxe0AGYb6UfT6FRcKZdFugEjocQsa7Oy4k-Y12pmRsjATw/s1600/joker-trailer-image-10.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjGEV6iO-WCWgL3zi6owBw-ZHRaauIPOtOtO9L1FPWdk3Obfww2aVi3vSP29QUdtyWEyoV4km_1EQkIVIztDzstETxYOV-jhxe0AGYb6UfT6FRcKZdFugEjocQsa7Oy4k-Y12pmRsjATw/s640/joker-trailer-image-10.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Filmin Joker’in –hasbelkader- yarattığı anarşiyi aşırı
derecede övdüğü pek söylenemez ama Phoenix’in bu performansından da
faydalanarak onu ustaca pazarladığını söylemek mümkün. Batıda yapılan, filmin
isyana teşvik edebileceği temalı haberler ve alınan önlemler bir pazarlama
tekniği olabilir ama bazı Joker fanları için filmin yanlış anlaşılabilir
özellikler taşıdığını da söyleyebiliriz. Yine de bu anlamda filmin, “V For
Vendetta” kadar ‘nitelikli’ bir başkaldırış teması taşımadığını düşünüyorum. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><b>Aslında böyle yapımların, ezen taraf için bir özeleştiri, ezilenlere karşı empati duygusu yaratması beklenir. En azından ben bunu beklerim. Ancak tam
tersine; böyle filmlerde seyircilerin, ezilenlerin isyanına katılacaklarından endişe
ediliyor her zaman.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bizim şimdiye dek sinemada izlediğimiz Wayne ailesi hep
seçkinciliği, liberalizmi, ‘sıkıcı’ düzeni temsil etti. Joker ise kaosu,
anarşiyi, biraz da kontrolsüz eğlenceyi... Her iki tarafın zararları,
sakıncaları ve meziyetleri var. Elbette Joker hasmına göre izlemesi daha
keyifli bir karakter her zaman. Bu yüzden seviliyor, takip ediliyor. Sağlıklı
insan beyni izler, filmin ne söylediğini kafasında tartar, filmle olan ilişkisini
gerçek hayatına pek de taşımaz... Joker gibi biri olmayı bırakın onun gibi insanlarla karşılaşmayı dahi arzu etmez. <b>Oysa günümüzde, özellikle de sosyal medyada aktif olan bazı abartı timleri var. Bu insanların bazı filmlere ve film karakterlerine olan bu abartılı yaklaşımı filmlerin yanlış algılanmasına da sebep oluyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bu yeni “Joker”in şimdiye dek tahayyül ettiğimiz kişiliğin
tam karşılığını verip vermediği, bu senaryoyla 'tartışmalı'dır. Bu karakter kuşkusuz daha güçlü bir senaryoyla anlatılabilirdi. Diğer yandan da karakterin asıl
alametifarikası da bu filmin bittiği yerde başlıyor. Bu dönemeçten sonrasını
en iyi anlatan film de daha iyisi yapılana kadar “The Dark Knight” olarak
kalacaktır hep. Zaten Joker’in sevilme nedenleri de o filmde var daha çok.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div style="text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieK9yp1BKNDrnFxSfG0CVaTBSz-V4YUpeLwKxr1J1R2ixgC3H9Ap_sE5YpRGicP9R-LJXFk-aEcJ55vYcYsIEWNni5-0sHv1VrYxIu7pxwT95M_TAsJAhP3qI6UhjHUER_7bKoqCAibjg/s1600/joker-trailer-image-51.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieK9yp1BKNDrnFxSfG0CVaTBSz-V4YUpeLwKxr1J1R2ixgC3H9Ap_sE5YpRGicP9R-LJXFk-aEcJ55vYcYsIEWNni5-0sHv1VrYxIu7pxwT95M_TAsJAhP3qI6UhjHUER_7bKoqCAibjg/s640/joker-trailer-image-51.jpg" width="640" /></a></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-13176912363556827702018-04-12T02:41:00.001-07:002018-04-12T12:22:28.451-07:00MAKALE: Orada olup da orada olmamak gibi...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgo8199usqA7ogj9spU9J333JEeOcO-8T1lsVxTtqwt0r1pnXNp6Dub_R2seuVXnX2FcgN-DMtU_ryjJ4J9t0Irw1gDs9-bOvZtIgC9pNnYdavnWHYrWWH0e2FGcssT7afq0JNGW1dBXPA/s1600/were.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1066" data-original-width="1600" height="425" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgo8199usqA7ogj9spU9J333JEeOcO-8T1lsVxTtqwt0r1pnXNp6Dub_R2seuVXnX2FcgN-DMtU_ryjJ4J9t0Irw1gDs9-bOvZtIgC9pNnYdavnWHYrWWH0e2FGcssT7afq0JNGW1dBXPA/s640/were.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><b>Dikkat: Bu yazı Lynne Ramsay’in filmi “You Were Never Really Here”
hakkında sürpriz bozan öğeler içermektedir. Filmi henüz izlemediyseniz
okumasanız iyi olur...</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Çağdaş sinemada yeni bir trend oluşmaya başladı. Kimileri
bunu senaryo kavramının evrim geçirmesiyle açıklıyor. Eksik anlatı yapan
senaryoların yeni bir senaryo formu oluşturmasından bahsediyorlar. Sırtını daha
çok görselliğe, atmosfer yaratmaya dayayan, hikayenin gediklerine aldırmayan, karakterin iç/dış
dünyasını betimleyip onu bir yerden başka bir yere taşımakla enikonu bir hikaye
anlatmaktan daha çok ilgilenen filmler giderek artıyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">En başta şunu söylemeli iyi senaryo çok diyalogla ya da üç
perdeli klasik yapıyla olacak diye bir kaideyi savunmak hele bu çağda çok anlamsızdır.
Nitekim bu satırların yazarı da tek perdeli yapının dünya sinema arenasında giderek
daha çok güçlendiğini görmekte ve “American Honey”, “A Fantastic Woman”,
“Lady Bird”, “Kış Uykusu” ya da son zamanların bu yapıdaki en güçlü
örneklerinden “The Florida Project” gibi filmleri de sevmektedir, yine üç
perdeli yapıyı reddeden “The Square” gibi filmleri de ilgiyle takip etmektedir.
Yani bir senaryo eğitmeni, senarist ve eleştirmen olarak üç perdeli yapı ya da
klasik anlatı sinemasını tek geçerli senaryo formu olarak görenlerden
olmadığımı açık ve net bir şekilde en baştan belirteyim. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Meselem tek perdeli yapıyı tercih etmeyip, üç perdeli yapıyı
kullanan bazı filmlerin ‘ben bir karakter ve hikaye anlatıyorum ama bu
hikayenin ve hatta karakterin hikayeye de etki eden bazı çok önemli noktalarını
bilmenize hiç gerek yok’ tercihinin doğru işleyip işlemediğini tespit etmek. Diğer
yandan da bu filmlere özel bir ilgi gösterenlerin filmle onun kadar ilişki kur(a)mayan
diğer insanlara karşı hırçınlığını anlamaya çalışmak!</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bir sinema filminin iyi senaryoya sahip olması demek en
basit ifadesiyle; karakterlerini boyutlu yaratmak, mümkünse katmanlı bir hikaye
anlatmak ve inandırıcı olmaktır. Benim iyi senaryo tanımım budur. Lynne
Ramsay’in bu tanımın hakkını sonuna kadar veren “Kevin Hakkında Konuşmalıyız”
filmini çok severim. Ramsay’in her dakikasına hakim yönetimi bir yana, çocuğunu
sevmeyi beceremeyen ve bunun beklenen sonucunu bilmesine rağmen önüne geçemeyen
bir annenin hikayesini anlatan senaryosu müthiştir. Yönetmenin ondan bir önceki
filmi “Morvern Callar” da değerlidir. İntihar eden kocasının ardından genç bir
kadının ‘sevdiğinin kaybıyla’ tekrar yaşayabilmenin yolunu aramasını sağlam bir
senaryo ve sinema diliyle anlatır. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><span style="font-size: large;">“You Were Never Really Here” da üç perdeli yapıda kurulmuş
çok çok yeni ve özel bir hikaye anlatmasa da izleyicisini içine alan, güzel bir
film kuşkusuz. Sonrasında çıkan senaryo tartışmaları ve filmi çok sevenlerin, o
kadar da sevmeyenlere çağın gerisinde kalmış muamelesi yapması filmdeki
atmosfer kadar sinir bozucu doğrusu!</span><span style="mso-spacerun: yes;"><span style="font-size: large;"> </span> </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifAIL9xObN9VTNVNZmwK-2cYP8HIDQMawTBG51-wD62dlod6mSwiWkRw-w5PxulTMn_wyJTS7gVCeeYKv5Cu5zUkiww-q6O6vEQZ5jRnvBmfQ4MGde_NYI5zxAMZgUj38zXzhHngEUL5Y/s1600/You-Were-Never-Really-Here.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="1200" height="425" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifAIL9xObN9VTNVNZmwK-2cYP8HIDQMawTBG51-wD62dlod6mSwiWkRw-w5PxulTMn_wyJTS7gVCeeYKv5Cu5zUkiww-q6O6vEQZ5jRnvBmfQ4MGde_NYI5zxAMZgUj38zXzhHngEUL5Y/s640/You-Were-Never-Really-Here.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: large;"><i><b>- Bu filmi benim kadar ve aynen benim argümanlarımla sevmezsen seni vururum!! :)</b></i></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Film, fuhuşa zorlanan kayıp çocukları aramayı kendisine iş
edinmiş bir eski askerin, gelecek seçimlerde büyük olasılıkla görevdeki valiyi
indirecek olan adayın kızını kurtarmasının hikayesini son derece stilize bir
sinematografiyle sunuyor bize. Üstelik gerçeklikle bağını zaman zaman koparan,
uçuşa geçiren bir sinematografi bu. Uyarlandığı kısa roman hakkında biraz
bakındım da; yazarı Jonathan Ames’in önceki çalışmalarına bakınca “Bored to
Death” ve “Blunt Talk” adlı iki komedi dizisi öne çıkıyor. Diğer işleri de
komedi üzerine. Romanı okuyanların Goodreads’teki yorumlarına göre, Joe
karakteri kitapta Jack Reacher gibi bir karakter. Lynne Ramsay filmdeki bu
karakteri çıkış noktası olarak alıp belki Joaquin Phoenix’in de kattıklarıyla
başka türlü işlemiş gibi görünüyor.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Jonny Greenwood’un 80’lerin polisiye-gerilim filmlerini
anımsatan, elektronik tabanlı ve zaman zaman kahramanın hüznüne, yalnızlığına
eşlik eden iyi müzikleri; çok iyi tasarlanmış görüntüleri; karakterin içindeki
karanlık, dışındaki sessizlik, yalnızlığı ve yaşamak konusundaki isteksizliği;
her zaman tabancadan ya da bıçaktan daha garip bir estetik duygusu uyandıran sessiz
ama vahşi bir silah olan çekicin (Kore filmleri sağolsun) filmin önemli bir
‘gereç’i olarak yer alması... Şüphesiz hepsi bir anti-kahraman filmi için ilgi
çekici özellikler. Hem konusuyla hem de Ramsay’in stilize sinematografisiyle filmi
sevmemek gibi bir şansınız pek yok zaten. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ama filmi neden sevdiğimizi iyi anlayıp parlak ışığında da
kör olmamamız gerekiyor. Stilize filmlerin ya da dizilerin bazen kusurlarını
görmemek ya da reddetmek gibi tavırlar gösterebiliyoruz. Zaten fuhuşa zorlanan
bir çocuğu kurtarmaya çalışan zaaflı bir kahramanın öyküsünü sevmeyelim de ne
yapalım, özellikle de bu ortamda? </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ama lütfen senaryo meselesini küçümsemeyelim... Yoksa bir
sürü güzel görüntüyü art arda bağlamak bu zamanda artık çok da büyük bir mesele
değil...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEfh-V81e1ksY8V-aFkKmk6AD_oGyqWvWpxUIlglda6R0BDOdLsVlii1XR_EnpVNLqSSRk48RFVzqKVBmD8UgVPu-ryGPPhFPneBB3fbjkZHHHjTvUKtiwmV93GJAQcgSzp3MOnGH9zik/s1600/taxi_22.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="554" data-original-width="1600" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEfh-V81e1ksY8V-aFkKmk6AD_oGyqWvWpxUIlglda6R0BDOdLsVlii1XR_EnpVNLqSSRk48RFVzqKVBmD8UgVPu-ryGPPhFPneBB3fbjkZHHHjTvUKtiwmV93GJAQcgSzp3MOnGH9zik/s640/taxi_22.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><b><i>Halka açık telefonlarda yalnız adamlar. Yüzleri bile yok
gibi... Pek görülmüyorlar çünkü!</i></b></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Lynne Ramsay yalnız, intihara meyilli ana karakteri Joe dahil
filmdeki hiçbir karakterinle çok fazla ilgilenmiyor. Bu noktada Joaquin
Phoenix’in son derece etkili performansı karakterin gerçekçiliğine büyük katkı
sağlıyor bence. Joe dışında, perde arkasında çocuk tacizcisi politikacıların olduğu,
çeşitli evleri organize ettikleri, gerekirse bir sürü cinayeti işlemeye hazır
oldukları, yakalarında Amerikan bayrağı rozetleriyle siyah takımlı adamların tetikçi
olarak çalıştırıldıkları, gerektiğinde özel harekat timi gibi çalışan zırhlı
polislerin bile manipüle edilebildiği büyük bir organizasyon var ortada. Ramsay
bu organizasyonla da, o fuhuş olaylarına ev sahipliği yapan malum evlerle de çok
uğraşmıyor filmde. Şehrin göbeğinde konuşlanmış sadece iki korumalı bu
apartmana bir tane şifreyle giriliyor. Üstelik böylesi pis bir teşkilatın bu
kadar göz önündeki suç yuvasının getir götür işleri için sadece tıfıl bir
oğlan</span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> </span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">görevlendirilmiş. Joe da onu
arabasının arka koltuğunda sıkıştırıp şifreyi alarak eve dalıyor çekiçle. Güvenlik
kameralarının görüntüleriyle izliyoruz hareketlerinin çoğunu ama o görüntüleri
izleyen silahlı bir güvenlik görevlisi yok sanki ekranların başında. Neyse,
kızı kurtarıyor, bir otele götürüyor. Hangi otelde olduğunu nasıl anladıklarını
bilmediğimiz takım teçhizatlı adamlar oraya da geliyorlar ve kızı alıp filmin
baş kötüsüne yani valiye götürüyorlar.</span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> </span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Babasının tacizlerini unutamamış, Ortadoğu'da yaptığı
askerlik sırasında gördüğü çocuk ölümleriyle ve sonrasında muhtemelen FBI gibi
bir organizasyonda çalışırken bir konteyner dolusu asyalı çocuğun cesediyle
karşılaştıktan sonra o işte de tutunamamış ve sonunda da annesiyle yaşamaya
sığınmış, işini çocuk kurtarmak üzerine kurmuş, bu uğurda en vahşi cinayetleri
bile işleyebilecek bir yarı ‘üstün-insan’ın hikayesinde tümden realizm aramak
belki gereksiz bir çaba. Joe’nun o kadar askerlik ve istihbarat tecrübesinin
ardından eğitimli, silahlı<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>korumalara
karşı basit bir çekici silah olarak kullanması zaten daha en başta bu
gerçekçilik meselesinden bir parça uzaklaştırıyor hepimizi. (Elbette özellikle
Güney Kore filmlerinin de gözde silahlarından biri bu ufak çekiçler. Ama orada
kahramanın karşısındaki rakiplerin de çoğu kesici aletlerle kahramanımızın
karşısına çıkmaktadır.) </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Filmin son perdesinde pedofil valinin sadece iki korumayla
korunan evine beyaz gömleğiyle dalan Joe, koca malikaneyi gözetmekle yükümlü
olan -sadece- iki korumayı da çekiçle hallediyor. Üstelik son derece steril bir
şekilde üzerine kan bile sıçratmadan! Elbette Ramsay bu sahneleri göstermeyerek
hem bol kanlı bir ‘gore’ efektinden kaçınıyor (bu film bir Tarantino filmi
değil) hem ‘gerçekçilik’ duvarını stilize bir kurgu numarasıyla aşıyor. Şiddetin
göründüğü anı değil, öncesi ve sonrasını gerilim unsuru olarak kullanıyor. Tabi
bu tercihinin filmi izleyen seyircilerin üzerinde ekstra bir paranoya ve
tedirginlik yarattığını da söyleyebiliriz. </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje6AY-RIqykR9l4zykZrfFgBPfNPn4DVCg_RNXhlhQNpm9KtGGOLcY1Uzbdj9BmNEWnRiG-ZfCzF2pEqf5RqUTFkRpV-CEJHyxM5HnUpFdOyGG5fmhpWf4sAr0-ATo0q4_mnwzHpNCmuc/s1600/leon_11-tile.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-size: large;"><img border="0" data-original-height="688" data-original-width="1600" height="274" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje6AY-RIqykR9l4zykZrfFgBPfNPn4DVCg_RNXhlhQNpm9KtGGOLcY1Uzbdj9BmNEWnRiG-ZfCzF2pEqf5RqUTFkRpV-CEJHyxM5HnUpFdOyGG5fmhpWf4sAr0-ATo0q4_mnwzHpNCmuc/s640/leon_11-tile.jpg" width="640" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: large;"><i>Leon işvereninin önünde süt içerek çocuklaşırken, Joe da
işvereninin önünde renkli şekerleri ağzına fırlatarak çocuklaşmaktadır. Leon’un
çocuksu hali Matilda’yla sürerken, Joe’nun başka çocuksu halleri sadece annesiyle başbaşa
kaldığında görünür. </i></span></b></div>
<span style="font-size: large;"> </span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Joe’nun işvereninin ellerini parçaladıktan sonra öldüren, Joe’nun
patronuyla olan para iletişimini yapan adamı oğluyla beraber trajik bir şekilde
katleden, Joe’nun olaylarla herhangi bir ilgisi olmayan annesini üstelik en
zararsız haldeyken yani uyurken öldüren bir organizasyona karşı elinde sadece
çekiçle direnen bir yalnız kahramanın çekiciliğine teslim oluyoruz seyirci
olarak. Ama bir öykü anlatmaktan çok, Joe’nun beyninin içinde dolaştıran sadece
ana hatlarıyla çizilmiş bir yolculuğu ele alan ‘saykodelik’ bir rock parçası
gibi sanki film... Bu yapının içinde biraz eklektik duran Joe’nun annesiyle
vedalaşması, cenazesi de uzun uzadıya dramatik bir etki yaratacak kadar
kullanılıyor. Artık yaşaması için neden kalmamıştır, o da annesinin cenazesiyle
birlikte dibe batacaktır. Ama son anda gördüğü annesinin saçı, kurtarılması
gereken bir kız çocuğunu aklına getiriyor kahramanın. Lynne Ramsay’in önceki
filmlerinde hiç yapmadığı bir dramatik numara bu. Bu yüzden beni kötü anlamda
biraz şaşırtmadı değil açıkçası.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Filmde izleyen herkesi etkileyen güzel buluşların çoğu daha
önce tek tek bir çok iyi filmde <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tecrübe
edildi aslında. Karakterin hızlı ve bol tekrarlı flashbacklerle kafasının
içinde dolandığımız John Boorman’ın şahane kara filmi “Point Blank”i
hatırlıyoruz mesela. Şehrin içinde ruh gibi dolanan ve her şeyin farkında olan
‘Tanrının yalnız insanı’ Travis Bickle karelerine elbette “Taxi Driver”dan
aşinayız. İşvereninin karşısında şeker yiyen tetikçiyi daha önce görmemişizdir
belki ama süt içen Leon adlı tetikçiyi gayet iyi hatırlıyoruz. Kadın ve
çocukları korumak için eline çekiç alan yasadışı işler yapan adamı da izledik
“Drive”da. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ramsay’in bence kullandığı en iyi buluş küçük kızın sesinden,
sonra da Joe’nun çocukluğunun sesinden duyduğumuz fısıltılı geriye sayımlar.
Çocukken yaşadığımız korkunç anlardan kurtulmak için ondan ya da yirmiden geriye
doğru sayınca her şeyin düzeleceğini hayal etmemiz gibi bir efekt olarak
kullanılıyorlar. Sayma bitince bu kötü durum da geçecek. Yine nefes alacağım ya
da kötülük kaybolacak... </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPG9VgRrK3x9M2zjlhhctiEClCKhvalJA3Miso_I7pQKaAnSuS_U1yMsHp7tlHpdNwhcN4Q4ZpPr0buXJW3iXukmrml9DmoWFcOc2u9b1QpTL11IO_Hoj55NXqKXw6yqHJsNwVa4KLj-4/s1600/suskun_k%25C4%25B1z.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="565" data-original-width="1352" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPG9VgRrK3x9M2zjlhhctiEClCKhvalJA3Miso_I7pQKaAnSuS_U1yMsHp7tlHpdNwhcN4Q4ZpPr0buXJW3iXukmrml9DmoWFcOc2u9b1QpTL11IO_Hoj55NXqKXw6yqHJsNwVa4KLj-4/s640/suskun_k%25C4%25B1z.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><i><b>Joe’nun kızın yanına aldığı resminde kız sus işareti
yapıyor. Kızın çok gizli bir sırrı simgeliyor olması... </b></i></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Bir de çok güzel bir sahne daha var: Joe’nun kendi evi
içinde iki tetikçiyi ararken kendi çocukluk travmasıyla da başetme çabası...
Aynı evde yıllar önce annesiyle başka bir canavarla yüzleşmişti. Ama maalesef bu
sefer annesi yenik düşmüştür... Nefis. Katili vurduktan sonra yerde onun elini
tutup birlikte şarkı söylemeleri filan da çok havalı bir sahne ama Ramsay’e hiç
yakıştıramadığım bir diğer dramatik hile bence. </span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Şu da güzel; Joe kızı kurtarıyor ilk seferde, ama son
perdede valinin elinden kız kendi inisiyatifiyle kurtuluyor aslında. Yani
Joe’nun gayreti tek başına yeterli de gelmiyor. Buna rağmen Joe’nun beyaz
gömleğini çıkarıp da hiçbir şeyi düzeltemiyorum diye ağlaması bana fazla geldi
açıkçası... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Finaldeki şaka ise gerçekçilikten çoktan sıyrılmış bir film
için bile kötü bir şaka doğrusu. Hep intihar etmeyi kafasında kurmuş bir
karakterin sonunda bunu ‘public’ bir mekanda başarıyormuş gibi hissettiren
sahnesi, Travis Bickle’ın finalde, kırmızı odadaki hareketinin kötü bir taklidi
olabilir...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">“Leon”da da benzer bir mesele daha gelenekselci ve romantik
bir tonla anlatılıyordu. Bir tetikçi, masum bir kız çocuğunu, onu ölüme ve
dejenere sisteme karşı asıl koruması gereken polislerin elinden kurtarmaya çabalıyordu.
Ramsay aynı hikayeyi daha klostrofobik bir tonda adeta “Taxi Driver”ı daha
sadeleştirmiş bir verisyonla hikayenin içine katarak, Scorsese’nin başvurmaktan
özellikle imtina ettiği romantik bir melankoli hissiyatından da kaçmadan,
bilakis onu kullanarak anlatıyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Sistemin ve iktidarın güçlü adamlarının yoz hallerini
provoke etmek çağın sinemasında az rastlanır bir durum da değil diğer yandan.
Görevi başındaki bir valinin rakibinin küçük kızına bu derece musallat olması
da bir çizgi roman fikri olacak kadar ironik ancak. O rolde Alessandro Nivola
gibi bilinen ve nitelikli bir oyuncunun olması ama kendisinin sadece diyalogsuz
iki kısa sahnede görünmesi, ‘kesilmiş olabilecek epey bir sahnenin varlığı’ndan
da şüphelendiriyor. </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiihXzUg5hTZJx6AjqiNE1ev2YWiOeU-dmjJWw014IMJvxEBOXPUQO4lAGv8m9JGcTaJ9K9L4AYVSE-nLvYmds5n4Ym032i1G8W5h94L11_cb3H5Eh-_2vWNUI4yq-QXD6FLrotcvL5FOc/s1600/nivola_22.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1345" data-original-width="1600" height="538" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiihXzUg5hTZJx6AjqiNE1ev2YWiOeU-dmjJWw014IMJvxEBOXPUQO4lAGv8m9JGcTaJ9K9L4AYVSE-nLvYmds5n4Ym032i1G8W5h94L11_cb3H5Eh-_2vWNUI4yq-QXD6FLrotcvL5FOc/s640/nivola_22.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><i><b>Filmin Fransız fragmanında Alessandro Nivola’nın kesilmiş
sahnelerinden kareler kullanılmış. Son anda bulup ekledim buraya... </b></i></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ayrıca kızın babasının intiharı gerçekten intihar mı yoksa
intihar süsü verilmiş bir cinayet mi o da netleşmiyor. Yani ortadaki
yozlaşmanın büyüklüğü ve kimleri içine aldığı da muğlak. Zaten Ramsay bu
yozlaşmanın temeline dair filminde hiçbir şey söylemiyor. “Kevin Hakkında Konuşmalıyız”da
annelik ve aile kavramlarını bu kadar ustaca didikleyen bir yönetmenin
yıllardır beklenen yeni filminde bu derece yüzeyde kalmasına da şaşırıyor
insan. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Hikayenin bu kertede derinleşememesi, sadece çocukken
yaşadığı ve yetişkin çağında da şahit olduğu kötü tecrübelerle güdülenen,
annesi olmasa belki de çoktan kendisini öldürmüş olacak bir adamın tek başına kötülüğe karşı –üstelik
para karşılığı- girdiği mücadeleyle hikayeyi iyice sınırlıyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Senaryo kavramı üzerine kafa yoran biri olarak benim için bu
bir eksiklik, bu kalibrede bir film için bir zaafiyettir normalde. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Ancak “Good Time”da da olduğu gibi karakter ve yapı
üzerindeki kimi boşluklar stilize anlatımla, baskın müziklerle, karakterin
amacına, idealine olan katılımımızla görmezden geliniyor ve iyi çekilmiş bozuk
hikayeler ‘gerçek sinema işte budur’ nidalarıyla gereğinden fazla taçlandırılıyorlar.
Yani sonuçta bir filmi kusurlarıyla birlikte sevmek ayrı ve çok anlaşılabilir
bir şey, hiçbir kusurunu görmeden onu ‘izlediğim en iyi film’ payesiyle anmak
ve diğer herkesin de aynen böyle anmasını beklemek apayrı şeyler. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Elbette senaryo güçlü sinema yapmak için tek ölçü değildir. Bazen
kusurlu senaryolarına rağmen bazı filmlerin bizimle kurduğu iletişimlerine
kapılır gideriz. Ama ‘iyi senaryo’ başyapıt diyebileceğimiz filmler için
şarttır.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKqgwa-lz1-jDt6KxPTF1I2A5s-2rbOgfqDMe7e4tQWdmLzjmnMfFR_c17AvUmHqDib4gK4IHJWLmbkeGEKR2o8I6w2asKqoEjEEvTlCAtlRLqbfin0dBwf4QSBcoY6zR5xODnRlIJtC4/s1600/A-Beautiful-Day-de-Lynne-Ramsay-affiche.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><span style="font-size: large;"><img border="0" data-original-height="822" data-original-width="605" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKqgwa-lz1-jDt6KxPTF1I2A5s-2rbOgfqDMe7e4tQWdmLzjmnMfFR_c17AvUmHqDib4gK4IHJWLmbkeGEKR2o8I6w2asKqoEjEEvTlCAtlRLqbfin0dBwf4QSBcoY6zR5xODnRlIJtC4/s640/A-Beautiful-Day-de-Lynne-Ramsay-affiche.jpg" width="470" /></span></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: large;">Film bazı ülkelerde “A Beautiful Day” (Güzel Bir Gün) adıyla
gösteriliyor. Afişinde de filmin adından da büyük bir şekilde “21. Yüzyılın ‘Taksi
Şoförü’” diye yazılması bence abesle iştigal... </span></i></b></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-10518363769666498642016-03-06T04:12:00.001-08:002016-03-06T04:12:39.918-08:00ROSETTA<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmW7CKctty5YTelQacXBxcsHXYgrfJ3LVdPzvo69zpofqVOxGjS7JzuM-rDncf8ehxJwbA7cBNM0OrUWwLO4FCrTO2Gz3F0dT_CNk3kU84tAit4TwKahraGAyM8G72tfclsJ1EQkrnm3Q/s1600/rosetta.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="422" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmW7CKctty5YTelQacXBxcsHXYgrfJ3LVdPzvo69zpofqVOxGjS7JzuM-rDncf8ehxJwbA7cBNM0OrUWwLO4FCrTO2Gz3F0dT_CNk3kU84tAit4TwKahraGAyM8G72tfclsJ1EQkrnm3Q/s640/rosetta.jpg" width="640" /></a></div>
<b style="color: #333333; font-size: 14px; line-height: 19.6px; text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">ROSETTA (1999)</span></b><br />
<div class="MsoNormal" style="background-color: #fafafa; color: #333333; font-size: 14px; line-height: 19.6px; margin: 0px; outline: none; padding: 0px; text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>YÖNETMEN: </b></span><span style="color: black; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif; font-size: small; line-height: normal; text-align: start;">Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne </span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>OYUNCULAR: </b></span><span style="line-height: 19.6px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Émilie Dequenne, Fabrizio Rongione, Anne Yernaux, Olivier
Gourmet, Bernard Marbaix, Florian Delain </span></span><b style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif; line-height: 19.6px;">SENARYO: </b><span style="color: black; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif; font-size: small; line-height: normal; text-align: start;">Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne </span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif; line-height: 19.6px;"><b>YAPIMCI: </b></span><span style="color: black; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif; font-size: small; line-height: normal; text-align: start;">Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne, Lauren Pétin, Michéle Pétin </span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif; line-height: 19.6px;">(95 dakika)</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"><o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Jean-Pierre ve Luc Dardenne kardeşlerin en iyi filmlerinden
biri olan bol ödüllü 1999 yapımı “Rosetta”, varoluşunu iş bulmayla kanıtlamaya
çalışan genç kahramanını bize sempatik ve acınası bir kız olarak göstermeye
çalışmadan, yaşadığı zor hayatı sömürmeden ama yine de duygudan uzaklaşmadan
anlatan çok güçlü bir film. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">17 yaşında bir genç kız olan Rosetta’nın çok zor bir hayatı
vardır. Daha filmin ilk sahnesinde çalıştığı fabrikada işten çıkarılışını
izleriz. Rosetta bu karar karşısında isyan eder. Onu işten çıkaran şefe
saldırır ve bir kaçıp kovalamaca sonunda polis tarafından zorla dışarı çıkartılır.
Daha bu ilk sahnede Rosetta’nın hırçınlığıyla, isyankarlığıyla tanışırız. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Rosetta’nın tek sorunu işsizlik değildir. Bir karavan parkında,
dökük bir karavanın içinde alkolik annesiyle birlikte yaşamaktadır. Annesi içki
parası bulmak için parktaki erkeklerle yatmaktadır. Parasızlıktan ya da
annesinin alkolik olmasından ziyade, bu acizlik Rosetta’nın canını yakar en
çok. Annesiyle bu konuda sürekli atışır. Bütün bu sinir stresin içinde tabi ki
vücudu da bir tepki verir, Rosetta’nın arasıra midesine saplanan şiddetli bir
ağrısı vardır. (Rosetta’nın bu hali belki biraz da Sallinger’ın eşsiz roman
kahramanı Holden Caulfield’ı hatırlatır...) </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Dardenne Kardeşler sıradan gibi görünen ‘küçük insanlar’ın
çok acıklı olabilecek hikayelerini anlatıyor olsalar da hiçbir filmlerinde buna
yaslanmamaya özen gösterirler. Onlarınki farklı bir ‘gerçekçilik’tir. Mesela
bazı filmlerinde klasik müzik eserleri kullanırlar ama genelde bir ‘score’
müzik anlayışları yoktur. Omuz kamerasıyla kahramanlarını takip ederler. Sanki
onların ‘peşine takılırlar’. Onlarla sokaklarda dolaşıp bir süre birlikte
yaşarlar...</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjds4yQJhrlnlOicWSiOS1YIqtMDKcE06uEuJNIy7ygoOhwtWv42PuE0KJk0XM0LzfJ3EafmZDPPmoiAl8o1KtHsojH2GXYoFd_ZIbO1g1Fs-lFb8TGFqtxXpZrTFVI92O8jWMGi4mbJe8/s1600/rosetta-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="424" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjds4yQJhrlnlOicWSiOS1YIqtMDKcE06uEuJNIy7ygoOhwtWv42PuE0KJk0XM0LzfJ3EafmZDPPmoiAl8o1KtHsojH2GXYoFd_ZIbO1g1Fs-lFb8TGFqtxXpZrTFVI92O8jWMGi4mbJe8/s640/rosetta-1.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Rosetta’nın peşine takılan kamera da onun canhıraş bir şekilde
iş bulma gayretlerini gösterir bize. Büyük bir çıkışsızlık içindedir. Devlet
kurumlarından hayır yoktur, iş olanakları sınırlıdır, erkeklerin çoğu
çıkarcıdır. Ama her şeye rağmen Rosetta’ya karşı bir taciz girişimi yoktur
filmde. Yönetmen kardeşler meselenin sosyal zemininden uzaklaşmamaya özen
gösterirler...</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir waffle büfesinde çalışan ve Rosetta’ya ilgi duyan genç
adam Riquet ona patronunun birini aradığını haber verir. Böylece Rosetta büfede
çalıştığı kısa zaman süresince ‘normal’ bir hayata biraz yaklaşır: Bir işi
vardır, arkadaş edinmiştir (Riquet), annesi bir süre için ondan uzaktadır. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Rosetta için normal bir hayat, işinin ve tanıdıkların olduğu
bir hayattır. O buna en çok büfede çalıştığı üç gün içinde yakınlaşır. Ancak üç
gün sonra patron, kendi haylaz oğluna yer açmak için onu çıkarmak zorunda
kalır. Rosetta bu işini de olay çıkartarak terkeder ve tek bir çıkış noktası
görmeye başlar giderek: Başkasını işinden edip onun yerine geçmek... Eski
patronuna Riquet’in kaçak işini ihbar edince bu gerçekleşir. Ama bu hareketi ona
beklediği ‘normal’ hayatı getirebilecek midir acaba?</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Rosetta” tipik bir Dardenne kardeşler filmi olarak
sinematografik efektlerden alabildiğine uzak kalınarak çekilmiş, bir nevi
belgeselmiş ya da gerçek hayattan bir ‘kesit’miş gibi aktüel kamerayla
görüntülenmiş bir film. Karakterin harekete geçmesiyle yürüyen bir yapısı var.
Perdedeki ilk rolünde izlediğimiz Emilie Dequenne’in son derece doğal performansını
gerçek mekanlarda çektikleri sahnelerle yakalayan kardeşler, onun yüzünü,
omuzlarını, kollarını, bacaklarını ve tüm vücudunu yakından çekerek neredeyse
seyirciyle fiziksel bir bağ kurduruyorlar. Rosetta seyirciyi kendisinden
uzaklaştıracak kimi hırçınlıklar yapsa bile ondan uzaklaşmak da mümkün değil
böyle olunca. Seyircinin acıma duygularını çalıştıracak numaralara ne film
başvuruyor ne de Rosetta’nın kendisi. Bu anlamda ana karakterinin ismini
afişine taşıyan filmlerin arasında da özel bir yere sahip gibidir film. Filmin
adı olarak </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDk3XfRbrjGyRWHKS4rHLK-8RCfF4bcI8P5h2af7e3jWXzsfH2l0LIyOmSSn3AYPzMMTqA3MjS0LfZm8WTfRPdDe1nxs7PYJOORf9xq3bK_M1tNCcHdnthKR4Ow2wTGRaeC7sfqg5aKiw/s1600/rosetta-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDk3XfRbrjGyRWHKS4rHLK-8RCfF4bcI8P5h2af7e3jWXzsfH2l0LIyOmSSn3AYPzMMTqA3MjS0LfZm8WTfRPdDe1nxs7PYJOORf9xq3bK_M1tNCcHdnthKR4Ow2wTGRaeC7sfqg5aKiw/s640/rosetta-2.jpg" width="640" /></a></span></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>“Rosetta” sadece filmde kimi takip edeceğimizi söylemez bize, adeta
filmin bizatihi kendisi, nefes alıp veren canlı bir varlık olarak sunuluyordur.
Bu varlığın adı da “Rosetta”dır. </b></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Savaşçı bir kızdır o. Hatta savaşın o kadar içindedir ki bir
fotoğrafa çok yakından bakarken detayları göremediğiniz gibi o da etrafındaki pek
çok şeyi göremez. </b>Mesela ona ilgi duyan ve mobiletiyle sürekli etrafında
dolanan Riquet’i de, onun ‘kurtarıcı’ etkisini de göremez. Ona göre işi olan
herkesin toplumda bir yeri vardır, mutludur. O ise işsiz kara deliktedir.
Görünmüyordur. 'İş' sadece para kazanacağı bir yer değil, görünebilir olmanın da
şartıdır. Bu yüzden gözünü Riquet’in işine diker, Riquet’e değil. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Rosetta’nın bu düşünceleri tabi ki henüz çok genç olmasından
da kaynaklı. Zaten bu genç olma hali filmin de en önemli avantajı. Film
gösterime girdiği yıl izleyenlerin büyük ilgisini çekmiş ve o kadar etkili
olmuş ki Belçika’da çalışmak zorunda kalan yoksul çocuk işçilerin durumunu
iyileştirmesi amaçlanan bir yasa hazırlanmış ve bu yasaya da “Rosetta Yasası”
denilmiş. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Çoğu sinemasevere göre Dardenne kardeşlerin en güzel filmi
olan “Rosetta”, 1999 yılında Cannes Film Festivali’nde David Cronenberg
başkanlığındaki jüri tarafından Altın Palmiye ile taçlandırılırken, genç
oyuncusu Emilie Dequenne’e de daha ilk filminde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü
getirmişti... </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOXXiEcQMzfUt90yy0OfOyRvaY-yDz1AlFPajxcFYdYiyzPecfI4z3JAU18w1EhmUrbNOuKSWGj4r81R3ZoVBMA7_BlyIAXonczQsbcEwZEAhLu1bDaplg0AnlOLUqhFvSBRqt6h0f8Aw/s1600/rosetta-4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOXXiEcQMzfUt90yy0OfOyRvaY-yDz1AlFPajxcFYdYiyzPecfI4z3JAU18w1EhmUrbNOuKSWGj4r81R3ZoVBMA7_BlyIAXonczQsbcEwZEAhLu1bDaplg0AnlOLUqhFvSBRqt6h0f8Aw/s640/rosetta-4.jpg" width="640" /></a></span></div>
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-75721786252007171372015-11-20T09:03:00.001-08:002015-11-20T09:03:13.981-08:00GÖZLERİNDEKİ SIR<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTVTIpP8FguSNAeE1DMocHgl9vRxod1lEHnzFEwKPKw5x8OY5UOhJEVyfN5nGAxqzJxsCACaykVC0b1aRE2kDl_sJ5q_mv6MG3I1qwTMdrMB3M2lKgmzQLQzU27YvkXgvRxyBAtUYk5z8/s1600/El-Secreto-de-sus-ojos.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="428" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTVTIpP8FguSNAeE1DMocHgl9vRxod1lEHnzFEwKPKw5x8OY5UOhJEVyfN5nGAxqzJxsCACaykVC0b1aRE2kDl_sJ5q_mv6MG3I1qwTMdrMB3M2lKgmzQLQzU27YvkXgvRxyBAtUYk5z8/s640/El-Secreto-de-sus-ojos.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>EL SECRETO DE SUS OJOS (2009)</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>YÖNETMEN: </b>Juan José Campanella <b>OYUNCULAR: </b>Ricardo Darin, Soledad Villamil, Pablo Rago, Javier Godino, Guillermo Francella, Carla Quevedo <b>SENARYO: </b>Juan José Campanella ve Eduardo Sacheri (Eduardo Sacheri'nin "<span style="background-color: white; color: #333333;">La pregunta de sus ojos" adlı romanından) <b>YAPIMCI: </b>Juan José Campanella, Carolina Urbieta, Daniela Alvarado (129 dakika)</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>2009 yılının en iyi filmlerinden biriydi “Gözlerindeki Sır” (El Secreto De Sus Ojos).
Arjantinli yönetmen Juan José
Campanella’nın Latin Amerika sinemasının hüzünbaz profilini de koruyan usta
işi filmi, insanların faşizme karşı sinik suskunluğunu, gerçekte ne istediğini
söylemekten korkan ‘küçük adam’ın haline benzetir. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">2009 yılının Akademi ödüllerinde yönetmen Kathryn Bigelow “Ölümcül
Tuzak” (The Hurt Locker) filmiyle ‘En İyi Film’, “En İyi Yönetmen’ ve “En iyi
Senaryo’ dalları başta olmak üzere tam 6 Oscar ödülü kazanmıştı. Oysa ‘En İyi
Yabancı Film’ dalındaki her bir film Bigelow’un Irak savaşı sırasında görev
yapan bomba imha ekiplerinin hikayesini anlatan bu ‘odaksız’ filminden daha
iyiydi. Adaylar arasında Haneke’nin “Beyaz Bant”ı (The White Ribbon),
Audiard’ın “Yeraltı Peygamberi” (Un Prophéte) ve bu Arjantin filmi
“Gözlerindeki Sır” (El Secreto De Sus Ojos) vardı. Ödülü “Gözlerindeki Sır”
aldı.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yönetmen Juan José Campanella, Arjantin doğumlu olmasına
rağmen daha çok Amerika’da dizi sektöründe çalışan bir yönetmen. Zaman zaman
ülkesine dönüp özellikle de Arjantin’in en sevilen oyuncusu Ricardo Darin’in
başrolde olduğu filmler çekmektedir. <b>“Law & Order” ve “ House” gibi çok
izlenen dizilerde çalışan Campanella, Eduardo Sacheri adlı yazarın
“Gözlerindeki Soru” (La Pregunta De Sus Ojos) adlı romanını yazarla birlikte
senaryolaştırır ve dördüncü filminde beraber çalışacağı aktör arkadaşı Ricardo
Darin ile yola çıkarlar. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Gözlerindeki Sır” 1974’de işlenen bir tecavüz/cinayet
suçunun sonuçsuz bırakılıp kapatılması ve 25 yıl sonra hikayenin
kahramanlarının tekrar bir araya gelip vakayı sonlandırmasını anlatıyor kabaca.
Ama filmin polisiye damarını ele alan bu kaba özet kuşkusuz hikayenin
zerafetini çok belli etmiyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">1974 yılında adliyede çalışan savcılık müfettişi
Benjamin Esposito, bir sabah ölümle sonuçlanan bir tecavüz mahalline
görevlendirilir. Benjamin genç kadının ölüm şeklinden ve geride kalan kocası
Ricardo’nun halinden etkilenir... Genç adam karısının kaybına bir türlü alışıp
hayatına devam edemiyordur. Benjamin de edemez aslında. Zaten ofiste kendi
üstünde görev yapan Harvard mezunu Irene’ye aşıktır. Irene’nin de kendisine
karşı birşeyler hissettiğini düşünse bile ona bir türlü açılamaz. Irene
nişanlıdır zaten ve Benjamin onu kendisinden çok yukarıda bir yerde görür. O,
Benjamin’e göre ‘dokunulmaz’dır... Böylece tam 25 yıl çok sevdiği kadına
dokunamaz Benjamin. Aynı 25 yıl katili çok belli olan o davayı çözüme
ulaştıramadığı gibi... Oysa en yakın arkadaşı Sandoval’in da dediği gibi: “Bir
erkek hayatındaki her şeyi değiştirebilir. Tutkusu hariç...” </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQBBZjiiXfb4kcwg1qydNtEIMO08nv9XsNpNU4SkvhKEQKCtS3G5uG7IoE_LBHsiRQPERc0MVV_0Og1i9k9H5T6d-yAPTvTDW9thI4Wlk8xtb43uKplFosvMPdgGXyBSKLvr0vSPoc078/s1600/El-secreto-de-sus-ojos4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="428" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQBBZjiiXfb4kcwg1qydNtEIMO08nv9XsNpNU4SkvhKEQKCtS3G5uG7IoE_LBHsiRQPERc0MVV_0Og1i9k9H5T6d-yAPTvTDW9thI4Wlk8xtb43uKplFosvMPdgGXyBSKLvr0vSPoc078/s640/El-secreto-de-sus-ojos4.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>“Gözlerindeki Sır”, 1999 yılında artık emekli olmuş
Benjamin’in bir kitap yazmaya çalıştığını izlememizle başlar. Bir ayrılık
sahnesi ve Liliana Colotto vakası birbirine karışır. Benjamin bir yazarlık
tekniğini kullanmaya çalışarak romanına bir başlangıç arıyordur. Not defterine ‘TEMO’
yazar. İspanyolca 'korkuyorum' demektir bu... </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Filmin üst katmanında tabi ki çok güçlü ve hüzünlü bir aşk
hikayesi var. Ama hikayenin altındaki politik zemini bilmeden “Gözlerindeki
Sır”ı da tam olarak anlamak mümkün değldir. 1974 yılında başkan Juan Peron
ölünce Arjantin devlet başkanlığı görevi yardımcısı ve aynı zamanda eşi Isabel
Peron’a geçer. Ancak Peron ülkenin içinde giderek büyüyen şiddet olaylarını bir
türlü bastıramaz. Ekonomi de altüst olur ve sonunda 1976’da silahlı kuvvetler
yönetime el koyar. Bundan sonra 1983 yılına kadar adına ‘kirli savaş’ denen bir
dönem yaşanır. Tarihin en kanlı cuntalarından biridir bu ve Arjantinliler
yıllarca işkenceler, suikastler, şaibeli cinayetler, faili meçhul kayıplarla
yaşarlar. “Yeni Arjantin’i kuracağız diye diye geceyarıları şehirlerden her
kesimden muhalifler toparlanır ve ‘yok edilirler’. Toplumu temizlemek adı altında
bir çok insan hiç edilir Arjantin’de... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Gözlerindeki Sır”ın katili Isidoro Gomez de işte bu ortamda
‘iş gören’ adamlardan biridir aslında. Benjamin onu çok zor koşullarla
yakalatmayı başarsa da içerde tutamaz. Çünkü faili meçhul vakalarda kullanılması
için birilerinin işine yarıyordur! </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0FvAsd2yQ0ykMNaGjuq_XQ_Qk15BH5Oj2cK6CIPYJ3ENOrm9kZf8RoFZsTe1sD2Kh85KXzGuVYHdNXHAJISMhG6eTB5YV_j2IprhCCYeWGUZFjspdOX5PQQv-jL9h-WQv3u1eEE-TK5o/s1600/El+Secreto+De+Sus+Ojos_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="428" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0FvAsd2yQ0ykMNaGjuq_XQ_Qk15BH5Oj2cK6CIPYJ3ENOrm9kZf8RoFZsTe1sD2Kh85KXzGuVYHdNXHAJISMhG6eTB5YV_j2IprhCCYeWGUZFjspdOX5PQQv-jL9h-WQv3u1eEE-TK5o/s640/El+Secreto+De+Sus+Ojos_1.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu ‘kirli savaş’ döneminin korkunç baskıcılığı ve vahşeti
insanları ve adaleti sindirmiş, korkutmuştur. Benjamin’in içine sızan ve
yıllarca yerleşen bir korkudur bu. “Gözlerindeki Sır” bu bir türlü dillenemeyen
aşk hikayesiyle baskı ve korkuyla sindirilmiş küçük insanların durumunu bir
arada anlatır. <b>Filmin en güçlü sahnesinde, Benjamin ve Irene’nin katille aynı
asansörde denk geldikleri sahnede onların haklı oldukları halde nasıl da
bastırıldıklarını izliyoruz. Isidoro kadrajın sol tarafında geniş bir yer kaplar.
Irene ve Benjamin sıkışırlar sanki köşede... Isidoro onları sadece kadrajın
kenarına sıkıştırmakla kalmaz belinden kocaman bir silah çıkarır ve onu kurup
tekrar yerine koyar. </b>Zaten bir süre sonra Benjamin’in zavallı arkadaşı Sandoval
de kurban gider bu tehdide...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Benjamin’in korkusu 25 yıl sürer. O yüzden o gece serbest
çağrışım yaptığında ilk aklına gelen kelime ‘korkuyorum’ (temo) olur. Senaryo
bu noktada şahane bir buluş saklıyordur. Adliyede herkesin şikayetçi olduğu
eski bir daktilo “A” harfini basmıyordur artık. O ‘A’ harfi Arjantin halkına
unutturulmaya çalışılan başka bir kelimeye aittir: “Aşk”a. Korktuğunu itiraf
edemeyen Benjamin aşkını da itiraf etmekten korkan bir insandır. O bozuk
daktilo gibi “A” harfini çıkarmıştır kelimesinden. Yerine koyduğunda “temo”,
“te amo” olur. Yani “seni seviyorum”!</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Benjamin’in büyük aşkı konusundaki bezginliği, haklı
oldukları davanın peşini bırakmalarıyla benzer bir duygu yaratır onda... 25 yıl
sonra ‘bu hayatı nasıl da boş geçirdik’ diye hayıflanır durur. Ricardo’nun ‘sürpriz
adalet’i ise kimseyi mutlu etmemiştir sonuçta. En büyük cezayı yine kendisine
kesmiştir çünkü... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yönetmen Campanella 25 yıl öncesi ve sonrasını akıllıca bir
paralel kurgu oyunuyla sunar. Hikayenin iki damarını da aşk ve polisiye
temalarını çok güçlü ve sıcak sahnelerle yürütür. Yeterli politik zemine sahip
olamayanların da filme bağlanmalarını sağlayan samimi dokunuşlar yapar.
Sinematografik bir doyuruculuk sağlamak için etkili bir görsellik yakalar.
Sadece stadyumda geçen ‘plan-sekans’ kovalamaca sahnesiyle bile film unutulmazlar
arasına girer. <b>Ama unutulmayan başka bir şey daha var bu filmde: Benjamin’i
oynayan Ricardo Darin’in o sevgiyle bakan gözleri... </b>Bize insan olmanın
kırılganlığını yansıtan bu güzelim hikayenin gücü Darin’in Irene’ye bakan
gözlerinde saklıdır biraz da... </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWaUcs6n3_SLcKlY3YkGwRjTEbf9dnfzT-ebUkxY7SdNQTAsSWeWePe-kJ2BFeS0gogAEMnZvL0roAQ9KtRb3l1qjmRqIYbWwIWL3VKVkoFF-5nG_1L9IdB98mAAu56ysFDN8avfBt_Qk/s1600/el-secreto-de-sus-ojos3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWaUcs6n3_SLcKlY3YkGwRjTEbf9dnfzT-ebUkxY7SdNQTAsSWeWePe-kJ2BFeS0gogAEMnZvL0roAQ9KtRb3l1qjmRqIYbWwIWL3VKVkoFF-5nG_1L9IdB98mAAu56ysFDN8avfBt_Qk/s640/el-secreto-de-sus-ojos3.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Gözlerindeki Sır”ın oyunculuk anlamında en büyük kozu Ricardo
Darin olsa da, Irene rolünde izlediğimiz Soledad Villamil de performansını en
çok gözlerine yükleyerek Darin’e eşlik ediyor. Benjamin’in arkadaşı rolünde
izlediğimiz komedyen Guillermo Francella da samimi bir performans çıkarmayı
başarıyor. </span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Gözlerindeki Sır” bir kez izlendiğinde bile zihinlerden
çıkmayan filmlerden biridir. 2015’te ortaya çıkan Amerikan versiyonu ise
orijinal filmin Arjantin’deki cunta dönemi karanlığını Amerika’nın 11 Eylül
sonrasındaki paranoyayla değiştirir. Benjamin yerine koyduğu FBI ajanı
karakterini daha kuvvetli bir adam yapıp aşık olduğu savcı kadını onu
canlandıran Nicole Kidman’dan dolayı biraz da star sisteminin dayatmasıyla
haddinden fazla şişirir. Orijinal filmdeki orijinal bütün fikirleri adeta tuzla
buz eden bu ‘yeniden çevrim’i yok saymak o kadar da zor olmayacaktır. Çünkü
Campenalla’nın filmi yıllar sonra bile hep hatırlanacak ama Billy Ray’in
Amerikan versiyonu sadece bir istatistik olarak küçük bir satırda
yer alacak... <br /><br /><b>İşte filmin dillere destan stadyum sahnesi:</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/wE2gTZN-oPU/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/wE2gTZN-oPU?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-3992260933753285252015-08-23T08:05:00.004-07:002015-08-23T08:05:45.038-07:00AH GÜZEL İSTANBUL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguyFbAwufHt6UUgpDUs_MbSGCW4BGD0ogGVlbiyk6FPHOIY2mpzkfHho0uwlGS2vnU5aErp999sPZPQFueDKUOvbdOuMfqyAJg5TvxG_7oG-uCAcvXce7pr1yfxKocY0n_k2tQiJzRggk/s1600/ah_guzel_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguyFbAwufHt6UUgpDUs_MbSGCW4BGD0ogGVlbiyk6FPHOIY2mpzkfHho0uwlGS2vnU5aErp999sPZPQFueDKUOvbdOuMfqyAJg5TvxG_7oG-uCAcvXce7pr1yfxKocY0n_k2tQiJzRggk/s400/ah_guzel_1.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Ah Güzel İstanbul (1966)</b></span><br />
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #333333; font-size: 14px; line-height: 19.6000003814697px; margin: 0px; outline: none; padding: 0px; text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>YÖNETMEN:</b> Atıf Yılmaz <b>OYUNCULAR: </b>Sadri Alışık, Ayla Algan, Handan Adalı, Diclehan Baban, Ahmet Kostarika, İhsan Yüce, Bilge Zobu <b>SENARYO: </b>Safa Önal, Ayşe Şasa <b>YAPIMCI: </b>Nusret İkbal (97 dakika)</span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #333333; font-size: 14px; line-height: 19.6000003814697px; margin: 0px; outline: none; padding: 0px; text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #333333; font-size: 14px; line-height: 19.6000003814697px; margin: 0px; outline: none; padding: 0px; text-align: justify;">
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Türk sinemasında
izleyenlerin unutmadığı iki Haşmet vardır: “Aşk Filmlerinin Unutulmaz
Yönetmeni”nin Haşmet Asilkan’ı ve Atıf Yılmaz’ın 1966 yapımı muhteşem filminin
‘beyefendi’ Haşmet İbriktaroğlu’su... <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Türk sinemasının büyük yönetmeni Atıf Yılmaz’ın en güzel
filmlerinden biri, hiç şüphesiz “Ah Güzel İstanbul”dur. Ayşe Şasa'nın hikayesinden yola çıkan Safa Önal’ın kimi zaman
didaktik diyaloglara başvursa da melankolik senaryosu, Sadri Alışık ve Ayla
Algan’ın son derece samimi performansları ve Atıf Yılmaz’ın her zamanki gibi
yine risk alan (baş karakter daha filmin en başında seyirciye bakarak konuşur)
ama arızasız yönetimiyle her daim akla geldiğinde hoş duygular yaratan bir film
olmuştur... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Haşmet İbriktaroğlu, hayatı çileler içinde geçmiş ve sonunda
kendisini alkole bırakmış eski bir İstanbul beyefendisi. Hiç evlenmemiştir
çünkü aradığı gibi biriyle bir türlü yolu kesişmemiştir. Belki biraz da çekinmiştir. Şöyle konuşur
filmin başında bir yerinde: “Orta halli aileden gelme kız yükselmek ister;
sinema, tiyatro, eldiven, manto ister. Okumuş kadın iyidir, hoştur ama adamı
diken üstünde oturtur. Zengin kadına da ya jigolo olursun ya da köle...” Bir İstanbul feylesofu olan Haşmet
Bey, kendi samimiyetini ve iyiliğini başka bir insanda bulamamıştır...</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9Ljme1l0-mp-_jgx75GsJEBlZdUoXmIwvX4vJEZi2EILfNhXy49E0yTB9nDyAk5lNL1CByt-66lRMx0Bys5FVqMA1bpdOiHxjm8O3vi8EyDMU652vgVBcJcve9LwOtihSgMFkMt5SzAE/s1600/ah_guzel_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="276" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9Ljme1l0-mp-_jgx75GsJEBlZdUoXmIwvX4vJEZi2EILfNhXy49E0yTB9nDyAk5lNL1CByt-66lRMx0Bys5FVqMA1bpdOiHxjm8O3vi8EyDMU652vgVBcJcve9LwOtihSgMFkMt5SzAE/s400/ah_guzel_3.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bestekardır aslında ama alkole kapıldıktan sonra da sokak
fotoğrafçılığıyla geçinmeye çalışır. Hayatına bir gün Ayşe (Ayla Algan) adlı
gencecik bir kız girer. Şarkıcı ve “artist” olmak için evinden kaçan bu saf
kızın Haşmet ile tanışması, Ayşe’nin Haşmet’i fotoğraf çekerken görüp ondan
“artistik” bir fotoğrafını çekmesini istemesiyle gerçekleşir. Haşmet bu genç
kızda artık çevresinde pek rastlamadığı bir şeyler görür: samimiyeti,
bozulmamışlığı ve masumiyeti. Haşmet bu ümitsiz derecedeki saf kızın
fotoğrafını çekerken onun hayallerini dinler ve kendisini harcamak üzere olan
temiz bir kız görür objektifinin önünde. Bir süre sonra yine, tam da tacize
uğrayacağı zaman rastlar Ayşe’ye. Dayanamayarak duruma müdahale eder ve artist
olma hayalleriyle kandırılmak üzere olan Ayşe’yi kurtarır istismarcı adamların
elinden. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Haşmet’in gönlü zengindir fakir olsa bile. Deniz kenarındaki
gecekondusunda Ayşe’ye yer açar. Ona İstanbul’un ne kadar güzel olduğunu ama
içinde yaşayanların onu ne kadar kötüleştirdiğinden bahseder. Haşmet,
İstanbul’un giderek bozulduğuna, şarkıların ve bestelerin bile eski tadının ve
duygusunun kalmadığına dikkat çeker.</b> Günümüze o kadar yakın saptamalarda
bulunur ki bugün bile izlediğimizde şaşırmamak elde değildir. Mesela bir yerde
“Milli hastalığımız her şeyin kolayına kaçmak” der. Yine filmin bir yerinde
dediği gibi “Her şey biz hiç gayret etmeden yolunda gitse keşke”dir... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>“Ah Güzel İstanbul”u iki açıdan değerlendirmek lazım.
Birincisi, aslında İstanbul’un değişen çehresinden, içini oluşturan toplumun da
değişmeye yüz tutmasından bahseder film. Atıf Yılmaz’ın çoğu filminde
vurguladığı kasaba toplumundan büyük şehir kalabalığına geçişte yaşanan
sorunlar alttan alta hissettirir kendisini. Haşmet İbriktaroğlu bu değişen
toplum içerisinde değişmeyen, özünü koruyan ve bu yüzden de düşmeyi göze almış
bir beyefendidir. </b>İnsanların ‘kendileri gibi’ olmamalarını, artniyetliliklerini
ve ikiyüzlülüklerini eleştirir. Maske takanlardan nefret eder. Değişen
koşullar içerisinde bir müddet sonra bestekar olarak varolamayacağını
anlamıştır. Alkol hayatına girince de kendi küçük İstanbul’unu boğaza bakan bir
gecekonduya sığdırıvermiştir. İstanbul’un değişimini toplumun ‘batı medeniyeti’ni
de yanlış içselleştirdiğine bağlar. Bunun da en bariz göstergesini müzikteki
yozlaşmayla tarif eder. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Haşmet Bey’i bu küçük dünyasından, şehrin kıyısından Ayşe
çıkarır dışarı. Haşmet son bir umutla Ayşe’yle eski günleri yakalayacağını
düşünür. Oysa Ayşe bilinçsizce değişime uyma taraftarıdır... Haşmet’i yine
derin bir hayal kırıklığı beklerken film yine de bizden istediğimiz finali
esirgemez... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Filmin değerlendirilmesi gereken ikinci açısı da, küçük
yerden büyük şehire kaçan kasabalı kızın dramını anlatan sürüyle filme rağmen
bu kadar samimi, en karamsar anlarında bile bu kadar ümitli, bütün
melankolisine rağmen yer yer komik de olabilen bir film olmasıdır. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ2dVy60DzEt0m5QdKJ2MYvjKavOveAGmAyGwEhFFI3uZaJpa6F2K89YX7TlH8PWcn6mAKZa_in9-oK51e3hjqq8PD5v_NtXYqSDzVJannC5IKtBoAhJ64jdwIkN8d868RSM9Ye3fUjeM/s1600/ah_guzel_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ2dVy60DzEt0m5QdKJ2MYvjKavOveAGmAyGwEhFFI3uZaJpa6F2K89YX7TlH8PWcn6mAKZa_in9-oK51e3hjqq8PD5v_NtXYqSDzVJannC5IKtBoAhJ64jdwIkN8d868RSM9Ye3fUjeM/s400/ah_guzel_2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Atıf Yılmaz şüphesiz Sadri Alışık’ın yaşayan yüzünü, içli
sesini maksimum düzeyde kullanır filmde. Yukarıda da değindiğimiz
alafranga-alaturka ilişkisine yönelik eleştiriyi senaryo zaman zaman didaktik
diyaloglarla fazla açıktan dillendiriyor olsa da Sadri Alışık’ın sesiyle,
yüzüyle ve tüm bedeniyle oluşturduğu o sıcak ‘persona’sı bu handikapa
takılmamamızı sağlıyor bizim. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Senaryosunun ‘zamansızlığı’, yönetiminin kusursuzluğu,
komedi, taşlama ve melankoli dozunun filmin bütün bileşkeleriyle ustaca
dengelendiği, Sadri Alışık’ın koşup sarılmak isteyeceğiniz kadar etkileyici
olan samimi performansı ve Ayla Algan’ın sevimli oyunuyla “Ah Güzel İstanbul”,
Atıf Yılmaz’ın kuşkusuz en güzel filmlerinden biridir. Filmin uluslararası bir
ödülü de vardır. İtalya’da San Remo’da düzenlenen Bordighera Güldürü Filmleri
Şenliği’nde “Gümüş Ağaç Plakası” ödülü kazanmış bir filmdir. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Ah Güzel İstanbul”
özellikle de ‘kentsel dönüşüm’ adı altında tahrip edilen bir İstanbul’un
bu ‘bilinçsiz’, ‘tarihsiz’ ve de 'talihsiz’ dönüşümüne ta 1966’dan gönderilmiş
bir çığlıktır aynı zamanda!</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif; font-size: 11pt;"> <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div>
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-25359684990813442632015-05-16T04:59:00.000-07:002015-05-18T03:05:51.026-07:00RASTGELE BALTHAZAR<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi91m1GYWy9VM5mHTepGoInADhgST-yPhGfaRb4HpjJ0fxTULmnToFtHttd66ct5igWTecCjrW2Pr-dO2rjdAq1ib2nTSKr26YpeGSFVgFS-BApzDnddzRrbTMVQdO7TztCyz0GIaL6vkU/s1600/au-hasard.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="427" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi91m1GYWy9VM5mHTepGoInADhgST-yPhGfaRb4HpjJ0fxTULmnToFtHttd66ct5igWTecCjrW2Pr-dO2rjdAq1ib2nTSKr26YpeGSFVgFS-BApzDnddzRrbTMVQdO7TztCyz0GIaL6vkU/s640/au-hasard.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">AU HASARD BALTHAZAR (1966)</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>YÖNETMEN: </b>Robert Bresson <b>OYUNCULAR: </b>Anne Wiazemsky, Walter
Green, François Lafarge, Jean-Claude Guilbert, Philippe Asselin, Pierre
Klossowski <b>SENARYO: </b>Robert Bresson <b>YAPIMCI: </b>Mag Bodard (95 dakika)</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Fransız ve dünya sinemasının usta yönetmeni Robert
Bresson’un ince ince işlediği başyapıtlarından biri “Rastgele Balthazar” (Au
Hasard Balthazar), bugünün kimi usta sinemacılarını neden çok sevdiğimizin de
kanıtıdır aynı zamanda.... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Robert Bresson sinema tarihinin en özel yönetmenlerinden
biri sayıldı hep. Bir tanesi kısa metrajlı olmak üzere 14 tane film çekti uzun
hayatı süresince (98 yıl). Filmlerindeki tinsel altyapı ve pek çok sinemacıya
ilham veren estetik anlayışı onu dikkatle takip edilmesi gereken bir yönetmen
haline getirmişti... Filmlerine olağanüstü bir titizlikle yaklaştığı ve film
yapımının kılı kırk yararak yapılması gereken bir sanat olduğunu düşündüğü için
kariyerinde bu kadar az film çekmişti. Fransız Yeni Dalga sinemasının öncü
yönetmenlerinden biri sayılan Bresson için Jean Luc-Godard’ın söylediği “Bresson
Fransız sinemasıdır” sözü ünlüdür. Bresson profesyonel oyuncu kullanmayıp “sinematografi”
olarak adlandırdığı sinemasını, hem gerçekçi hem de üst düzey bir sanat eseri
olarak kurabilme becerisine sahipti. Bunu onun filmografisinin en güçlü
filmleri olan “Bir İdam Mahkumu Kaçtı” (A Man Escaped), “Pickpocket” ve tabi ki
de “Rastgele Balthazar”a (Au Hasard Balthazar) bakarak da anlamak mümkün.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbMnCYGQebQz7A_Xi6SDRjlpAvl_OJGVMqldpM-TcKP9VMVmHst_-blv_efs7IZ9IlFBCYUDuGs65SAu-pJWSRYVZ5jMQI7e153Kf7Js5tu4AWzhaW8vMn1im65V29k-93TsVQ6gnw_m0/s1600/au-hasard-balthazar-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbMnCYGQebQz7A_Xi6SDRjlpAvl_OJGVMqldpM-TcKP9VMVmHst_-blv_efs7IZ9IlFBCYUDuGs65SAu-pJWSRYVZ5jMQI7e153Kf7Js5tu4AWzhaW8vMn1im65V29k-93TsVQ6gnw_m0/s400/au-hasard-balthazar-1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bresson diğer zamandaş auteur sinemacıların filmlerine göre
daha az izlenen filmler yapmış gibi görünse de bunun sebebi filmlerinin hakkını
seyircilerden çok sinema yazarlarının ve diğer sinemacıların vermiş
olmasıdır... Dardenne Kardeşler, Jim Jarmusch, Aki Kaurismaki gibi
sinemacıların filmlerinde Bresson izlerini görmekteyiz hâlâ... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Rastgele Balthazar” Bresson sinemasının neredeyse bütün
alameti farikalarını içinde barındıran kariyerinin en iyi ve en duygusal
filmlerinden biridir. Bresson’un tinsel ve de yer yer de sembolist üslubu yine
de seyircinin takipten kopmasına olanak vermeyen bir olay örgüsünü sarar bu
filminde... Bresson bu siyah beyaz başyapıtında insanoğlunun içinde yuvalanmış
zulüm etmeye ve hatta çekmeye dair tutkusunu irdelemenin yanısıra en çok da insanın
kendi kaderini yönlendirebilme kabiliyetini nasıl da yönetemediğini, kontrol
edemediğini gözler önüne seriyor. Üstelik bunu çok da değişik bir olay
örgüsüyle sunuyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Her şey Fransa kırsalında doğan bir eşekle başlıyor. Doğduğu
çiftliğin sahibinin küçük oğlu Jacques ve dürüst kasaba öğretmeninin küçük kızı
Marie bu küçük eşeğe bakıyorlar, onu doyuruyorlar, onunla oyunlar oynuyorlar. Film
bu sıradan eşeğin doğumundan ölümüne kadar hayatlarına girip çıktığı ana
karakterlerinin izini sürer. Çocukların Balthazar adını verdiği bu eşek yaşamı
boyunca insanların iyilik ve kötülüklerine şahit olur. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwV1IT4QHle4HQCtExmfQQEQpZLM4mfvlGlXHgFrH1B1A0uG15Y7ykW2NR3GjQY3GzYpuiG13484MSXYjI3GqUT1Ibq_o0vBRQ03JI747DvUbAIbxe8UVMmqgJ6fmXtHOiqd6_5jFHToI/s1600/au-hasard-balthazar-7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="301" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwV1IT4QHle4HQCtExmfQQEQpZLM4mfvlGlXHgFrH1B1A0uG15Y7ykW2NR3GjQY3GzYpuiG13484MSXYjI3GqUT1Ibq_o0vBRQ03JI747DvUbAIbxe8UVMmqgJ6fmXtHOiqd6_5jFHToI/s400/au-hasard-balthazar-7.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Balthazar, Jacques ve Marie’nin birbirlerinden ayrılışlarına
şahit olur önce... Hasta annesi yüzünden büyük şehire taşınmak zorunda kalan
Jacques yıllar sonra dönecektir ancak... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Geçen zaman içinde Marie’nin babası çiftliğin işlerine
bakar. Ama yüksek gururunun verdiği kibir yüzünden kasabalıların dedikodularına
maruz kalır. Giderek gözden düşer ve iflas eder. Balthazar’ı bir fırıncıya satmak
zorunda kalır. Fırıncıda çalışan ve Balthazar’ı kullanarak evlere ekmek dağıtan
Gerard ise deri montu ve motoruyla bir Marlon Brando özentisidir adeta. Saf
taşra kızı Marie’ye göz koyar. Çevresindeki her şeye ve Balthazar’a çok kötü
davranan biridir ve Marie de bunun farkında olmasına rağmen ondan etkilenir.
Marie giderek ona aşık da olur. Gerard’ın kötücüllüğünün çekiciliğine kapılır.
Onu, yıllar sonra çiftliğe geri dönen Jacques bile yolundan döndüremez... <br />
Her fırsatta Gerard’dan dayak yiyen Balthazar’ı ayyaş bir işsiz kurtarır. Ama
şanssızlığından dolayı kendisini içkiye vermiş bu ‘tutunamayan’ adam tam da çok
büyük ve beklenmedik bir mirasa konduğu gün bu hayattan çekilecektir... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yolu bir sirke düştüğünde Balthazar’ın sıradan bir eşek
olmadığını da anlarız aslında. Onun matematik bir zekası vardır. Ama hayat ve
kaderi onun bu yönde yaşamasına olanak vermez... Marie ve ailesinin yanına bir
şekilde geri dönen Balthazar, Marie’nin yanlış seçimine de şahit olur.
Gerard’ın kötücüllüğü hem Marie’nin hem de Balthazar’ın sonunu getirir... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bresson’un duygusal finali enteresan bir şekilde sadece
sömürüden uzak değil, seyircinin de empatisinden uzak gibidir aslında. Çünkü
Bresson bir an bile bize Balthazar’ın ne hissettiğini anlamamızı sağlayacak
imgeler göstermez. Balthazar olayların sessiz tanığıdır ve genelde aşağılanan
bir hayvan olmasına rağmen biz insanlardan farksızdır. Bir o yana bir bu yana
savrulup durur. Ona sahip olanlar, ne kadar çok paraya ve varlığa sahip olsalar
bile aslında hayat karşısında güçsüz ve de savunmasızdırlar. Kötülüğün, iyilik
karşısında karşı konulamaz ve tanımlamakta zorlanan bir üstünlüğü vardır çoğu
zaman. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bresson insanların arasında olan bitenleri göstermek için de
en çok onların ellerinden faydalanır... İnsanların niyetlerini ilk kez harekete
döken uzuvları elleridir. Bresson filminin erotizmini de karakterlerinin elleriyle
kurar, aksiyonlarını ve hatta dramlarını da... "Rastgele Balthazar"ın el planları da ünlüdür...</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQfc45aSotpt_Ud_aWoRFI6jP5cxMzE4M20EZzCw1g4DNFqaGQa7O4L5hStSTDhxzZ8GcB1i8cdCHdCnYIH59EHpcnN0j6tfdgYDcUmhds00t6F_H-UILnIFHwMKeXj_PWFKQpm-GUTUA/s1600/Au+Hasard+Balthazar_hand_1-horz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQfc45aSotpt_Ud_aWoRFI6jP5cxMzE4M20EZzCw1g4DNFqaGQa7O4L5hStSTDhxzZ8GcB1i8cdCHdCnYIH59EHpcnN0j6tfdgYDcUmhds00t6F_H-UILnIFHwMKeXj_PWFKQpm-GUTUA/s640/Au+Hasard+Balthazar_hand_1-horz.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Bresson eşeğin gözlerini ve bakışlarını bize sık sık
gösterse de bunları Balthazar’ı kişiselleştirmek ve onu gereğinden fazla
sevimlileştirmek için kullanmaz. Ama Balthazar’ın bir koyun sürüsünün tam
ortasında gerçekleşen sonu bize büyük bir hayat dersi verir... Onun dramını hissedebilmemiz
içinse kalbimizi filme iyice açmamız yeterlidir... Çoğu başyapıta yapmamız
gerektiği gibi...</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_XtQm-qx4N_15fShmndOyegHq541wCOntuQxsoCt2vPUQY9h8V67_V3iqAF4WeriTNjXl-dosOjTFOIuF9-wZUOj4ElAouhywlpAvW_CZz0YYJ_EQmOWE39L8Zogsn3oz9xBIoZnZi9w/s1600/a++Au+Hasard+Balthazar_eye.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_XtQm-qx4N_15fShmndOyegHq541wCOntuQxsoCt2vPUQY9h8V67_V3iqAF4WeriTNjXl-dosOjTFOIuF9-wZUOj4ElAouhywlpAvW_CZz0YYJ_EQmOWE39L8Zogsn3oz9xBIoZnZi9w/s400/a++Au+Hasard+Balthazar_eye.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-38498671565904423372014-09-17T00:41:00.000-07:002014-09-17T00:41:46.781-07:00ÇOCUĞUNUZUN 12 YAŞINA BASMADAN ÖNCE İZLEMESİ GEREKEN 60 FİLM - BÖLÜM III- <!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3e6Gm0oBfAg6zeQinc6WLrroWr8Zjst7FEkSDgAhncCKxabCMCcrISNrEw44qI2_9x675BdMze0o9Esx2T4ZrXJ072Lhv3NsLQIdJTlNdjRkJjeQzOi5P2Du8y7MXXRTahudnIEGOt8o/s1600/totoro.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3e6Gm0oBfAg6zeQinc6WLrroWr8Zjst7FEkSDgAhncCKxabCMCcrISNrEw44qI2_9x675BdMze0o9Esx2T4ZrXJ072Lhv3NsLQIdJTlNdjRkJjeQzOi5P2Du8y7MXXRTahudnIEGOt8o/s1600/totoro.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Listenin ilk bölümünde söylediğim gibi, etrafımda güvendikleri
birinin hazırladığı, çocukların sinema zevklerini geliştirici filmlerden oluşan
bir liste arayan çok ebeveyn vardı. Bir akşam oturdum bir liste oluşturdum...
Sonra yetmez dedim, nedenlerini de kısaca yazayım dedim... </span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Rahatlıkla 100 filme ulaşacak listeyi 60’da sınırlayıp
kronolojik olarak sıraya dizmeyi planladım.. Listenin ilk iki bölümü çok büyük
ilgi gördü... Yazılı basında kimi köşe yazarlarının da dikkatini çekerken, internette
paylaşım üzerine paylaşım aldı... Pek çok blogger anne ve öğretmen, listeyi
büyük bir özenle paylaştı ve bağırlarına bastı. İnanılmaz ama yüzlerce mesaj
aldım, Facebook’tan, blogtan ve mailler üzerinden... Medya sektöründen, aile
çevremden, arkadaşlardan, oğlumun arkadaşlarının ailelerinden, pedagoglardan,
psikologlardan, öğretmenlerden çok güzel geri dönüşler aldım... En çok da
annelerin tebrik ve teşekkürleri beni çok mutlu etti. <b>Böyle çocuğunun duygu
dünyasını bu kadar önemseyen anneler varken, ne olursa olsun bu toplumun sırtı
yere gelmez diye düşündüm çoğu zaman... Çünkü bu anneler bu filmleri oturup
çocuklarıyla birlikte izliyorlardı. Çocuklarıyla paylaşarak, onlarla konuşarak,
iletişim kurarak... </b>Sonra da bana çocuklarıyla geçirdikleri bu harika zamanlar
için teşekkür ediyorlardı... Bir sinema yazarının, bir sinema yazarı olarak işe
yaradığını hissettiği nadir güzellikteki zamanlardı bunlar... Buradan bütün bu sinemasever
annelere çok teşekkür ederim... </span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Yüzbinleri bulan okur ilgisinde birkaç tane sert tepki aldım
sadece. Onlar da henüz ebeveyn olmamış insanlardı. Onları da suçlayamam 12
yaşındaki çocukları biraz da kendi çocuklukları gibi düşünüyor olmalılar. Oysa
bizim çocuklarımız internetin içine doğdular. Mesela ben oğluma “eskiden cep
telefonu yoktu” dediğimde 5 yaşında filandı, yarım saat gülmüş, onu
kandırıyorum sanmıştı! Benim kuşağım 12 yaşındayken sokaklardaydık, şimdikiler
tabletlerinin bilgisayarlarının başındalar çoğunlukla. </span></i><br />
<br />
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Çocuklarınızın
zekasına güvenin...</b> </span></i><br />
<br />
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Birkaç kere çocuk filmleri yapmak isteyen yapımcılara
senaryo danışmanlıklarında bulundum. Onlara yaptığım ilk tavsiye, çocukları
‘düşük zekalı’ gibi görmemeleri gerektiğiydi... Hikayenizin karmaşık olmasından
korkmayın ve hikayelerinizi çocuklar anlayacak diye zeka seviyesi en düşük
şekilde anlatmaya kalkmayın... Bir süre çocuk kanallarında gezinin, neler neler
izliyorlar. Bıraksanız daha neler izleyecekler ve anlayacaklar... iPhone’unuzu
yarım saatliğine onun eline bıraktığınızda her şeyi, sizin bilmediğiniz
özellikleri bile, keşfetmiş olarak size geri veren çocuklar bunlar... <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bazı annelerin-babaların ise bazı filmleri ‘daha denemeden’
uygun görmemelerini bir kenara bırakın bu filmleri önermeyi bile abes bulmaları
beni şaşırtıyor. Birkaç kişi de bazı filmleri sanatsal değeri yüksek diye, ya
da kendi egomu tatmin etmek için önerdiğimi algılamışlar. <b>Çocukların filmlerin
sanatsal içeriklerini anlaması değil benim burada amaçladığım şey. Mesela şöyle
düşünün; kitap okumakla arası çok iyi olmayan ‘görüntü çağına ait’ bir çocuğa
filmlerle ulaşmak, bazı değerli meseleleri onların üzerinden anlatmak hiç de
yanlış bir şey değil! Amacımız onlara sanat aşılamak değil, bazı önemli
meseleleri iyi filmler üzerinden anlatabilmek... <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bazı filmlerdeki küçük korku öğelerinden de korkmayın,
masalların çoğu korku duygusundan faydalanır. Korkmak hepimizin bir ihtiyacı,
belli ölçüde fantastik hikayelerle tatmin edilmeleri gerekir. Yoksa olmadık yer
ve durumlarda yakalar bizi korkularımız! <b>Tabi ki sonuçta çocuğunuzu en çok siz
tanıyorsunuz, neyi izletip izletmeyeceğinizin son kararı size aittir.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bu filmlerle büyümeyen çocuklara ne olacak peki? Böyle bir
şey yok aslında... Yani büyük olasılıkla 60 filmin tamamı yayında olduğunda siz
de göreceksiniz ki bu filmlerin en az 20-30 tanesini sinemadan, TV’den ya da
DVD’lerden, internetten zaten izlemiştir çocuğunuz... (Kronolojik olarak
dizdiğim için son 12 tanesi zaten tümüyle yalanmış yutulmuştur!) <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">20 yıldır film eleştirmenliği yapıyorum. Son 10 yıldır da
senaryo yazıyorum... Şuna artık çok eminim... İyi filmler meraklılarını mutlaka
bulur. Bu filmleri çocukken kaçırmış pek çok ebeveyn şimdi oturmuş çocuklarıyla
beraber ilk kez izliyorlar mesela!</span></i><br />
<br />
<u><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Yine belirteyim; listeden alıntı yapmak izne tabidir... <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></i></u></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bu sitede yazan her yazıda olduğu gibi bu listedeki tüm
yazılı materyalin basım hakları da bana aittir... Nitekim çok yakında çok daha
zengin bir içerikle başka formatlarda karşınıza çıkacak..</span></i><br />
<br />
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Evet, işte karşınızda listenin 3. bölümü...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">İyi seyirler dilerim...</span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<b><span style="font-size: 12pt;">Burak Göral</span></b></span></i><br />
<a href="http://birfilmsevdim.blogspot.com.tr/2014/08/cocugunuzun-12-yasina-basmadan-once.html?showComment=1410805089511" target="_blank"><br /></a>
<a href="http://birfilmsevdim.blogspot.com.tr/2014/08/cocugunuzun-12-yasina-basmadan-once.html?showComment=1410805089511" target="_blank"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: 12pt;"> I. BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ</span></span></a><br />
<a href="http://birfilmsevdim.blogspot.com.tr/2014/08/cocugunuzun-12-yasina-basmadan-once_29.html?showComment=1410805089511" target="_blank"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: 12pt;">II. BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ</span></span></a><br />
<br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">25. HİÇ BİTMEYEN ÖYKÜ / THE NEVERENDING STORY (Wolfgang Petersen, 1984)
</b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjazW9fH7qII5pm1M04_vZwoUsNukF2iefilj9YXLatzFOj9rmClV9pLOqu9PlnuiWevHIhUFe3ZdxlHkOaD8CZuuo05LMz8cRcBh7gIcn4h9sco6B1_0gShE3yZ3oigYNdtI0Sykhio4c/s1600/never-ending-story.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjazW9fH7qII5pm1M04_vZwoUsNukF2iefilj9YXLatzFOj9rmClV9pLOqu9PlnuiWevHIhUFe3ZdxlHkOaD8CZuuo05LMz8cRcBh7gIcn4h9sco6B1_0gShE3yZ3oigYNdtI0Sykhio4c/s1600/never-ending-story.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Çocuk romanları yazarı Michael
Ende’nin ünlü fantastik romanı “Hiç Bitmeyen Öykü” 80’li yıllarda daha çok
Limahl’ın aynı adlı şarkısıyla zihinlerde yer etmişti. Annesini küçük yaşta
kaybetmiş, yalnız bir çocuk olan Bastian, filmin hemen başında babası
tarafından küçük bir uyarı alır. Annesinin yasını tutarak, hayal dünyasına
sığınarak ve sadece kendisini kitaplara vererek yaşamayı sürdürmemelidir. Babanın
iyi niyetli ama yanlış ifade ettiği temenniler Bastian’a iyi gelmez. Zaten
okuldaki üç zorba çocukla da başı derttedir. Onlardan kaçarken sığındığı bir
kitapçı dükkanının yaşlı bir satıcısı ona bir kitap önerir... Bastian bu
kitapla Fantasia adlı hayali bir evrende geçen büyük bir maceraya tanık olur.
Kitabı sadece okumakla kalmaz, kitaptaki olaylara yön veren bir rolü olduğunu
da keşfeder...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bastian’ın okuduğu kitaptaki
Fantasia evreni aslında tüm insanların hayallerini barındıran bir “hayal
dünyası”dır ve büyüklerin hayal dünyasından vazgeçmesi yüzünden yokolma
tehlikesi altındadır.. Ende’nin alegorik yaklaşımı çok enteresan ve küçük
kahramanını aslında o kadar karamsar bir dünyanın içinde o kadar çaresiz
bırakıyor ki uzun süre... Neyse ki finale doğru her şey toparlanıyor. <u>Çocuklara hayal
dünyalarının korumaları gerektiği, umutsuzluğa asla yenilmemeyi ve kitap
okumanın ne kadar özel bir şey olduğunu anlatmak için uygun bir film...</u><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Filmin Türkçe dublajlı DVD’si ülkemizde satışa
çıkmıştı... İnce bir aramayla hâlâ bulunabilir... İkinci hatta üçüncü filmi de
var ama hiçbiri ilki kadar iyi olamadı... </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
</div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">26. PEE-WEE’NİN BÜYÜK MACERASI (Tim Burton, 1985) </b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc6Bs997-U0qClT7rvC0AbfaIEsERyTefuysIRGp8rtimBVchW8X3NznCo3f3Lll6IbzYR6YeRGz3yetfegg9Km48NvNm-4vG__y2NpeRtsy5tTA1GZx2LbDKrWofrMgpkVGucJFRKr7U/s1600/pee_wee.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc6Bs997-U0qClT7rvC0AbfaIEsERyTefuysIRGp8rtimBVchW8X3NznCo3f3Lll6IbzYR6YeRGz3yetfegg9Km48NvNm-4vG__y2NpeRtsy5tTA1GZx2LbDKrWofrMgpkVGucJFRKr7U/s1600/pee_wee.jpg" /></a><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> 7-8 yaş için gayet uygun bir Tim
Burton filmi “Pee Wee’nin Büyük Macerası”. Çocuklar için Mr. Bean gibi
sayılabilir. Aslında çok çok sevdiği kırmızı bisikleti çalınınca onu bulmak
için ülkeyi baştan başa kateden aşırı çocuk ruhlu Pee Wee Herman’ın macerasında
kimi kabus sekansları daha küçük seyirciler için biraz ürkütücü gelebilir. Ama
rengarenk atmosferiyle eğlendirirken, Tim Burton’ın daha sonraki filmlerinde de
kendisini çokça gösterecek olan grotesk hikaye anlayışı onları daha karmaşık
filmlere de kolayca hazırlayabilir...<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Çok da eğlenceli bir film olduğunu da ayrıca belirtmem gerek.</span><u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> </span></u><br />
<u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Hazır yeri gelmişken aynı yaş
grubu için Burton’ın “Noel Gecesi Kabusu” (The Nightmare Before Christmas)
filmini de buradan önereyim... Çocukların korku filmlerine ve hikayelerine olan
merakını komediyle ve iyi bir hikayeyle harmanlayan bu eşsiz stop-motion film
ailece de izlenebilecek nefis bir film. Yine de çok hassas çocuklar için 7 yaş
da erken gelebilir... Burada karar anne-babalara düşüyor biraz...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">9-10 yaşından itibaren de başka
bir Tim Burton başarısı, “Beter Böcek” (Bettlejuice) izlenebilir...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> DVD’si ülkemizde bir ara raflarda görünse de
çok kısa sürede tükendi. İnternnetn izleyebilir ya da Amazon’dan
isteyebilirsiniz... “Noel Gecesi Kabusu” ve “Beter Böcek” filmlerinin DVD’leri
raflarda mevcut...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
</div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<ol start="27" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>HAZİNE
AVCILARI / THE GOONIES </b>(Richard Donner, 1985)</span></li>
</ol>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio0qh8VqFauZ8YKjuYdh2hx2MCa1GSAVv5z8Jnwh5_wENhuEhU_enZ4OiIFeQPkTD6m-j9gCCEBhe7EQk0Oe-Z4MXTya9IGgldBTrWbJkhtmscBkQMjVl7eBEwaffEtJdjTcgJMIVhN5o/s1600/goonies-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio0qh8VqFauZ8YKjuYdh2hx2MCa1GSAVv5z8Jnwh5_wENhuEhU_enZ4OiIFeQPkTD6m-j9gCCEBhe7EQk0Oe-Z4MXTya9IGgldBTrWbJkhtmscBkQMjVl7eBEwaffEtJdjTcgJMIVhN5o/s1600/goonies-1.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">1980’lerin en sevilen çocuk filmi
kesinlikle “Hazine Avcıları”dır. Bir sahil kasabasında, geniş bir otoyol
geçeceği için istimlak edilme tehditiyle karşı karşıya kalan, evlerini
kurtarmaya çalışan bir çocuk çetesi büyük bir maceraya atılırlar. Buldukları
bir hazine haritasını takip ederek bir haydut çetesinin sığındığı eski bir evin
bodrumuna inerler ve ünlü bir korsanın hazinesini ararlar.<u> </u></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><u>“Hazine Avcıları” büyümenin
eşiğine gelmiş çocukların güzel bir amaç için bir araya gelip, abi ve
ablalarının da yardımıyla, birbirlerinden güç alarak ve birbirlerinin en iyi
özelliklerine saygı duyarak bir görevi başarmalarını anlatıyor.</u> Esprili
sahneler, heyecanlı durumlar, Cyndi Lauper’ın neşeli şarkısı ve harika çocuk
oyuncularla dolu tam bir aile komedisidir bu film. Özellikle Chunk adlı obur
çocuk film boyunca bir şeyler yemeye çalışmasıyla her izleyenin en gözde
kahramanı oluyor filmde...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Malesef DVD’si çıkınca çabuk tükenen
filmlerden biri oldu “Hazine Avcıları”. Şu an belki gittigidiyor.com’dan temin
etmek mümkündür. Filmi internetten de bulmanız mümkün...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
</div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>28. GELECEĞE DÖNÜŞ
ÜÇLEMESİ / BACK TO THE FUTURE </b>(Robert Zemeckis, 1985)</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgju2cE3v7U-XX1v6xmKZJvFFmEBUzVDJr93Dx03iw6f5PKTekYk9HzN9AZIciWJA3HuhB5QrmQUGmKmy5UnALxzHUVMsqXVLVvnyEv_CtYMa-wre00SOQgmpe6Jnr1Hyx1UESA7DVo69U/s1600/back-to-the-future.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgju2cE3v7U-XX1v6xmKZJvFFmEBUzVDJr93Dx03iw6f5PKTekYk9HzN9AZIciWJA3HuhB5QrmQUGmKmy5UnALxzHUVMsqXVLVvnyEv_CtYMa-wre00SOQgmpe6Jnr1Hyx1UESA7DVo69U/s1600/back-to-the-future.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Geleceğe Dönüş” filmlerini çocuklarına 4-5
yaşında izleten ebeveynler tanıdım... Bazı filmleri de çok erken tüketmemek
lazım... Marty McFly’ın çılgın profesör arkadaşının icadı olan zaman
makinasıyla zaman içinde gidip gelmesi, kendi kişisel tarihiyle zırt pırt
oynaması, sonra onu düzeltme çabaları gibi karmaşık bir hikayeye sahip filmin çok
küçük yaşta harcanmaması gerekiyor. Filmin en keyifli özellikleri en çok 8
yaşından sonra çıkar. Yine de ebeveyn desteğiyle izlenmesi, çocuğun sorularına
cevap vere vere izletilmesi en uygunu...<u> </u></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><u>Üç filmdeki şiddet içerikli kimi
sahneler de mizahla abartılı hale getirilmiş. Günümüz çocukları bunları gerçek
şiddetten ayırabilir merak etmeyin.</u> Ama filmde çok küçük seksi imalar da yok
değil. Marty kendi ailesinin gençliğine gittiğinde genç annesi bir dizi
yanlışlık sonucu babası olacak adamdan değil Marty’den hoşlanıyor mesela (annelik
içgüdüsüyle biraz da) ve onu öpmek istiyor...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">TV’de izlenen kimi animasyonlar
ve dizilerde bu tip öpüşme sahnelerinden çok rahatsız olan çocuklar için rahatsızlık
verebilecek kimi flörtöz açılımları var bu filmlerin. Ama bunları çoktan aşmış çocuklar
için bu sahnelerde hiçbir sakıncalı durum yok. Çıplaklık konusunda rahat
olabilirsiniz, ters bir durum yok (ikinci filmdeki silikon esprisi cinsel
anlamda uyanmamış çocuklar için de komik gelebilir.) Kimi argo ifadeler de Türkçe
dublajda ve altyazılarda yumuşatılmışlar...</span><u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> </span></u><br />
<u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Geleceğe Dönüş” karmaşık ama
rahatça çözülebilecek hikaye yapısıyla çocukların nispeten kompleks hikayelere
olan alışkanlıklarını etkileyecek, hayal dünyalarını güçlendirecek eğlenceli
bir film...</span></u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Üç filmin de bir arada olduğu DVD ve Blu-ray
paketleri mağazalarda mevcut... Türkçe dublajı da var ama TRT’deki Yekta
Kopan’ın Marty seslendirmesi bir başkaydı açıkçası...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
</div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">29. YANIMDA KAL / STAND BY ME (Rob Reiner, 1986)</b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1O2xEQGLeTR_sDRu73FbwB14MqzS-wP1tyUxSBsHudCqqp7L94tjA5x_eUN-NrB8U4FtMT4rD79FZTSBy1Z2tYaYr-HIZ3egJyN6s9yswRJdPN6M38gTYqQQ7wcgoEE-zNe9Sk9dtmVk/s1600/stand+by+me.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1O2xEQGLeTR_sDRu73FbwB14MqzS-wP1tyUxSBsHudCqqp7L94tjA5x_eUN-NrB8U4FtMT4rD79FZTSBy1Z2tYaYr-HIZ3egJyN6s9yswRJdPN6M38gTYqQQ7wcgoEE-zNe9Sk9dtmVk/s1600/stand+by+me.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Tam 12 yaş filmidir “Yanımda
Kal”. Bu yüzden 12 ve sonrası erkek çocuğunuzla birlikte izlemek en doğrusu
olacaktır... O zaman filmdeki kimi detaylar çocuklar için rahatsız edici
olmaktan çıkmaya başlar...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">1960’lı yıllarda Amerikan
kırsalında yaşayan 12 yaşlarında dört arkadaş, ilkokulu yeni bitirmişlerdir.
Önlerinde yeni bir gelecek var ama nasıl bir gelecek belirsiz... Belki de
birlikte geçirecekleri son yazda beraber iki günlük bir yolculuğa çıkacaklar ve
bu yolculuk sinemada çıkılan her yolculuk gibi aslında kendi içlerine
yapacakları bir yolculuğa dönüşecektir...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Uyarlandığı hikayenin yazarı
Stephen King’in de dediği gibi; yolculuğa çıkan erkeklerden hep iyi hikayeler
doğar. Arkadaşlarının cesedini bulmak için bir tren yolunu takip eden dört tane
çocuktan kötü bir hikaye çıkması da neredeyse imkansızdır. Nitekim yol boyunca
içlerinden birinin de dediği gibi “oğlanların kızları keşfedene kadar önemli
sandığı her konuda” konuşurlar.<u> </u></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><u>Erkek çocuklarının hayatını
şekillendiren, onların karakterlerine işleyen kimi tecrübeler vardır. Bu dört
çocuk da bunların bazılarını yaşıyor hayatlarının o günlerinde: İlk kez ölüm
gerçeğiyle karşılaşmak, ilk kez gerçek bir tehdide maruz kalmak, ciddi bir
kavgayla burun buruna gelmek, ilk kez evden uzaklaşmak ve ilk kez ebeveynleri
tarafından hayal kırıklığına uğratılmak... </u>Bu dört çocuğun aralarındaki en
belirgin ortaklık tam da burada gösteriyor kendisini; hepsi de baba sevgisinden
mahrum kalmış çocuklardır. Ebeveynlerinde bulamadıkları büyük destekleri
birbirlerinde ararlar. Birbirlerinin omuzlarında ağlarlar, itiraflarda
bulunurlar...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Yanımda Kal” büyümenin hüznünü
de içeren büyük bir dostluk filmidir... </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">12 yaşından itibaren baba-oğul çok iyi gider..<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Filmin DVD’si ülkemizde bulunmakta..</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 18.0pt;">
</div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">30. THE PRINCESS BRIDE (Rob Reiner, 1987)</b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikBXJidYGzwEAebH9mzLYKu_MVq91DYvrIfGl_vSIZkONydpput8bE1F9S8CWYt0R0a-TKEULyptovVSZOkfO6E000dAqzvqE0wm_NltVgV7xl1JTyXJbJOJ9RE9Xq984vzASmal8JGeU/s1600/the-princess-bride.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikBXJidYGzwEAebH9mzLYKu_MVq91DYvrIfGl_vSIZkONydpput8bE1F9S8CWYt0R0a-TKEULyptovVSZOkfO6E000dAqzvqE0wm_NltVgV7xl1JTyXJbJOJ9RE9Xq984vzASmal8JGeU/s1600/the-princess-bride.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Ülkemizde pek bilinmese de pek
eğlenceli bir masal filmidir “The Princess Bride”. Senaristi William Goldman’ın
kendi yazdığı romanından senaryolaştırdığı film, klasik prensesli masalların
daha çok aksiyona ve komediye hatta parodiye evrildiği bir hikayeye sahip.
Goldman’ın romanı daha çok yetişkinlere yönelik olsa da filmi de hayli çocuksu
bir eğlence kaynağı...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Dünyanın en güzel prensesi olan
Buttercup, kötü bir prensle nişanlanıyor ama gerçek aşkını ondan yıllar önce
tanımış ve onu kaybetmiştir aslında. Düğünden hemen önce üç haydut tarafından
kaçırılır ama gizemli bir maskeli adam onu kurtarmaya çalışır. Ancak
başedilmesi gereken asıl kötü Buttercup’ın kibirli nişanlısıdır...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Robin Wright’ın en güzel
zamanını da içinde barındıran film, bugünün dev bütçeli macera/aşk filmlerinden
çok daha sakin bir tonda ama komik diyalog ve durumlarla süslü enteresan bir
masal film. <u>Gerçek sevginin zamana karşı nasıl da direndiğini anlatan,
özellikle annelerin de kendilerini kaptırabilecekleri bir film. Çocuğunuzun ilk
aşk filmi olabilr aynı zamanda...</u> 8 yaşından itibaren kız-erkek çocuklarınıza gönül
rahatlığıyla izletebilirsiniz...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim: </b>Ne yazık ki DVD’si ülkemizde çıkmadı... Ancak
internetten ve Amazon’dan bulabilirsiniz...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
</div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">31. KOMŞUM TOTORO / TONARI NO TOTORO (Hayao Miyazaki, 1988) </b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2DHVtkvtwBQS0mLztw_CjDJv4xFeudGeT_sJEoVFT0AqbphAwsk_JU5ySBvQscqDO3DysD_JuyIvpq4yyz99F81-gfJbqb3QzQhruHNpyoB63wmV-fWlvlGd7zYZsMrne2_MAIvm4zXU/s1600/totoro2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2DHVtkvtwBQS0mLztw_CjDJv4xFeudGeT_sJEoVFT0AqbphAwsk_JU5ySBvQscqDO3DysD_JuyIvpq4yyz99F81-gfJbqb3QzQhruHNpyoB63wmV-fWlvlGd7zYZsMrne2_MAIvm4zXU/s1600/totoro2.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Nihayet bir Miyazaki filmi...
Listeyi kronolojik sıoraya göre hazırlayınca Miyazaki filmlerine anca 80’lerin
sonunda ulaşabildik...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Büyük üstat Hayao Miyazaki’nin
filmografisinde boş yok aslında. Ben listeye özellikle iki filmini koyuyorum.
İlki “Komşum Totoro” tabi ki. Hatta Miyazaki filmlerine başlangıç yapmak için
de en uygun film bu. 4 yaşından itibaren çocukların ilgisini çekebilecek tatlı
mı tatlı, şahane bir çocuk klasiğidir.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Anneleri hasta olan iki kız çocuğu, biri
10 diğeri 4 yaşında, babalarıyla birlikte kırsal bir bölgede yeni bir eve
taşınıyorlar. Kızlar yeni evi keşfederken bir takım sihirli küçük yaratıkların
varlığına da şahit oluyorlar. Sonra evlerinin hemen yakınlarında bunların en
büyüğü olan “Totoro”yla tanışıyorlar.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Miyazaki filmlerinin
kahramanları, özellikle de küçük kız çocukları özgür bir şekilde etraflarını
keşfeden, meraklı ve hayal dünyaları çok geniş kızlardır. Batıda bile bazı
aileler bu filmlerin bu özelliklerine takıklardır. Ama ben buna takılmanın
yanlış olduğunu düşünüyorum. <u>Miyazaki filmleri hayal dünyası çok geniş
hikayeler barındırırlar, çevrecidirler, iyi mesajlar veren, duygusal ve çok
insancıl filmlerdir. </u></span></div>
<u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></u><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><u>Totoro’da da tüm Miyazaki
filmlerindeki iyi özelliklerin tümünü bulabilirsiniz.</u> Sonra da “Küçük Cadı
Kiki”, “Küçük Deniz Kızı Ponyo”, “Gökteki Kale”, “Rüzgarlı Vadi” gibi filmlerle
devam edebilirsiniz... (Prenses Mononoke, ustanın nispeten en sert filmlerinden
biri, onu biraz daha büyük yaşlara saklayın derim ben...)<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu listede bir Miyazaki filmine daha özel bir
yer açacağım ilerde: o da “Ruhların Kaçışı”...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Bütün Miyazaki filmlerinin ve Stüdyo Gibli’nin
diğer filmlerinin DVD’leri ülkemizde satışta rahatça bulunabiliyor...</span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>32. KÜÇÜK
DENİZKIZI / THE LITTLE MERMAID (</b>1989)</span></div>
<ol start="28" style="margin-top: 0cm;" type="1">
</ol>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrvPYcZJ-5trujq0bEmRZCGMGONA3DPaYskLFdzkzYPpR5WP_r-5ZQrlYsPHQmktyD_jhWh46gyuYjSJU8jsDx78B02STNuuxJoHTAx2UoWhMKtXQboZrQSF5YhXPb6g_MqejGWosFU8I/s1600/little+mermaid.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrvPYcZJ-5trujq0bEmRZCGMGONA3DPaYskLFdzkzYPpR5WP_r-5ZQrlYsPHQmktyD_jhWh46gyuYjSJU8jsDx78B02STNuuxJoHTAx2UoWhMKtXQboZrQSF5YhXPb6g_MqejGWosFU8I/s1600/little+mermaid.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Hans Christian Andersen’in en ünlü
masllarından biri olan “Küçük Denizkızı” Disney’in de en hüzünbaz
animasyonlarından biridir... Güzel sesli, güzel denizkızı Ariel’in kandırılış
hikayesini anlatır. Bir fırtınada kurtardığı Eric adlı prense aşık olan Ariel
deniz cadısı Ursula’yla bir anlaşma yapar. Eric’le mutlu olabilmek için insan
olmak istiyordur. İki bacak karşılığı sesini vermeye hazırdır. Ancak üç gün
içinde Eric’i bulup onu öpmelidir. Bu olamazsa Ursula’nın sonsuza dek kölesi
olacaktır...</span></b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Evet içinde bir erkekle mutlu beraberlik
yaşamayı arzulayan ve onu bulup öpmek zorunda olan bir genç kız var! Ama yine
de küçük kız çocukları için erken bir uyanış sayılmaz Ariel’in macerası. Pamuk Prenses de Uyuyan Güzel de öpücükle iyileşmiyorlar mı? 6
yaşından itibaren özellikle kız çocukları için uygun bir film. Masalın mutsuz
finali çocukların morali bozulmasın diye değiştirilmiş. Bazı yan komik öğeler
eklenmiş ve pek de güzel müziklerle donatılmış.</span></b></span><u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></b></span></u><br />
<u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Ariel’in inatçılığı, cesareti ve kararlılığı
kız çocukları için doğru örnek teşkil edebilir. Hatta kızınızla Ariel’in bu
kadar güçlü bir kadın karakter olmasına rağmen, yaptığı büyük hatayı
(Ursula’yla hiç adil olmayan bir anlaşma yapması) tartışabilir, onunla güzel
bir sohbetin kapısını açabilirsiniz...</span></b></span></u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Filmin DVD’si ülkemizde çıkmıştı birkaç kez...
Disney yapımı bir devam filmi de mevcut. Ancak ikinci film ilki kadar etkili
değil...</span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>33. AYI
/ THE BEAR (Jean Jacques Annaud, 1989)</b></span></div>
<ol start="29" style="margin-top: 0cm;" type="1">
</ol>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7MeCZverlLK7eiRP9Cvv8qBcpk6V5U3wDP024BYjYIBQEVW8Vkl-QR4kQ4EsLIfd1EO9ksRpojgzpG_0gSmPg-RAWlbmD01hV_SYFdFuZFLU4x-wqAi2enEijHRNWwgDYZB4ZDfsdGAA/s1600/the+bear_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7MeCZverlLK7eiRP9Cvv8qBcpk6V5U3wDP024BYjYIBQEVW8Vkl-QR4kQ4EsLIfd1EO9ksRpojgzpG_0gSmPg-RAWlbmD01hV_SYFdFuZFLU4x-wqAi2enEijHRNWwgDYZB4ZDfsdGAA/s1600/the+bear_1.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Filme adını veren ayının kimi vahşilikleri
var film boyunca, tamam. Bir geyik filan avlıyor, yiyor. Başka hayvanlarla da
dalaşıyor, başka hayvanlar da başka hayvanları avlıyor... Yani vahşi hayatın
tüm dengesi filmde bir şekilde kuruluyor. Hatta hayli uzaktan çekilmiş bir
ayılı çiftleşme sahnesi de yok değil! Gerçek hayvanlarla ve çok iyi üretilmiş
kimi taklitlerle yapılmış çekimlerde ünlü oyuncular hayvanlara seslendirme
yapmamış, hatta filmde neredeyse hiç diyalog yok!</span></b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Annesini avcılar yüzünden kaybeden bir yavru
ayının avcılarla girdiği mücadelenin filmi insanın yıkıcılığı ile doğanın mücadelesini
anlatıyor. <u>7-8 yaşlarındaki çocuklar için biraz erken sayılır. Doğanın bu kadar
vahşi yüzüyle karşılaşınca şok olabilir ve yavru ayının çilekeş yolculuğuyla
duygusal olarak sarsılabilir... İzletmek için 10 yaş ideal.</u> </span></b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Filmi izledikten sonra çocuğunuzla insanların
hayvanlarla olan ilişkilerini uzun uzun konuşabilirsiniz. Hem bu belgeselimsi
filmle de belgesel sinemasına da hazırlık yapmış olursunuz...</span> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Filmin DVD’si ülkemizde rahatça
bulunabilmekte...</span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>34. EVDE
TEK BAŞINA / HOME ALONE</b> (Chris Columbus, 1990)</span></div>
<ol start="30" style="margin-top: 0cm;" type="1">
</ol>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAQzN8BhBxqqSDn4UaTfuJssgr-cl-25_6f9dtokNSmg5Il2tCXNw0mEy3P3EZ_28c_9hbu-sQQwFu1smX6-nMVblnnc42ekjFmijkZvkie7Hem3T3LNoxLf4SrQchOMX5u7aGT18Xmgw/s1600/home_alone.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAQzN8BhBxqqSDn4UaTfuJssgr-cl-25_6f9dtokNSmg5Il2tCXNw0mEy3P3EZ_28c_9hbu-sQQwFu1smX6-nMVblnnc42ekjFmijkZvkie7Hem3T3LNoxLf4SrQchOMX5u7aGT18Xmgw/s1600/home_alone.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Dünya çapında kimsenin
beklemediği büyük bir başarı kazanan “Evde Tek Başına”, aslında çok basit bir
formüle sahip. Yaramaz çocuk filmlerinden, slapstick komedilere bir dizi ilham
kaynakları vardır. Kalabalık bir ailenin çıkacakları Noel tatili hazırlıkları
içinde çocuklardan birini evde unutmasıyla başlayan hikaye eve girmeye çalışan
iki hırsızın ortaya çıkışıyla şenlenir... 8 yaşındaki zeki çocuk Kevin evini ve
kendisini cansiperane bir şekilde korur...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kevin ve hırsızlar arasındaki
mücadele “Tom ve Jerry” çizgi filmlerini andırır ve buradaki şiddet aynı o
çizgi filmlerdeki mantıkla bir araya getirilir. Kevin’in hırsızlara kurduğu
tuzakların son derece can yakıcı ve hatta öldürücü sonuçları vardır normalde...
Bu filmi çocuklara izletirken bu farkındalığı da onlara belirtmeliyiz ki benzer
numaraları denemeye kalkmasınlar...</span><u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> </span></u><br />
<u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Evde Tek Başına” Kevin’in
korkularının üstesinden gelebilmesi açısından, çocukların kendilerine olan
özgüvenlerine fayda sağlayabilecek aynı zamanda da kahramanının bir çocuk
olmasından dolayı çok da eğlenecekleri bir film olacaktır...</span></u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> </span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Serinin ikinci filmi de ilkinin
benzer özelliklerini taşıyor. İlk filmdeki ihtiyar adamdan çok korkan Kevin,
ikinci filmde de parkta yaşayan kuşçu kadından çok korkuyor. Çocuklarınıza bu
karakterlerin aslında korkunç olmadıklarını Kevin’in de bir süre sonra bunu
anladığını anlatın...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Home Alone serisinin üç filmi de Türkiye’de
DVD olarak çıktı. Amerika’da video filmleri olarak 4 ve 5 de çekildi ama çok
düşük filmler oldular ve bizde hiç çıkmadılar. Üçüncü filmde Macaulay Culkin
yok.</span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>35. GÜZEL
VE ÇİRKİN / BEAUTY AND THE BEAST</b> (<span class="itemprop">Gary
Trousdale</span>, <span class="itemprop">Kirk Wise</span> 1991)</span></div>
<ol start="31" style="margin-top: 0cm;" type="1">
</ol>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq2obbkSX8y-HqtDNED1DCdWZ0gzMUMNsJlFXd68d_XEU3Oe96ddqUI2W2ucOxAHPw46gAIzNeOFVAYD92mQLGNRTdmsvhCu7t8cnBPefCTRjY4_L2YTMF2y0AwYKFmzDiR5O_DAT7SmI/s1600/beauty_andthebeast.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq2obbkSX8y-HqtDNED1DCdWZ0gzMUMNsJlFXd68d_XEU3Oe96ddqUI2W2ucOxAHPw46gAIzNeOFVAYD92mQLGNRTdmsvhCu7t8cnBPefCTRjY4_L2YTMF2y0AwYKFmzDiR5O_DAT7SmI/s1600/beauty_andthebeast.jpeg" /></a></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Güzel ve Çirkin” (<span lang="FR" style="mso-ansi-language: FR; mso-bidi-font-style: italic; mso-bidi-font-weight: bold;">La
Belle et la Bête) aslında ağızdan ağıza yayılan bir halk masalıdır. 18. yüzyılda
ilk kez </span>Jeanne-Marie Le Prince de Beaumont adlı bir Fransız yazar
tarafından derlenip kitaplaştırıldığı için onun adıyla anılır. Güzel bir
masaldır. <u>İyiyi ve güzeli herkesin sevdiğini, önemli olanın çirkinin, kötülüğün
ardındaki iyiliği ve sevgiyi keşfetmek olduğunu anlatır. </u>Belki bir “Pamuk
Prenses” ya da “Külkedisi” masalları kadar ünlenememiştir, hatta Disney’in 1991
yapımı devrimci animasyon filmi yapılana kadar da epey geride kalmış bir
masaldır.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kayıp babasını arayan güzel
Belle’nin karşılaştığı Canavar, aslında bir büyü yüzünden bu hale gelmiş bir
adamdır. Dışının çirkinliği yıllar içinde içindeki iyiliği de yok etmiştir.
Ancak Belle, onun yeniden özünü bulmasını sağlayacaktır elbet...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Disney’in her açıdan en güçlü
animasyonlarından biri, aynı zamanda iyi bir müzikal. 6 yaşından itibaren
izletilebilir ama bazı hassas çocuklar canavarın bağırıp çağırdığı kimi
sahnelerinden biraz ürkebilirler.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Filmin Türkçe dublajlı DVD’si ülkemizde rahatça
bulunabilmekte...</span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>36. JURASSIC
PARK (Steven Spielberg, 1993)</b></span></div>
<ol start="32" style="margin-top: 0cm;" type="1">
</ol>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaKQg2ZtY3a4Kuvq3A-JN09noc6Teqetev1vEaTZmgCpZquSupRfjzvUWr7rqHjuwB7dXvupt9z_fKyp0scfA0CSaKmJaF_xSggJTenhONDAuicbcc5Bi7vuB5LLKA8kIRIU4WCISOrfA/s1600/Jurassic-Park.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaKQg2ZtY3a4Kuvq3A-JN09noc6Teqetev1vEaTZmgCpZquSupRfjzvUWr7rqHjuwB7dXvupt9z_fKyp0scfA0CSaKmJaF_xSggJTenhONDAuicbcc5Bi7vuB5LLKA8kIRIU4WCISOrfA/s1600/Jurassic-Park.jpg" /></a></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Batıda uzmanların 12 yaş sınırını tavsiye
ettiği filmi korku eşikleri hayli yüksek günümüzün 8-9 yaşındaki çocukları da
izleyebilir aslında. Sonuçta bir dinozor hayranlığı içinde büyüyorlar.
Dinozorların etobur olanlarının ne kadar tehlikeli olduklarının da aslında
farkındalar. Ama bazı hassas çocuklar için 12 yaşını beklemek kesinlikle daha
doğru...<u> </u></span></b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"><u>Eğer “benim çocuk bunu kaldırabilir” diye
düşünüp, “Jurassic Park” filmlerini çok beklemeden 8-9 yaşında izletmeye
kararlıysanız, yine de kimi vahşi dinozor sahnelerini hızlı geçmenizde fayda
var. </u>Yalnız üçüncü filmin diğerlerinden daha ‘</span></b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">yetişkin </span><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">işi’ olduğunu belirtmekte
fayda var... </span></b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Dinozor filmleriyle ilgili olarak 2000 yapımı
bir Disney animasyonu olan “Dinozor”u (Dinosaur) da öneririm.</span> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Jurassic Park serisinin Türkçe dublajlı
DVD’leri ülkemizde rahatça bulunabilmekte... </span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com23tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-71870051214517290252014-08-29T11:12:00.001-07:002014-08-30T02:35:24.372-07:00ÇOCUĞUNUZUN 12 YAŞINA BASMADAN ÖNCE İZLEMESİ GEREKEN 60 FİLM - BÖLÜM II-<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHOTOrm84oziM9tbpuRA0JKE_evwpg4sCkAW3v7GgpuKMB6oRftaNIsnXNhf-HzXq5f13Y5rN4k_tH9CoNHb04YfQPOjEX09g5HcP9-gSxKR9TFBiAdLyRLnJXG9S0C1T2_fMr1N502Dw/s1600/e-t-ana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHOTOrm84oziM9tbpuRA0JKE_evwpg4sCkAW3v7GgpuKMB6oRftaNIsnXNhf-HzXq5f13Y5rN4k_tH9CoNHb04YfQPOjEX09g5HcP9-gSxKR9TFBiAdLyRLnJXG9S0C1T2_fMr1N502Dw/s1600/e-t-ana.jpg" height="412" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">25 Ağustos Pazartesi günü bloguma
bir yazı attım... Bu yazı öncekilerden farklı olarak bir listeden oluşuyordu.
Kendi oğlumla yaşadığım film izleme tecrübelerini ve çocukların bilişsel gelişimlerine ve
hayal dünyalarına iyi olduklarına inandığım, onlara çeşitli duygular ve
yaşamsal kavramlar konusunda destek olabilecek filmlerden bir liste oluşturmaya
başladım. </span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Durup dururken olmadı elbet, onca
işimin arasında vakit ayırıp bunu yapmamın bir sebebi vardı. <b>Birincisi
yıllardır ebeveyn arkadaşlarımla bir araya geldiğimizde bana sıkça sorulan
sorulan ve ihtiyaç duyulduğu aşikar olan bir konuydu bu. İkincisi etrafımda
çocuklarıyla sinema kültürü başlığı altında zaman geçirmek isteyen ailelerin yaptıkları
yanlış film seçimleri... Mesela çocuklara daha 4-5 yaşındayken “Yüzüklerin
Efendisi”ni seyrettirmek... Ya da çocuk biraz büyüyünce hemen aksiyon tarafı
ağır basan filmlere yüklenmek. Ya da baba-oğul “Recep İvedik”e gitmek... </b></span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bir gün oğlumu parka götürdüğümde
başka bir babayla sohbet ederken yaşadığım küçük bir olayı anlatmak isterim.
Baba sinema yazarı olduğumu öğrenince oğlunu yanına çağırdı ve en fazla 5
yaşında olan çocuğuna “oğlum Recep İvedik nasıl gülüyordu bir göstersene”
dedi.. Çocuğun sesini kalınlaştırarak “hohahah” diye gülmesini hayret dolu
bakışlarla izlemiştim. Babasının keyfine ise diyecek yoktu. Gurur duyuyordu
oğlunun Recep İvedik performansıyla... </span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bir eleştirmen olarak Recep
İvedik filmlerinin düşmanı olduğumu söyleyemem. Otutup eleştirilerini
yazdığım, senaryo derslerinde de hakkında çok konuştuğum oldu. Benim için
üzerine yazılar yazılacak bir vaka olarak güzel malzemedir, sektör için de
faydalı olduğunu düşündüğüm kimi özellikleri vardır. Ancak bir baba olarak
çocuğumun henüz bir sürü duygu ve düşüncesi daha oturmamışken daha iyi ve doğru
filmler izlemesini tercih ederim... </span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sonra 60 filmilik bir liste
oluşturdum. İlk 12 tanesini hemen yayınlamak istedim. Böyle bir ilgi
beklemiyordum açıkçası. Sosyal medya sayesinde inanılmaz bir hızla ve ilgi bombardımanıyla yayıldı.
Mailler, mesajlar yağmaya başladı. Bir sürü ebeveynden çok güzel mesajlar
aldım... Yine Türkiye’nin dört bir yanındaki öğretmenlerden çok güzel ve beni
çok duygulandıran mektuplar aldım... Sadece günümüz vizyon animasyonlarına ya
da süper kahraman filmlerine mahkum olmuş anne-babalardan müthiş destek
mesajları aldım... Çok mutlu oldum doğrusu... Bu kültür erimesi içinde böylesi
sorumlu anne babaların varlığından da ayrıca mutlu oldum... </span></i></b></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Geçen listede bir film bazı
velilerin “hadi canım o yaşta çocuk bundan ne anlar, yazar uçmuş” gibisinden
tepkilere yol açtı. Akira Kurosawa’nın “Yedi Samuray” filmini oğlum 8
yaşındayken iki bölüme ayırarak izledik. Konuşa konuşa ve büyük bir zevkle...
Anne babalar tabi ki çocuklarını iyi tanırlar, neyi sevip sevmeyeceğini tahmin
de edebilirler. <b>Ancak bakın, çocuklarımız bize mecbur bir şekilde yaşamak
zorunda olan az gelişmiş varlıklar değiller. Onlar bizim yanımızda büyüyen
küçük insanlar. Onların her gün birşeyler öğrenen zehir gibi zekaları var. İyi film-kötü
film ayrımını da yapabilirler... Çok film izledikçe ya da kitap okudukça
hikayelerin katmanlarını anlayabilirler. </b>Mesele hangi yaşta neyi önüne
koyduğunuz. Çünkü grafik şiddet ya da aşırı özendirici anti-kahramanlar, defolu
filmler onlara ciddi sorunlar verebilir.Çocuklarınızın zekasına güveniniz. Listedeki filmler için yazdıklarımı okuyup çocuğunuzun yaşına ve kişiliğine uygun olup olmadığına bakarak onu izlettirin. Hatta belki önce siz bir izleyin. </span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Çocuğunuza iyi filmler seçmek
için film eleştirmeni olmanıza da gerek yok. Bu listelerdeki filmler de dahil,
yararlı olduğunu düşündüğünüz bazı filmleri denersiniz. Baktınız ki
izleyemiyor, bin dereden su getiriyor -ki bazı çocuklar için malesef geç
kalınmıştır artık- o zaman izletmezsiniz, bu kadar basit. </b><span style="mso-spacerun: yes;">Zaten hazırladığım bu listelerde son derece eğlenceli filmler de var... Özellikle de bu listede... </span></span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">II. Bölümdeki filmler kronolojik
sıralamanın 60’lardan 80’li yıllara uzanan kısmını barındırıyor. İlk listede
bir şekilde dışarda kalan “Fantasia”yı da başa ekledim... </span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Bu listeler daha genişletilmiş,
detaylandırılmış, çocukların filmlerle kurduğu ilişkiler üzerine bir sürü
farklı yazının da bulunduğu yeni bir kitap projemin de bir parçasıdır. Alıntı yapmak izne tabidir...</b></span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Listenin 3. bölümü yine burada
yakında yer alacak... Takipte kalın... </span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">İyi seyirler...</span></i></div>
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Burak Göral </b><span style="mso-spacerun: yes;"><b> </b> </span></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<a href="http://birfilmsevdim.blogspot.com.tr/2014/08/cocugunuzun-12-yasina-basmadan-once.html" target="_blank"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></span></i></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--></div>
<a href="http://birfilmsevdim.blogspot.com.tr/2014/08/cocugunuzun-12-yasina-basmadan-once.html" target="_blank">I. BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ</a><br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">13. FANTASIA</b> (Norman Ferguson, 1940)</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqi_hvhbs3Y9xp2-OKqU33bVKUHMUWV97bCPSCuymwOsJK1Cwr8XWB-HAmyp9xXpePTCpSkaK9rLbNIqVPaHvYpvrv7xZAr0BPw5wH6IfbN_NCn4MjtXaOGEXmiCALxuVEryKpmaYxJNY/s1600/fantasia.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqi_hvhbs3Y9xp2-OKqU33bVKUHMUWV97bCPSCuymwOsJK1Cwr8XWB-HAmyp9xXpePTCpSkaK9rLbNIqVPaHvYpvrv7xZAr0BPw5wH6IfbN_NCn4MjtXaOGEXmiCALxuVEryKpmaYxJNY/s1600/fantasia.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">1940 yapımı mucize gibi bir
animasyon... 125 dakikalık bir Disney ve müzik şöleni... Schubert’inden
Beethoven’a, Tchaikovsky’den Stravinsky’e dünyanın nice önemli bestecilerinden son derece tanıdık eserler eşliğinde Mickey,
Donald ve birbirinden yaratıcı Disney figürleri... Her eser için animasyon klipler,
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kısa hikayeler yaratılmış... <b><u>Müziğin renklerle
ve çizgilerle dansı “Fantasia”, çocukların hayal dünyasıhitap eden harika bir müzikal şov.. Bir yandan da klasik müziğe belli bir aşinalık sağlamak için de ilk
adımınız olabilir...</u></b> Özellikle Mickey’nin başrolde olduğu “Büyücünün Çırağı”
bölümü ise çocukların en sevdiği bölüm olacak...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Fantasia”nın devamı niteliğinde
“Fantasia 2000” diye bir film de yapıldı... Onu da bu filmle beraber tavsiye
ederim...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b><b><u><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Her yaştan çocuğa izletebilirsiniz.. </span></u></b><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><br /></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</b> Her iki filmin de DVD’si Türkiye’de
çıktı...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>14. YELLOW
SUBMARINE</b> (George Dunning, 1968)<b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></b></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOdhTRLhteUfdmxeIKECtlXXKL4bxTkpvDnB2_uYRVlCT6Bp9cyx_q26ujACC9TPrTtFpVZ6EeZiwi6ZXIYp66ZWi6dJ8mtmaR6rLbMGfRMy5eFnkykX-X0ipg8qTqPFdaBg1KfPz9BxI/s1600/yellow.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOdhTRLhteUfdmxeIKECtlXXKL4bxTkpvDnB2_uYRVlCT6Bp9cyx_q26ujACC9TPrTtFpVZ6EeZiwi6ZXIYp66ZWi6dJ8mtmaR6rLbMGfRMy5eFnkykX-X0ipg8qTqPFdaBg1KfPz9BxI/s1600/yellow.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Hep söylediğim bir şey vardır: “The Beatles
seven insanlardan kötülük gelmez” . The Beatles dünyanın başına gelen en güzel
şeylerden biriydi... “Yellow Submarine” grubun 1968’deki aynı adlı tematik
albümünün animasyon filmi. Eşsiz bir hayal gücüyle oluşturulmuş bir macera...
Su altındaki Pepperland adlı ülkede müziksever insanlar yaşıyorlar. Ancak bir
süre sonra bu huzurlu sakin günler, kötücül bir topluluk tarafından
gerçekleştirilen bir saldırı sonucu bozuluyor. Tek umutları sarı bir
denizaltıyla Londra’da su yüzüne çıkıp The Beatles üyelerini Pepperland’e
getirmeye çalışan genç denizci Fred’dir... Fred; Ringo, John, Paul ve George’u
bulur ve tehlikeli bir yolculukla birlikte müzikal bir macera başlar...</span></b><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Çocuklara hem müzik sevgisini aşılar “Yellow
Submarine” hem de bugün bazılarının çok beğendiği çizgi dizi “Adventure Time”ın
(Cartoon Network kanalında oynayan uçuk kaçık bir çizgi dizi) hayalgücünü çağrıştırır... <b><u>Çocuklarınızın hayal dünyasına katkıda bulunmak ve onları
Beatles ile tanıştırmak için çok uygun bir film... </u></b></span></b><u><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"></span></b></u></span><u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b></b></span></u></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Nereden bulunabilir:</b><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> Filmin ülkemizde
Blu-ray’i çıktı. Şahane bir ürün olmasına rağmen içinde Türkçe altyazı yok...
Türkçe altyazıyla birlikte internetten edinilebilir..<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></b></span>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">15. PAL SOKAĞI ÇOCUKLARI / A PAL UTCAI
FIUK (Zoltan Fabri, 1969)</b> </span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG2K4_JFG8c42MBEmce_YKlKNsd1pYB6O-L67C786-VEjQySeTPKe6tVSQwYRtI0fsL_X3HdPEAnMeTLPXNGXzaS3lHRsaWOCfsJmJ7jtF4dWdUtrV6ONeFsesIWGfRZ8Y7qXhckweLoM/s1600/pal2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG2K4_JFG8c42MBEmce_YKlKNsd1pYB6O-L67C786-VEjQySeTPKe6tVSQwYRtI0fsL_X3HdPEAnMeTLPXNGXzaS3lHRsaWOCfsJmJ7jtF4dWdUtrV6ONeFsesIWGfRZ8Y7qXhckweLoM/s1600/pal2.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Ferenc Molnar’ın ölümsüz çocuk
romanı dev gibi bir cesaret öyküsüdür... Pal sokağının çocukları iki çeteye
ayrılmıştır ve adeta bir asker disipliniyle birbirleriyle toprak savaşına
girişirler. İçlerinde en ufak tefek olanı, sarışın Nemeczek hepimize büyük bir
ders verir. Onurla, cesaretle, dimdik durarak tüm zorluklara rağmen ayakta
kalmayı bize öğretir. “Pal Sokağı Çocukları”nın mutlaka çocuğunuza okuyunuz.
Sonra da usta Macar yönetmen Zoltan Fabri’nin bu harika uyarlamasını oturup
beraber izleyiniz, sonunda biraz üzülebilirsiniz ama hayat da böyle bir şey
malesef...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> <u>Nemeczek çocuğunuza inandığı şey için mücadeleden asla vazgeçmemesini öğretecek.</u> </b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ama dikkat etsin Nemeczek gibi zatürreye de yakalanmasın! </span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</b> Filmin Türkiye’de DVD’si hiç çıkmadı...
Yurtdışından edinebilir ya da internetten Türkçe altyazıyla
izleyebilirsiniz...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>16. WILLY
WONKA VE ÇİKOLATA FABRİKASI / WILLY WONKA AND THE CHOCOLATE FACTORY</b>
(Mel Stuart, 1971)<b> </b><b><span style="font-weight: normal;"></span></b> </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5STBs9An2R8YiorKNlqaMC1pD162QzVHAua2IdQT7r4WJliye4xUV86yo-Lkc7edlusxBdsFqAtchfVwZZMlcvoMs7XwtF_G6FMNWeb_2djwYntoY2sEgNE5ypbF4c8B9FXz9nTR4JwI/s1600/willy_wonka.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5STBs9An2R8YiorKNlqaMC1pD162QzVHAua2IdQT7r4WJliye4xUV86yo-Lkc7edlusxBdsFqAtchfVwZZMlcvoMs7XwtF_G6FMNWeb_2djwYntoY2sEgNE5ypbF4c8B9FXz9nTR4JwI/s1600/willy_wonka.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Roald Dahl’ın bu enteresan çocuk
kitabının tuhaf uyarlaması bambaşka bir evrene sokar izleyicilerini...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Çikolata fabrikası sahibi Willy
Wonka yıllardır sakladığı çikolata fabrikasını beş şanslı çocuk ve onların
velileri çin açmaya karar verir. Bu beş çocuk hem fabrikanın içini gezecek ve
bu muhteşem lezzetlerin nasıl yapıldığına şahit olacaktır, hem de içlerinden
şanslı olan bir tanesinin ömür boyu çikolata ihtiyacı karşılanacaktır. Bu
çocukların en fakiri Charlie bir süre sonra bu yolculuğun yıldızı olacaktır...
İçerde ters giden bazı durumlar onun sayesinde aşılacaktır... </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<u><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Paranın getirdiği özgüvenin
yanıltıcı olduğunu, oburluğun bazen ne kadar zarar getirdiğini, mutevazi bir
kişiliğin, dürüstlüğün ve samimiyetin ne kadar ayırt edici olduğunu gösteren
zengin temalı bir çocuk fantezisi...</span></b></u></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Tim Burton’ın Johnny Depp’li
yeniden çevrimi (Charlie'nin Çikolata Fabrikası) de bir ölçüde eğlenceli ama bu ilk uyarlaması daha kıymetli..
Hem belki Gene Wilder’ı da özlemişsinizdir..</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir: </b>DVD’si çok yıllar önce çıkmıştı ama artık
mağazalarda bulunması imkansız... Amazon’dan getirtebilir ya da internetten
edinebilirsiniz...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: center;">
<u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">ÖNEMLİ BİR UYARI:</b></span></u></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“KÜÇÜK PRENS” (Stanley Donen, 1974) bu listede niye yok? </b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSXeNISDejRusN2dgQRciCKzQ0GGUn77xeKRgS4pAXGAdta6d5TkoS3v_L3L8-1ZEdCqRPGePiw-S910RMlBGYyCqNQq4iJXqoBhvvSbwQHFVdPGrA3G-kwEqc3AHLGRmu77mgq5glfpc/s1600/little_prince.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSXeNISDejRusN2dgQRciCKzQ0GGUn77xeKRgS4pAXGAdta6d5TkoS3v_L3L8-1ZEdCqRPGePiw-S910RMlBGYyCqNQq4iJXqoBhvvSbwQHFVdPGrA3G-kwEqc3AHLGRmu77mgq5glfpc/s1600/little_prince.jpg" height="360" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kronolojik olarak 70’li yıllara
gelmişken bu küçük uyarıyı yapmak istedim bu 1974 yapımı film için... </span></i></div>
<i>
</i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Evet “Küçük Prens”in film
uyarlaması bir başyapıt değil kitabın aksine..! Antoine de Saint-Exupéry’nin
ölümsüz eserinin bu ilk sinema uyarlaması yarı müzikal bir anlayışla yapılmış
ama yine de biraz ağır bir ritmde ilerleyen bir film olmaktan kurtulamamış. İlk
sorunu bu. Bazı şeyler kitapla birebir aynı. Ama okurkenki tadı vermekten çok
uzak çekilmişler. </span></i></div>
<i>
</i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aslında çok fazla öneremiyor oluşumun ikinci bir nedeni daha var: Kitapta filmdeki kadar “net” bir son yoktur. Filmin
sonunda ise Küçük Prens yılan ısırığıyla ölüyor. Üstelik yönetmen Donen bu sahneyi
uzattıkça uzatıyor... Bazı çocuklar bundan çok kötü etkilenebilir... 'Nasılsa
kitabı iyi' diye filmine de hemen saldırmayalım yani... İlle de izlettmek istiyorsanız çocuğunuz en az 10 yaşına gelinceye kadar bekleyin... Ya da
çocuğunuzun hassasiyetine göre hiç de izletmeyebilirsiniz. Sadece kitabını
okumak da yeterli olabilir... Film kitaptaki kimi temaları; yani kibirli olmamak,
görmekle bakmak arasındaki farkı anlamak, dünyada eğlenceye de yer olduğunu
unutmamak, sevginin ve özgürlüğün önemini anlamak gibi temaları kitaptaki kadar
iyi görselleştirememiş... Yine de merak edenlere duyurayım... </span></i></div>
<i>
</i><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</b> Türkçe altyazılı DVD’si Türkiye’de çıkmıştı.
Güç de olsa bulunabilir...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">17. SÜT KARDEŞLER</b> (Ertem Eğilmez, 1976)</span></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir0Iuz_e73rPc7SvjACmEKCIm_6ysxF-Jm4ddr085QWjQl-QoT31I7f4zU1EGw2QwRsC9Le-aLy81aYyc71BbWXv8JATh5EB1WN0X8XpQ4Qdx4xpadig9es0nK-Ze2Hkd1qsKEpttSoK8/s1600/SutKardesler_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir0Iuz_e73rPc7SvjACmEKCIm_6ysxF-Jm4ddr085QWjQl-QoT31I7f4zU1EGw2QwRsC9Le-aLy81aYyc71BbWXv8JATh5EB1WN0X8XpQ4Qdx4xpadig9es0nK-Ze2Hkd1qsKEpttSoK8/s1600/SutKardesler_2.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Ben Kemal Sunal’ı, Şener Şen’i ve
Adile Naşit’i oğluma ilk önce bu filmle tanıştırdım... "Süt Kardeşler"in
öğretici bir mesajının olduğunu söylemek zor. Her ne kadar Hüseyin Rahmi
Gürpınar’ın “Gulyabani” romanından oldukça serbest bir uyarlama olsa da
katıksız bir komedidir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">İki bahriyeli er olan Şaban ve
Ramazan, Şaban’ın sütannesinin konağında kaldıkları günler içinde çok heyecanlı
olaylar yaşarlar. Geceleri ortaya çıkan ve konak sakinlerini çok korkutan
Gulyabani adlı bir canavar vardır çünkü...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><u><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Gerçek hayatta canavar diye bir
şeyin olmadığını ve filmin sonunu beklemesini söylerseniz çocuklar için sorun
olmaz diye düşünüyorum... Tabi Gulyabani’nin ilk göründüğü sahne biraz
korkutucu olabilir... Zaten 8-9 yaşından önce izletilmemesi daha doğru...</span></u></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Ben “Şabanoğlu Şaban”ı, “Tosun
Paşa”yı da çok severim ancak bu iki filmi eğer çocuğunuz “Süt Kardeşler”i
severse izletin. Bir de diğer iki filmde onun anlayamayacağı bazı yetişkin
espriler de mevcut...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</b> Restore edilmiş versiyonu televizyonda sık sık
gösteriliyor. Youtube’dan ve tablette çeşitli film kanallarından da
izlenebilir.</span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>18. STAR
WARS </b>(George Lucas, 1977)<b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZ4uQbPGlb2qDTU_iDvuKmqWxvtSKuOkqV8hNK3agdypGYFmaUQzaR1GTcHfsxTDBEonizAa7P_-ZP5Q55vDZDsRCc0rnLa8-iIWPfov99kj302wtDCZzg-fP8wXNoQAkYxmToHIE4Osw/s1600/star-wars.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZ4uQbPGlb2qDTU_iDvuKmqWxvtSKuOkqV8hNK3agdypGYFmaUQzaR1GTcHfsxTDBEonizAa7P_-ZP5Q55vDZDsRCc0rnLa8-iIWPfov99kj302wtDCZzg-fP8wXNoQAkYxmToHIE4Osw/s1600/star-wars.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Tabi ki ilk üçleme ve ikinci üçlemeyi yani 6
filmi öneriyorum bu başlıkta... </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Benim çocukluğum jedi olma hayalleriyle
geçmişti... George Lucas’ın büyük ölçüde eski Japon kültüründen etkilenerek
oluşturduğu Jedi kültürünü ve ahlakını özellikle erkek çocuklarına çok güzel
anlatabilirsiniz. <u><b>Jedi ahlakı kişinin karanlık tarafına yani kötülüğe meyilli
tarafına teslim olmayıp iyilik ve özgürlükten yana olmasını sağlamakta.</b></u> İlk
üçleme (IV – V – VI) klasik iyi-kötü savaşına odaklanmışken (ve politik olarak
Amerikan değerlerine yaslanmışken), sonraki üçleme (I – II – III) aydınlıktan
karanlığa doğru yol alan, sert ve muhalif filmlerdir.</span></b><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Anakin Skywalker’ın Darth Vader’a dönüşmesi,
ondaki endişe duygusunun baskın olmasıyla başlıyor. <u><b>Çocuklarınıza hayatın getireceği tüm olumsuzluklara rağmen
endişenin ve korkularının esiri olmamalarını, aksi taktirde sonlarının Anakin
gibi ‘kötüleşmek’ olabileceğini anlatabilirsiniz. Jedi’ların silah değil ışın
kılıcı kullanmaları bile çocuğunuzun oyuncak silah tercihlerini
etkileyebilir... </b></u></span><u><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"></span></b></u></b></span><u><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></b></span></b></u></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Bizim kuşak bu filmleri tabi ki 4-5-6-1-2-3
sırasıyla izlemişti... Dramatik etki böyle olunca daha sağlam çıkıyor ortaya...
Ama çocuğunuza erken yaşlarda, mesela 5 - 6 yaşında izletmeye başlayacaksanız
kronolojik sırayı tercih etmeniz hem sizin hem de onun için daha az yorucu
olacaktır...</span></b><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><b> </b></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><b>Ner</b>eden bulunabilir: </b>DVD paketleri satıla satıla bitmiyor... Episode
I – II – III’de türkçe dublaj var ama eski üçlemenin DVD’lerinde Türkçe dublaj
yapılmadı hiçbir zaman...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">19. NEŞELİ GÜNLER (Orhan Aksoy, 1978)</b> </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdMAy8_3-VlEvGOyxBX29Wm2UfttOTnADy7cBGw5U2RzuVBgAk2Ea2cGD9gx37EUjgte_5dypwqsJQYPt1yVM-do-k_fsa8HKFiSCatfy_0OPcykBjS6IH78vyeOyShkF83RxwAak0rXs/s1600/neseligunler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdMAy8_3-VlEvGOyxBX29Wm2UfttOTnADy7cBGw5U2RzuVBgAk2Ea2cGD9gx37EUjgte_5dypwqsJQYPt1yVM-do-k_fsa8HKFiSCatfy_0OPcykBjS6IH78vyeOyShkF83RxwAak0rXs/s1600/neseligunler.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">9-10 yaşlarında bir çocuk, eski samimi Türk komedi filmlerine hazır demektir... Arzu Film ekolüne ait kimi
filmleri biz hâlâ bıkmadan usanmadan izleyip hâlâ birbirimize anlatırken onları
bunlardan niye mahrum edelim ki? <u><b>Çocuklarımızın bir zamanların Türkiye’sini,
insanlarını ve nelere gülündüğünü bilmeleri, tecrube etmelerini ben çok
önemsiyorum...</b> </u>Bu yüzden bu filmlerden öncelikli olarak “Neşeli Günler”i
öneriyorum... Sadık Şendil’in senaryosu çok insani duygularla yazılmış, içten ve sıcaktır. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">6 çocuklu ve turşuculuk yaparak
geçinen Kazım Efendi ile Saadet Hanım, turşu suyu yüzünden kavga edince evleri ayırmaya
karar veren evli bir çifttir! Herkes üçer çocuğunu alır ve ayrılırlar. Aradan
yıllar geçer ve çocuklar büyüyünce birbirlerini bulmak isterler... “Neşeli Günler”, “Mavi Boncuk” ve
“Gülen Gözler” gibi filmler bugünün Türk toplumunda giderek kaybolmaya yüz tutmuş
kimi değerleri hatırlatması açısından önemli, seyri kolay ve eğlenceli
filmlerdir... <b><u>Aile olmanın ne olduğunu, komşuluğu, sevgi ve saygının bir arada
nasıl tutulabileceğini, yardımseverliği, samimiyet ve mutevazı olmanın anlamını
anlatan filmlerdir... Mutluluğun parayla çok ilgisinin olmadığını da -fazla
gerçekçi olamadığı zamanlarda bile- güzel anlatır bu filmler...<span style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </span></u></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir: </b>Restore edilmiş versiyonu televizyonda sık sık
gösteriliyor. Youtube’dan ve tablette çeşitli film kanallarından da
izlenebilir.
</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>20. THE
MUPPET MOVIE </b>(James Frawley, 1979)</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiajBIw-Z_j2irFMPJHGccd27EdbuHTYOvN0y-zFYqvC7IuUGTAP7r0dhCOIsMzE97vdWLu0GgwbFizmLoSpPMHM_lTs_lwh6gpwQexsIxyHxw_E8XWMQodxqJ9KIWQq86UMgJBC7NRMqI/s1600/muppetmovie.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiajBIw-Z_j2irFMPJHGccd27EdbuHTYOvN0y-zFYqvC7IuUGTAP7r0dhCOIsMzE97vdWLu0GgwbFizmLoSpPMHM_lTs_lwh6gpwQexsIxyHxw_E8XWMQodxqJ9KIWQq86UMgJBC7NRMqI/s1600/muppetmovie.png" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Jim Henson’ın TV şovu “The
Muppets”ın keşke tüm bölümlerinin olduğu bir DVD paketi <span style="mso-spacerun: yes;"></span>çıkarılsa... Ancak malesef bu pek mümkün
gözükmüyor şimdilik. İnternette her bölümü bulmak hatta kimi bölümlerin Türkçe
altyazısına da erişmek mümkün. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Susam Sokağı” kadar eğitici olmak derdinde
olmayan, daha çok eğlenceli olmayı hedefleyen “The Muppet Show”un ilk sinema
filmi 1979 yapımı olan bu filmdir... Kermit ve arkadaşları Hollywood’a doğru
yola çıkıp ilk sinema filmlerini çekmeye çalışırlar bu filmde. <u><b>Kaliteli
esprilerle dolu, birlikte izlendiğinde çok eğlenebileceğiniz bir film bu.</b></u> 4-5
tane devam filmi de var üstelik... Yeni çevrim “Muppet” filmleri de -özellikle
de 2011 yapımı “Muppets”ı- hararetle öneriyorum. <u><b>2011 yapımı “Muppets”ın
çocukların “özgüven” meselesini çok iyi çözen bir hikayesi var. </b></u>“Man or Muppet”
şarkısına da ayrıca dikkatinizi çekmek istiyorum...<span style="mso-spacerun: yes;"></span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Eski Muppets filmlerinin DVD’leri Türkiye’de
bulunamaz malesef. Onları internetten ya da Amazon’dan bulabilirsiniz... 2011
yapımı “Muppets” filminin DVD’si ise kolayca bulunabilmekte...
</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-spacerun: yes;">
</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b></b><span style="mso-spacerun: yes;"><b>21</b>. </span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">CAZCI
KARDEŞLER / THE BLUES BROTHERS</b> (John Landis, 1980)</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKVOXZX8qDU-SAzPgc0AoHRBSBmBmDG-1o-Ouy4OEbFZPBLVYybuGXDBf_hPbUCnAKCVbfr-v__RhheBMP8pWGQ6l7mEf_ShzUYhxEn5HNklijWxoAKwToYWgSSk-aqocwYY38lkUp7NM/s1600/Blues-Brothers.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKVOXZX8qDU-SAzPgc0AoHRBSBmBmDG-1o-Ouy4OEbFZPBLVYybuGXDBf_hPbUCnAKCVbfr-v__RhheBMP8pWGQ6l7mEf_ShzUYhxEn5HNklijWxoAKwToYWgSSk-aqocwYY38lkUp7NM/s1600/Blues-Brothers.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aslında “Cazcı Kardeşler” tipik
bir çocuk filmi değil. Ama müzikal filmleri çocuk dünyasına çok yakıştırıyorum
ben.. Özellikle de blues ve soul temalı şarkılar barındıran bu son derece
eğlenceli filmin hareketli sahneleri de çocukları çok eğlendirecektir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Hapisten yeni çıkan Jake ve
Elwood adlı müzisyen yetimler, büyüdükleri yetimhanenin vergi borçlarını ödemek
için dev bir konser organizasyonu gerçekleştirmeye çalışırlar... Ama önlerinde aşmaları
gereken bir sürü engel vardır... </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<u><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Film iyi bir amaç uğruna önlerine çıkan tüm engelleri inatla aşmaya çalışan iki
adamın hikayesi aslında. Ve şahane müzikler, müzisyenler gırla gidiyor film
boyunca... Filmin muhteşem müzikleri çocukları blues ve soul müzikle de
tanıştırmış olacaktır...</span></b></u></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Tabi filmde biraz argo, içki ve sigara tüketimi var... Ama çıplaklık yok...<span style="mso-spacerun: yes;"></span> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bu çılgın komediyi 11-12
yaşlarındaki çocuklara izletmek daha doğru olacaktır...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim: </b>Filmin DVD’si Türkiye’de mevcut. Ama dublajı
yok...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>22. KUTSAL
HAZİNE AVCILARI / RAIDERS OF THE LOST ARK</b> (Steven Spielberg, 1981)<b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></b></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1OnwOigJU8RmOtPBq3hxt26iX19DHAl4qzmfrVuNKoIXhS_NrtCy2pcE9eMqj50VRDCsZAfLte1gbiqRRpcfyi3kjS2mO4k5IGGwbadFhM5dRxCu2diSDJ-TEx5lFY3qZqqpiYgqbbgo/s1600/raiders-of_the_lostark.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1OnwOigJU8RmOtPBq3hxt26iX19DHAl4qzmfrVuNKoIXhS_NrtCy2pcE9eMqj50VRDCsZAfLte1gbiqRRpcfyi3kjS2mO4k5IGGwbadFhM5dRxCu2diSDJ-TEx5lFY3qZqqpiYgqbbgo/s1600/raiders-of_the_lostark.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Benim çocukluğumun kahramanlarından biri Han
Solo ise diğeri de Indiana Jones’tur... (İkisini de canlandıran aktörün Harrison Ford olmasına rağmen en sevdiğim oyunculardan olmaması da enteresandır). <span style="mso-spacerun: yes;"></span>Bir arkeolog olan profesör Jones, maceradan
maceraya atlayarak dünya tarihine ve kültürlerine ait değerli şeylerin
kötülerin eline geçmesine engel olmakta ve onları olması gereken yerlere yani
müzelere emanet etmektedir... <u><b>Steven Spielberg’in bu katıksız macera filmleri çocukların
kaliteli eğlence zamanları için ideal. Ayrıca eğitimini aldığı mesleğinde uzman
bir arkeologdur Jones ve bilgi düzeyi çok yüksektir. Yani çocuklarınıza çok bilgili
biri olmanın, eğitimlerini tamamlamalarının avantajlarını anlatmanız açısından
da örnek teşkil edebilir.<span style="mso-spacerun: yes;"></span></b></u></span><u><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></b></u></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">İlk filmde sözkonusu kutsal sandığın açılış sahnesiyle, ikinci filmin birkaç sahnesi küçük
çocukları biraz ürkütebilir. Ama üçüncü filmde öyle bir sorun yok. Oldukça
zorlama olan ve ilk üç filmin yanına bile yaklaşamayan dördüncü filmi
izletmeseniz de olur kanımca ama haberi olduğunda onu da izlemek isteyecektir illa
ki...!</span></b><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim: </b>Dört filmin de Türkiye’de DVD’leri
bulunuyor... Dördüncü film hariç diğerlerinde Türkçe dublaj yok...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b><b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"></span></b></span>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>23. E.T.
/ E.T.: The Extra-Terrestrial</b> (1982)</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyWjpYeniYWNjMSTJi4eGXFaK6NnNE9KjcDpH1U6UKtkuwtfbLOpO4oITezQv2-TEqfEOznIVQwhdqQcpj4H5llqWIHqu_YA2tqirPnwMhi7qgR0SdT-laEtFxec9cLBTKQCLmbPpP5VM/s1600/e-t--1982.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyWjpYeniYWNjMSTJi4eGXFaK6NnNE9KjcDpH1U6UKtkuwtfbLOpO4oITezQv2-TEqfEOznIVQwhdqQcpj4H5llqWIHqu_YA2tqirPnwMhi7qgR0SdT-laEtFxec9cLBTKQCLmbPpP5VM/s1600/e-t--1982.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Annesiyle babası ayrı olan ve
kendisini çok yalnız hisseden 10 yaşındaki Elliott, yanlışlıkla dünyada
unutulmuş yalnız bir uzaylı çocukla karşılaşırsa ne olur? Elliott’un E.T. ile
olan dostluğu ve onu ‘anlayışsız’ büyüklerden koruyup evine döndürebilmek için
verdiği mücadele yürek ısıtan bir tonda anlatılır. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Çocukların düyasından bir
saniye bile uzak durmayan bir anlayışla çekilmiş bu önemli klasik... Kameranın durduğu
açı bile çoğunlukla çocukların boylarını geçmiyor. <u><b>Birbirinden ne kadar farklı
olsalar da çocukların birbirleriyle doğru iletişim kurabileceklerinin bir
kanıtıdır bu film. Birbirini anlamanın ne kadar önemli olduğunu, iyiliğin ve
masumiyet gibi duyguların evrensel olduğunu ve gerçek arkadaşlığın anlamını
“E.T.”den daha iyi anlatan film azdır doğrusu...</b></u></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kız erkek farketmez, 6-7 yaşından
itibaren gönül rahatlığıyla izletin...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim: </b>Türkiye’de DVD’si bulunuyor... Türkçe dublajı
yok...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>24. THE
KARATE KID</b> (John G. Avildsen, 1984) </span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzIvS9ww5dfNi-2XKHPpBLwjt28uueg-zOoL-RCRW1ux2EOFcEVcXVMEBOmAjr4-HDfuRySdONv8AH-SgrhcMvAXvUn7Sc_Y-IPLEGrNRlYe2VyLBh7GYdeyXLh64cP2qBSDw6Oi2vXys/s1600/karatekid_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzIvS9ww5dfNi-2XKHPpBLwjt28uueg-zOoL-RCRW1ux2EOFcEVcXVMEBOmAjr4-HDfuRySdONv8AH-SgrhcMvAXvUn7Sc_Y-IPLEGrNRlYe2VyLBh7GYdeyXLh64cP2qBSDw6Oi2vXys/s1600/karatekid_2.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Ergenliğe adım atan çocukların
özgüven problemlerine iyi gelecek bir filmdir “The Karate Kid”... Babasından
ayrı annesiyle yaşayan Daniel yeni taşındıkları mahallede çevresiyle uyum
sorunu yaşarken mahallenin karate kulübünün serseri gençleriyle atışır. Bu
kabadayı çocuklardan en başta sıkı bir dayak yer ama yeni tanıştığı Japon
asıllı tesisatçı Bay Miyagi ona kendisini savunmayı ve ne olursa olsun
yılmamayı, sabrı ve kendi bedeniyle dost olmasını öğretecektir...</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><u><b>Spor, depresyona meyilli bir
çocuğun hayatını kurtarabilir, onu iyileştirebilir. “The Karate Kid”de Bay Miyagi,
zaten özgüven sorunu yaşayan Daniel’ın intikam hislerini ve kızgınlığını
şiddetten uzaklaştırıp spora yöneltmesini sağlar. </b></u><br />Ayrıca ben benim oğluma
gerektiği yerde kendisini savunması için Bay Miyagi’nin taktiğini de öğrettim
bu filmle: “cilala, parlat!” Filmi izleyenler anlamıştır...!</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Çocuklara 9-10 yaşlarından
itibaren izletilebilinirse daha iyi anlayacaklardır... Filmin 2010 yapımı
Jackie Chan’li yeniden çevrimi de kötü bir film sayılmaz ama (orada çocuk daha
küçük) ben yine de bu 1984 yapımı orijinalini tercih ederim...<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"> </b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulabilirim:</b> Türkiye’de DVD’si çıkmıştı, ancak bu
zamanlarda bulmak biraz zor olabilir... </span>
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></i></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-spacerun: yes;"><b>- DEVAMI VAR - </b></span><i><span style="mso-spacerun: yes;"></span></i></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i><span style="mso-spacerun: yes;"></span></i></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i><span style="mso-spacerun: yes;"></span></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i><span style="mso-spacerun: yes;"></span></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i><span style="mso-spacerun: yes;"></span></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl-HuY67ms1hs_fF9ALjGLaqq229MW24r1X3EJx-ByxBsp9lhoGLDH_AX36OBuGve_rgoydb6I-i9iUfwBHA_N5MOVo7CFs5XGmXIee3HeqQmVm-wceDPWO1ovysUCVB1WsN5oxoh2a4A/s1600/LeBallonRouge_04.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl-HuY67ms1hs_fF9ALjGLaqq229MW24r1X3EJx-ByxBsp9lhoGLDH_AX36OBuGve_rgoydb6I-i9iUfwBHA_N5MOVo7CFs5XGmXIee3HeqQmVm-wceDPWO1ovysUCVB1WsN5oxoh2a4A/s1600/LeBallonRouge_04.jpg" height="200" width="199" /></a><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i><span style="mso-spacerun: yes;"><a href="http://birfilmsevdim.blogspot.com.tr/2014/08/cocugunuzun-12-yasina-basmadan-once.html" target="_blank"><br />I. BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ</a></span></i></span></div>
<!-- Blogger automated replacement: "https://images-blogger-opensocial.googleusercontent.com/gadgets/proxy?url=http%3A%2F%2F1.bp.blogspot.com%2F-MuEtHRqbxCM%2FVADBlSVaFwI%2FAAAAAAAAC7Y%2F-poHgC6VYyY%2Fs1600%2FLeBallonRouge_04.jpg&container=blogger&gadget=a&rewriteMime=image%2F*" with "https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl-HuY67ms1hs_fF9ALjGLaqq229MW24r1X3EJx-ByxBsp9lhoGLDH_AX36OBuGve_rgoydb6I-i9iUfwBHA_N5MOVo7CFs5XGmXIee3HeqQmVm-wceDPWO1ovysUCVB1WsN5oxoh2a4A/s1600/LeBallonRouge_04.jpg" -->Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com47tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-69270588914090821842014-08-25T13:49:00.000-07:002014-08-29T11:15:11.691-07:00ÇOCUĞUNUZUN 12 YAŞINA BASMADAN ÖNCE İZLEMESİ GEREKEN 60 FİLM...<div style="text-align: center;">
<h3>
- BÖLÜM 1 -</h3>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNU5eOO3_gJOS_3YjyvkyeX8gkA9iCJoupL2zMhf_FlVz64Rzj3n4xwNOtw2FcDjEfh060oUPRd6s670xwSTgUmJd1z6cxfFwvVM-Hprb9Dhgq2BmYKoeB1YSYA4NmVopv-pVKjRur3cQ/s1600/LeBallonRouge_04.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNU5eOO3_gJOS_3YjyvkyeX8gkA9iCJoupL2zMhf_FlVz64Rzj3n4xwNOtw2FcDjEfh060oUPRd6s670xwSTgUmJd1z6cxfFwvVM-Hprb9Dhgq2BmYKoeB1YSYA4NmVopv-pVKjRur3cQ/s1600/LeBallonRouge_04.jpg" height="320" width="319" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Özellikle Türkiye’deki giderek belirginleşen böylesi bir
“kültürsüzleştirme” ortamında çocuklarımıza doğru kitapları, filmleri
göstermemiz ve onların duygusal gelişimlerine katkıda bulunmamız, çok daha önem kazanmış durumda. Sorumlu ebeveyler buna önem vermeli, çünkü internet, iPad ve iPhone uygulamaları ve bir sürü başka şey çocukların beynini gereksiz bilgilerle işgal edip yormakta... Hayal dünyalarını daraltmakta... </span></i></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Yıllardır etrafımdaki genç anne-babalar
çocukları için filmler tavsiye etmemi isterler... O an aklıma gelen birkaç
filmi ayaküstü söylerim ama artık bir liste oluşturmanın tam da zamanı geldi bence... Çünkü böyle bir listeye olan ihtiyaç hiç azalmadı yıllar içinde, tam tersine çok arttı... </span></i></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Çünkü sinemalarda vizyon gören filmlerin çoğu ya sadece eğlence amaçlı ya da daha önce
çok daha iyileri yapılmış temaların daha zayıf tekrarları... Aşağıda
oluşturduğum listedeki bazı filmleri çocukların anlayamayacağını ya da
sıkılacağını düşünmeyin hiç... Zamane çocukları listedeki bütün filmleri gayet
anlayarak ve mesajlarını doğru algılayarak izleyebilme kapasitelerine sahipler.
Mesele bizim onları duygu ve düşünce dünyasından uzak yetiştirip
yetiştirmediğimizde... </span></i></span></div>
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Eğer onları “Recep İvedik”lerle, sadece süper kahraman
filmleriyle ya da benzer temalarla birbirine benzeyen animasyonlarla
büyütürseniz ilerde bazı tür filmleri hiç izletemezsiniz. </b>Nitekim günümüzün
zamane ergenlerinin siyah-beyaz filmlere karşı ilgisizliğini görüyorsunuzdur...
Tren bir kere kaçtı mı kaçıyor yani... </span></i></span></div>
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Ayrıca listeyi sadece 60 filmle sınırlamışım gibi
gözükmesine rağmen bazı filmlerin şahsında başka benzer filmlere, devam filmlerine de bol bol yer verdiğimi
söyleyebilirim. Zaten listede dolaştıkça buna siz de şahit olacaksınız...</span></i></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></i></span></div>
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bu uzun listeyi tek bir sayfada uzun uzun yazmaktansa,
filmleri tarih sırasına göre dizip bölümlere ayırmaya karar verdim... </span></i></span></div>
<span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></i></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"><i><span style="font-size: small;"><i><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> Bu filmlerin çoğunu 9 yaşındaki oğluma da izlettim ve izletmeyi sürdürüyorum... Siz de izletmekten çekinmeyin sadece listedeki bazı filmler daha küçükken, bazıları da biraz daha büyüyünce izletilmeli... Ama hepsi 12 yaşından önce izlenmeli... </span></i></span>İşte çocuğunuzun 12 yaşına basmadan önce izlemesi gereken
filmlerin ilk 12 tanesi aşağıda... </i></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i>Devamı gelecek... </i></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i>Burak Göral</i></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
</span><b>1. YUMURCAK / THE KID (Charles Chaplin, 1921)</b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisDiQiAw65XNGWc6UVoa6AyoL-kM-as-7mThGl0u7VgFBorgmy6HBd-wucU7k7Pi1vrmg2UwK-2jlOTIu_raBmAMxLTLibJXLyhfkUkmRjCmE2Bfk-DCBdIrY-eOSHLYkRjrwh-MA2pTs/s1600/the+kid_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisDiQiAw65XNGWc6UVoa6AyoL-kM-as-7mThGl0u7VgFBorgmy6HBd-wucU7k7Pi1vrmg2UwK-2jlOTIu_raBmAMxLTLibJXLyhfkUkmRjCmE2Bfk-DCBdIrY-eOSHLYkRjrwh-MA2pTs/s1600/the+kid_1.jpg" /></a>Aslında Charlie Chaplin
filmlerinin neredeyse tamamını henüz daha küçük yaşlardayken izletmekte fayda
var. Özellikle sessiz sinemanın harekete dayalı slapstick komedileri çocukların sinema sevgisiyle tanışmaları için
birebir. Chaplin’in kısa filmleriyle başlayıp, “Yumurcak” ile devam etmek,
sonrasında “Altına Hücum” (Gold Rush), “Şehir Işıkları” (City Lights) diye
gidersiniz artık... <u><b>Chaplin’in son derece insancıl mesajlarla dolu trajikomik
hikayeleri duygusu en yüksek şekilde anlatma kabiliyeti 4-5 yaşından itibaren çocukların animasyon dışındaki filmlere yönelmesine de doğru bir
başlangıç sağlayacaktır...</b> </u></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span> </b>Chaplin filmlerinin neredeyse tümü, kısa
filmleri dahil DVD olarak ülkemizde bulunmakta...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><b>2. OZ BÜYÜCÜSÜ / THE WIZARD OF OZ (Victor Fleming, 1939)</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOb95D1O69btanS2SJoX-CvgVJVYGj6zE1qejPyHhqyiKJm3Pkv7ymppDcXKE13YOVsAvL93TWVtju5qlXlTgjSyQB38DteWKiUxn2mUnG227zc7MvHyXCjmUb3m3ds9GA3aR0-zXVIHY/s1600/wizard_of_oz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOb95D1O69btanS2SJoX-CvgVJVYGj6zE1qejPyHhqyiKJm3Pkv7ymppDcXKE13YOVsAvL93TWVtju5qlXlTgjSyQB38DteWKiUxn2mUnG227zc7MvHyXCjmUb3m3ds9GA3aR0-zXVIHY/s1600/wizard_of_oz.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="font-weight: normal;">Masal filmleri içinde "Oz Büyücüsü"nün yeri tabi ki ayrıdır. Bir defa
tüm masal formları içinde en sağlam dramatik yapıya sahip çocuk hikayelerinden
biridir. <u><b>Kişinin kendisinde eksik bulduklarının aslında yine kendisinin içinde
saklı olduğunu çok iyi anlatır. </b></u>Önemli olan kendini tanımaktır... Dorothy’nin ve onun
diğer arkadaşlarının bu uzun yolculuğu çok önemli insanlara ilham kaynaklığı
etmiştir... Mümkünse kitabını da okutmanızı tavsiye ederim... </span></b></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span></b><b><span style="font-weight: normal;"> Filmin DVD’si ülkemizde çıktı... </span></b></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="3" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>PİNOKYO/ PINOCCHIO</b> (1940)</li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhC8ski5yHU9NsmUrf20XQpKr75UURt7QBt4kACGAXy8LHtM2GtJ8qngi6HuyHbuNcH0MhhpQyvvuFVnLyEr3_uIlqvmUlWQIjbJPPirUn6lz2kxVRo3ZtZpx6MbCjiKJZaK8n97WVZ0RQ/s1600/pinokyo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhC8ski5yHU9NsmUrf20XQpKr75UURt7QBt4kACGAXy8LHtM2GtJ8qngi6HuyHbuNcH0MhhpQyvvuFVnLyEr3_uIlqvmUlWQIjbJPPirUn6lz2kxVRo3ZtZpx6MbCjiKJZaK8n97WVZ0RQ/s1600/pinokyo.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Klasik Disney animasyonları belki şimdiki
çocuklar için biraz ilkel gelecektir. Ama “Pinokyo”nun klasik hikayesi çok geçmeden
onları içine çekecek güçtedir. <b><u>Yalan söylemenin, inat etmenin aslında çoğu
çocuğun daha ilk büyüme sancılarının bu masal formunda ele alındığını söylemek
mümkün. </u></b>Pinokyo’nun kitabını okumayan çocuklara Disney’in klasiğini mutlaka
izlettirin. Ama film versiyonlarına ya da kötü, ucuz
animasyon kopyalarına itibar etmeyin. 1940 tarihli Disney’in “Pinokyo”sunu
izletin...</span></b></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span></b><b><span style="font-weight: normal;"> Filmin DVD’si ülkemizde çıktı... </span></b></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="4" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>ŞAHANE HAYAT / IT'S A WONDERFUL LIFE</b> (Frank Capra, 1946)</li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtDO7UhBHdNSfsGOm83VeQj-8IKzF3r9QqO2AGzAZm0AGVAyCuSjHYUVJcvQOyIC_ntNZ0jXOvw83-Nth0cXKfRaupVnl43BjieDgIw5oFqXS5x41SvNumotfE420kZkxPnDsNxOV3oYM/s1600/its-a-wonderful-life-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtDO7UhBHdNSfsGOm83VeQj-8IKzF3r9QqO2AGzAZm0AGVAyCuSjHYUVJcvQOyIC_ntNZ0jXOvw83-Nth0cXKfRaupVnl43BjieDgIw5oFqXS5x41SvNumotfE420kZkxPnDsNxOV3oYM/s1600/its-a-wonderful-life-3.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
Benzeri yabancı listelerde Noel
filmleri gırla gider. Bu listedeki tek Noel filminin bu olduğunu
söyleyebilirim. “Şahane Hayat” belki de listede ‘benim çocuk bunu
hayatta izlemez’ diye düşüneceğiniz 10 filmden biridir. Ama yine de şansınızı
denemelisiniz. Çok iyi kalpli bir aile babası olan George Bailey, çok ümitsiz
bir durumda kalıp intihar etmek isterken bir melek tarafından kurtarılıyor...
<u><b>Ümitlerin hiçbir zaman tükenmeyeceğini ve insanın en mutsuz zamanlarında bile
bir ‘kurtuluş’un mümkün olduğunu anlatan en iyi filmlerden biri...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></u></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span></b><b><span style="font-weight: normal;"> Filmin DVD’si ülkemizde çıkmıştı... Ancak o DVD’nin bulunması hayli
zor denebilir...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></b></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="5" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>YAĞMUR ALTINDA / SINGIN’ IN THE RAIN</b> (Stanley Donen, 1952)</li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEqZitShVDsXPG92fwP5CAouhdBV9a5AJTDfEkXocLzSftHkRE3upM0SVzXjImooIdnaFd_5KDxPEm0J5dfQ3n9OJ9UmvtPvCs5Vi1NxSz7V1652gFnsa4bjB4opyZliNKfQc5sNEDqvo/s1600/Singin-In-The-Rain-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEqZitShVDsXPG92fwP5CAouhdBV9a5AJTDfEkXocLzSftHkRE3upM0SVzXjImooIdnaFd_5KDxPEm0J5dfQ3n9OJ9UmvtPvCs5Vi1NxSz7V1652gFnsa4bjB4opyZliNKfQc5sNEDqvo/s1600/Singin-In-The-Rain-1.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
Listede sizi şaşırtacak
müzikaller de olabilir. “Yağmur Altında” 7 – 10 yaşları arasında bir çocuğun
rahatlıkla izleyebileceği bir müzikal. Rengarenk görüntüler eşliğinde Gene
Kelly, Donald o’Connor ve Debbie Reynolds’ın güleryüzlü dansları, ünlü “Good
Morning” ve “Singin in the Rain” şarkıları (koreografileriyle) çok dikkat
çekici ve çok eğlenceli. Film aynı zamanda başarılı bir komik de. <u><b>Ve başarıyı yakalamanın kapristen, aşırı
hırstan ve birilerine kötülük yapmaktan geçmediğini anlatan şeker gibi bir
filmdir... </b></u></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span></b><b><span style="font-weight: normal;"> Filmin DVD’si ülkemizde çıkmıştı...</span></b></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="6" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>YEDİ SAMURAY / SHICHININ NO SAMURAI </b>(Akira Kurosawa, 1954)</li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFVQk0EhY-uz64WlkjpavJa0CEDXJejZ3fI0cLiTj6gaJCoR84Uy54cSPseOuFLg_tstdC1phaqNILB3pYh9EIAAwxvYmo1yBR7bcOhUPuTr4qvU9E8ji4qKBAcwKLnVfSaZG3GHbbfrM/s1600/Seven+Samurai.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFVQk0EhY-uz64WlkjpavJa0CEDXJejZ3fI0cLiTj6gaJCoR84Uy54cSPseOuFLg_tstdC1phaqNILB3pYh9EIAAwxvYmo1yBR7bcOhUPuTr4qvU9E8ji4qKBAcwKLnVfSaZG3GHbbfrM/s1600/Seven+Samurai.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
“Delirdin mi sen! Çocuk samuray
filmi izler mi?” demeyin sakın. Çocuğunuz iPad ya da iPhone’da Minecraft
oynarken deli gibi zombi öldürüyor olabilir, haberiniz yok sizin... Zavallı ve
ezik köylülerin onlara musallat olan haydutlarla başa çıkabilmek için işsiz
kalmış samuraylardan yardım talep etmeleri, sonra o samurayların karın
tokluğuyla gelip mücadeleyi başlatmaları... Hem çok heyecanlı hem zaman zaman
komik (Toshiro Mifune sayesinde) hem de çok etkileyici hikayesiyle çocukların
ilgisini çekecektir. <u><b>Onurlu yaşamak üzerine yapılmış en iyi filmdir belki de...</b></u>
Sadece süresi biraz uzun (207 dk.). İkiye ya da üçe bölerek
izletebiliriniz.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span></b><b><span style="font-weight: normal;"> Filmin DVD’si ülkemizde çıkmıştı... </span></b></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b> </b></div>
<b>
</b><br />
<ol start="7" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>KIRMIZI BALON / LE BALLON ROUGE</b> (Albert Lamorisse, 1956)</li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi83L6giIEBLx7TGZOGErUdm93oRdFBU7EA4JC8PA5HW4dcIMENCoUq9y5XuHVE5fayYX4WBFmZWkpli41D4-Rea3iVmkkOR8ahb8VCNeaEbRUiOJrzQdWHIBuvsAMnkU7gBh96BJ_2xck/s1600/ballon-rouge-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi83L6giIEBLx7TGZOGErUdm93oRdFBU7EA4JC8PA5HW4dcIMENCoUq9y5XuHVE5fayYX4WBFmZWkpli41D4-Rea3iVmkkOR8ahb8VCNeaEbRUiOJrzQdWHIBuvsAMnkU7gBh96BJ_2xck/s1600/ballon-rouge-2.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
Türkiye’de pek az bilinen ama
aslında dünyanın en iyi çocuk filmlerinden biri... Aslında 34 dakikalık bir
kısa film. Bir kırmızı balonun bir çocukla kurduğu dostluk diyalogsuz, şahane
bir görsellikle anlatılıyor. 1957’de senaryosuyla Oscar almış bir filmdir<span class="itemprop"><span style="color: blue;">. </span><u><b>Arkadaşlığın ve vicdanlı bir
birey olmanın önemini anlatan şahane bir film... </b></u></span></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span class="itemprop"><b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span> </b>Youtube’da bile
var... Açın, çocuğunuzla birlikte arkanıza yaslanıp keyifle izleyin...</span></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="8" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>BATI YAKASININ HİKAYESİ / WEST SIDE STORY</b> (Robert Wise, 1961)</li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRBwtHzClcy6_EGYdSQVe6Okhci-bkR5snlgE6A6CSEJHy7pmLYXKPCs-vv2jk_sNYOzUFsNwPev15plH8kftaQmYtORMbwrRcAF6vF-0dL5GlH_b5M-YOfVQrbAeXdQ0QVZMNGf1N7O0/s1600/west_side.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRBwtHzClcy6_EGYdSQVe6Okhci-bkR5snlgE6A6CSEJHy7pmLYXKPCs-vv2jk_sNYOzUFsNwPev15plH8kftaQmYtORMbwrRcAF6vF-0dL5GlH_b5M-YOfVQrbAeXdQ0QVZMNGf1N7O0/s1600/west_side.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span style="font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Listenin size “benim çocuk bunu hayatta
izlemez” diye düşündürtecek filmlerinden biri daha... Hiç belli olmaz o, siz
bir ilk 15 dakikasını izletin bakalım önce... Sharks ve Jets çetesinin
birbirlerini dansederek kovaladıkları kavga sahnelerini izleyince devamında
neler olacağını merak edebilirler... Çocuğunuzun gelişimine göre 10 yaşından
itibaren izleyebileceği bir film aslında. <u><b>Önyargıların nasıl da yıkıcı
olabileceğini, sevginin ne kadar da korunması gereken bir duygu olduğunu
anlatan ve bunu şahane müzikler, danslar ve oyunculuklarla süsleyen ölümsüz bir
film...</b></u> Hem uyarlandığı “Romeo ve Juliet”le bağlantılı olarak hafiften
Shakespeare’e de hazırlamış olursunuz...</span></b></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span class="itemprop"><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span> </span><span style="font-weight: normal;">Filmin DVD’si ülkemizde çıkmıştı... Hâlâ raflarda
v<span id="goog_281686777"></span><span id="goog_281686778"></span>ar. </span></b><span class="itemprop"></span></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="9" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK / TO KILL A MOCKINGBIRD</b> (Robert Mulligan, 1962)</li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG1Q0H2wZy1YNqez26t_TQ6qFuesw_E1rA_ZkYHHg9JFz_nttloDd-bL3kEsxsf8sRHkdQMHQroRp9B0yVM3umVf0Uf0IyvKMCmCBcLOM3qEIseweSU6oznAYjuE4iBpUGGB5IewseyV0/s1600/to-kill-a-mockingbird.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG1Q0H2wZy1YNqez26t_TQ6qFuesw_E1rA_ZkYHHg9JFz_nttloDd-bL3kEsxsf8sRHkdQMHQroRp9B0yVM3umVf0Uf0IyvKMCmCBcLOM3qEIseweSU6oznAYjuE4iBpUGGB5IewseyV0/s1600/to-kill-a-mockingbird.png" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
Önyargılar, haksızlık, gerçek
adalet... Bu kavramları ele alıp da bu kadar güzel anlatan en iyi 10 filmin
arasındadır “Bülbülü Öldürmek”. Üstelik bunu bir kız ve bir erkek çocuğun
dünyasından hiç uzaklaşmadan yapıyor. Avukat bir baba haksız yere suçlanan
siyah müvekkilini kurtarmaya çalışırken çocuklarına çok güzel dersler veriyor.
Filmlerde aksiyona ya da komediye çok alıştırılmış çocuklar için zorlamayın derim.
<u><b>Ama eğer çocuğunuzla konuşarak, yorumlar yaparak izlerseniz çok temel bazı
meseleleri halletmiş olursunuz... </b></u>Harper Lee’nin bu olağanüstü kitabının şahane
uyarlamasında Greogory Peck bir baba gibi hepimizi kucaklar adeta...</div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span class="itemprop"><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span> </span><span style="font-weight: normal;">Filmin DVD’si ülkemizde çıkmıştı... Hâlâ raflarda
var. </span></b><span class="itemprop"></span></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="10" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>GÖKTEN İNEN MELEK / MARY POPPINS </b>(Robert Stevenson, 1964)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnxSpwI1u0OSl_MyL1jD57h5q6e8Q078ejsD0QEIiv7gMUsXy6rJ_9d-5lowu-Nm4FwIDbjoGg3g-4FvyysfSSi3B_zN1LZZzlQm8NdQ6gn9lmU47bbWOM_frqXo2-gBZnEBnRvco99dc/s1600/marypoppins.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnxSpwI1u0OSl_MyL1jD57h5q6e8Q078ejsD0QEIiv7gMUsXy6rJ_9d-5lowu-Nm4FwIDbjoGg3g-4FvyysfSSi3B_zN1LZZzlQm8NdQ6gn9lmU47bbWOM_frqXo2-gBZnEBnRvco99dc/s1600/marypoppins.jpg" /></a></div>
</li>
</ol>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Mary Poppins” çocuklarına karşı hayli mesafeli duran bir banker
babanın mutsuz çocuklarına dadılık yapmaya gelen şahane bir kadını hayatımıza
sokar. Poppins’in sihir dolu numaralarla çocukların yardımına gelmesi, güzel
şarkılarla, zamanının çok önünde görsel bir şölenle aktarılıyor. Süresi biraz
uzun kaçabilir (139 dk.) ama bütün pozitif duyguları içinde barındırıyor..</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>
</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span class="itemprop"><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span> </span><span style="font-weight: normal;">Filmin DVD’si ülkemizde çıkmıştı... Ama her mağazada
bulunamayabilir...</span></b><span class="itemprop"></span></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="11" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><b>NEŞELİ GÜNLER / THE SOUND OF MUSIC </b>(Robert Wise, 1965)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6TaG14B9msFrdKjmv3y7uvcDNRp_YOX0_P3MfyZpd1buvQMuoaxl-gqO896K0lwt3nuNxcRj_gQ0fTaBfRAORbgaFR9bbMNAF8E3-egH04Tz1oZkHQr0LdxthkcDoWaw9o_nTMhofGsE/s1600/the_sound_of_music2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6TaG14B9msFrdKjmv3y7uvcDNRp_YOX0_P3MfyZpd1buvQMuoaxl-gqO896K0lwt3nuNxcRj_gQ0fTaBfRAORbgaFR9bbMNAF8E3-egH04Tz1oZkHQr0LdxthkcDoWaw9o_nTMhofGsE/s1600/the_sound_of_music2.jpg" /></a></div>
</li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
Listedeki bir başka Julia Andrews
müzikali... 174 dakika olduğu için ikiye de bölerek izletebilirsiniz bu
filmi... Yedi çocuklu dul bir deniz subayı olan Georg Von Trapp’ın çıktığı deniz
seferleri sırasında evle ve çocuklarla ilgilenecek biri lazımdır... Sihirli
numaraları olmasa da çok güzel şarkı söyleyen ve iyimserliği, nezaketi, insancıllığı ve
anaçlığı ile şahane bir kadın olan Maria gelir. Çocukların bazıları en başta
ona alışamasa da Maria hepsiyle doğru frekanslarda buluşur... Sadece çocuklar
değil Von Trapp da ondan çok etkilenir... Filmin bir yerden sonrası savaşın
iyiden iyiye insan hayatlarını tehlikeye soktuğu günlerde geçiyor. <u><b>Bütün
zorluklara göğüs gerebilmek için yaşamanın aslında ne kadar güzel olduğunu
hatırlamamızın ne kadar önemli olduğunu anlatan temasıyla ölümsüz bir
filmdir...</b></u> Rengarenk, iyimser ve şiir gibi mutlu eden bir doping filmdir
“Neşeli Günler”... <b><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<b><span class="itemprop"><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir:</span> </span></b><b><span style="font-weight: normal;">Filmin DVD’si ülkemizde çıkmıştı... Ama her mağazada
bulunamayabilir...</span></b><span class="itemprop"></span></div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<b>
</b><br />
<ol start="12" style="margin-top: 0cm;" type="1">
<li class="MsoNormal" style="mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: list 36.0pt;"><a href="https://www.blogger.com/null" name="OLE_LINK2"></a><b><span style="mso-bookmark: OLE_LINK2;"><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">ŞAKA İLE KARIŞIK </span></span><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">(Osman F. Seden, 1965) </span></b></li>
</ol>
<b>
</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWu882zH8yRtWyrHmA0UohpqlEz4nhACCGykfOXLOUeazTzAb6dfi4JpA2hvgyQ5_gi8uUAIXr9K0X00jYcv2_eC5Wr6vgMMd5hVW4_W61mia88nsKNoxH6FR3oYSZnGF6yX207s3PMhQ/s1600/saka_ile_karisik.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWu882zH8yRtWyrHmA0UohpqlEz4nhACCGykfOXLOUeazTzAb6dfi4JpA2hvgyQ5_gi8uUAIXr9K0X00jYcv2_eC5Wr6vgMMd5hVW4_W61mia88nsKNoxH6FR3oYSZnGF6yX207s3PMhQ/s1600/saka_ile_karisik.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
Listedeki ilk Türk filmi, sonraki bölümlerde daha da olacak... İki
zenginin dünyada berduşların, sokak serserilerinin arasında da iyi kalpli
birinin çıkıp çıkmayacağı üzerine oynadığı bahisin hikayesi... 1 milyon liralık
bir çeki etrafındaki kimsenin ciddiye almadığı, bolca itilip kakılan bir
serseriye, Ofsayt Osman’a (Osman Ezik) bırakacaklar ve o da bir ay boyunca o
çeki hiç bozdurmayacaktır. Osman’ın karşısına bir sürü tuzak çıkar, ama o yine
de o kadar dürüst oynar bu oyunu, ta ki paraya çok ihtiyacı olan Filiz Akın
karşısına çıkana kadar... </div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<u><b>Çocuklara önyargıların bazen ne
kadar yanıltıcı olduğunu, iyilik yapmanın kutsallığını acı-tatlı bir hikayeyle
anlatıyor film.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></u><br />
<b>
</b>Aynı zamanda çocuğunuzu Sadri Alışık’la tanıştırmak için iyi bir film “Şaka ile
Karışık”. Ayrıca kadroda Filiz Akın, Ajda Pekkan, Kadir Savun, Vahi Öz, Efgan
Efekan ve Çolpan İlhan da var... </div>
<b>
</b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<span class="itemprop"><b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Nereden bulunabilir: </span></b><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">Filmin DVDsinin çıktığını hatırlamıyorum... TV'den indirilmiş orta halli bir kopyasını </span>Youtube’da izleyebilirsiniz...
</span></div>
<b>
</b><br />
<br />
<h3 class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> - DEVAMI VAR - </span></h3>
<h3 class="MsoNormal" style="text-align: left;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><a href="http://birfilmsevdim.blogspot.com.tr/2014/08/cocugunuzun-12-yasina-basmadan-once_29.html" target="_blank">II. BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ</a></span></h3>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHOTOrm84oziM9tbpuRA0JKE_evwpg4sCkAW3v7GgpuKMB6oRftaNIsnXNhf-HzXq5f13Y5rN4k_tH9CoNHb04YfQPOjEX09g5HcP9-gSxKR9TFBiAdLyRLnJXG9S0C1T2_fMr1N502Dw/s1600/e-t-ana.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHOTOrm84oziM9tbpuRA0JKE_evwpg4sCkAW3v7GgpuKMB6oRftaNIsnXNhf-HzXq5f13Y5rN4k_tH9CoNHb04YfQPOjEX09g5HcP9-gSxKR9TFBiAdLyRLnJXG9S0C1T2_fMr1N502Dw/s1600/e-t-ana.jpg" height="128" width="200" /></a></div>
<h3 class="MsoNormal" style="text-align: left;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br /></span></h3>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com97tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-58740879882617356902014-07-26T08:17:00.001-07:002014-07-26T08:25:39.332-07:00KIRMIZI PABUÇLAR<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisJHr9Vwd0Gtp1vP_4waMuQ-vAZQpWVjJ3K67OA3y0CpO15k1G4yEAcdkP5bKeyNQvp7zpWd1J_rr2L2MDAg888CNuVFcdrPvqwG3IqEYuUN1jnkZqVpHnJedVjAulgcnN2lfJpMt1fjw/s1600/red_shoes_7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisJHr9Vwd0Gtp1vP_4waMuQ-vAZQpWVjJ3K67OA3y0CpO15k1G4yEAcdkP5bKeyNQvp7zpWd1J_rr2L2MDAg888CNuVFcdrPvqwG3IqEYuUN1jnkZqVpHnJedVjAulgcnN2lfJpMt1fjw/s1600/red_shoes_7.jpg" height="488" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>THE RED SHOES (1948)</b></span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>YÖNETMEN: </b><span class="itemprop" itemprop="name">Michael Powell</span>,
<span class="itemprop" itemprop="name">Emeric Pressburger</span> <b>OYUNCULAR<span lang="EN-US">: </span></b>
<span class="itemprop" itemprop="name">Anton Walbrook</span>,
<span class="itemprop" itemprop="name">Moira Shearer</span><span lang="EN-US"></span><b><span lang="EN-US">, </span></b><span class="itemprop" itemprop="name">Marius Goring</span>, Leonide Massine, Robert Helpmann, Albert Basserman, Esmond Knight, Ludmilla Tcherina
<b><span lang="EN-US">SENARYO: </span></b><span lang="EN-US"></span><span lang="EN-US">Emeric Pressburger (</span><span lang="EN-US">Hans Christian Andersen'in masalından) <b>YAPIMCI: </b></span><span lang="EN-US"></span><span lang="EN-US"><span class="itemprop" itemprop="name">Michael Powell</span>,
<span class="itemprop" itemprop="name">Emeric Pressburger </span>(133 dk.)</span></span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">2010-11 yıllarında tüm dünyada yaşanan “Siyah Kuğu” (Black
Swan) hayranlığı bize İngiliz sinemasının medar-ı iftihar filmlerinden biri
olan “Kırmızı Pabuçlar”ı (The Red Shoes) hatırlatma imkanı sağladı. 1948 yapımı
film adeta geçen yıl çekilmiş gibi bir etki bırakmakta hâlâ...</span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Sinemaseverlerlerin daha çok ünlü “Peeping Tom” filmiyle tanıdığı Michael Powell İngiliz
sinemasının Hitchcock’tan sonraki en usta yönetmenlerinden biridir belki de. Ne
var ki yakın dostu Emeric Pressburger ile çektiği filmlerinin büyük kısmı
klasik kabul edilse de yeterince büyük kitlelere ulaşamamış filmler oldular.</b>
1940’lardan başlayıp 50’lerin sonuna kadar birçok türde filmler çeken ikilinin
bu filmler içinde en popüler olanı kuşkusuz onların Hans Christian Andersen’in
aynı adlı masalından uyarladıkları “Kırmızı Pabuçlar”dır... </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Kibritçi Kız”, “Çirkin Ördek Yavrusu”, “Küçük Denizkızı”
gibi pek çok ünlü masala imzasını atmış Danimarkalı masal üstadı Andersen’in en
bilinen masallarından biri olan “Kırmızı Pabuçlar” yazarın melodrama olan
yatkınlığının da en bariz örneklerinden birini oluşturur. Nitekim Andersen’in
sonu mutsuz biten masalları ünlüdür...</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Masalda zengin bir kadının himayesindeki öksüz bir genç kız,
kilisede hava atmak için kırmızı bir çift ayakkabı satın alır... Ancak kız
katıldığı bir partide dansetmeye başlayınca ayakkabıların da sihirli olduğu
anlaşılır. Çünkü artık idareyi ayakkabılar almıştır. Kız dans etmeden
duramıyordur. Rastladığı bir cellattan yardım ister ve ona ayaklarını
kestirir... Bundan sonrası daha da trajiktir...
</span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvVT5b2QhNzIhP-k_YoHrAstskxwaAu2B5X02Fu3f4DE10tfbhlXNjcGEs_MWWutegOiPCDaSkTf2Hp_hCdl-c01khC4ybT06YW-3TLldRGfTiorqMEt97EAIoE2rb23tdJ0EzfU8dHAM/s1600/red_shoes_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvVT5b2QhNzIhP-k_YoHrAstskxwaAu2B5X02Fu3f4DE10tfbhlXNjcGEs_MWWutegOiPCDaSkTf2Hp_hCdl-c01khC4ybT06YW-3TLldRGfTiorqMEt97EAIoE2rb23tdJ0EzfU8dHAM/s1600/red_shoes_3.jpg" height="494" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><h3>
<span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="font-size: small;">"Kırmızı Pabuçlar", Andersen'in en korkunç masallarından birinden uyarlanmıştır... </span></span></span></h3>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Powell ve Pressburger öncelikle bu masalı temasına en uygun
gelebilecek en doğru yapıya yerleştirmişler: Bir bale kumpanyasının içine. Film
aslında iki koldan uyarlıyor masalı ve bu yapısıyla da türünün benzerlerinden
ayrılıyor. Öncelikle ana omurgada zengin teyzesinin yanında yaşarken iyi bir
dansçı olarak keşfedilen ve ünlü bir prima balerin olmayı başaran Victoria’nın
trajik hikayesi var. </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bir bale kumpanyasının emprezaryosu (yöneticisi) olan Boris
Lermontov davetli olduğu sıkıcı bir partide tanıdığı Victoria Page’i
kumpanyasındaki seçmelere alır. Vicky’nin yeteneği kısa sürede kendisini
gösterir. Lermontov aynı günlerde genç bir besteci olan Julian Craster’i de
kumpanyasına katmıştır. İki genç yetenek bir süre birbirlerine pek de dikkat
etmeden Lermontov’un gözetiminde iyice pişerler. Victoria’nın yeteneği ve
güzelliği Lermontov’u da kendisine aşık eder ama iki genç yetenek birlikte
çalıştıkça birbirlerine aşık olmuşlardır. Ancak Craster’in bestelediği eser
“Kırmızı Pabuçlar” bu üçlünün hayatını geri dönülemez bir şekilde
değiştirecektir... </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Zaten masalın kaynaklık ettiği ve bir nevi “film içinde
film” etkisi yaratan bölüm de Craster’in bizzat Andersen’in masalından
uyarladığı “Kırmızı Pabuçlar Balesi”dir. </b>Film bize kumpanyayı oluşturan
sanatçıların bu bale gösterisine hazırlanırken yaşadıklarını ve aşk üçgeninde
cereyan edenleri Andersen’in masalına yakın bir paralellikte verirken masalın
kendisini de bir bale eseri olarak ve muhteşem bir koreografiyle sunmakta. </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj94WrFROy52_kHsw5bV75sXio3r_zH4D7uE2_GkXMS12bgzfoPIoU6slH0C2ANG6q0E-qLHFiXLHfv9U05AnYUi1Hy7XL8QeABx3acBjCmNQlquP2sGIDtfHe5kUaPddWMiWEW54HrzvQ/s1600/red_shoes_4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj94WrFROy52_kHsw5bV75sXio3r_zH4D7uE2_GkXMS12bgzfoPIoU6slH0C2ANG6q0E-qLHFiXLHfv9U05AnYUi1Hy7XL8QeABx3acBjCmNQlquP2sGIDtfHe5kUaPddWMiWEW54HrzvQ/s1600/red_shoes_4.jpg" height="412" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><h3>
<span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;">Filmin içinde başka bir film gibi yer alır “Kırmızı Pabuçlar Balesi”</span></span></span></h3>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Ancak Powell ve Pressburger’ın bu klişe bile denebilecek aşk
üçgenine yaklaşımı biraz farklıdır. Film uzun süre baş kadın karakterine ve
onun asıl aşık olduğu genç adama pek yanaşmaz. Daha çok Lermontov’un kibirli,
biraz da snob kişiliğinin etrafında dolanır. </b>Lermontov’un aşkla sanatı
birbirinden ayıran tavrını filmde sıkça belirtir: “Aşkın şüpheli rahatlığına
kapılan biri asla mükemmel bir dansçı olamaz... Asla!” Ancak bir süre sonra
kendisinin düştüğü bu ikilem o kontrollü kişiliğini giderek tahrip edecektir.
Nitekim baleye aşık olan ve aslında trajik bir yalnızlığın içinde kavrulan Lermontov’un
Victoria’ya aşkı da onun güzellik ve kişiliğinden çok, baledeki büyüleyici yeteneğinden
kaynaklanmaktadır. </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Victoria ve Craster’in aşkı ise izleyiciye neredeyse
Lermontov ile birlikte haber veriliyor. Aralarındaki minik ilgi kırıntılarını
algılasak da Lermontov’dan çok kısa bir süre önce bu ilişkiden tam olarak
haberdar ediliyoruz. Filmin dans sahneleri dışında daha çok Lermontov tarafıyla
ilgilenmesi ise çok önemli, çünkü Victoria’yı finalde büyük bir seçim yapmaya
zorlayacak olan kişi yine Lermontov’dur. </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aslında filmdeki üç karakterin de yoğun tutkular içinde
olduklarını görüyoruz. Kimse tutkusundan ödün vermese de bir kadın olarak daha
fedakar bir tavır gösteren Victoria bir süreliğine aşkını sanatına tercih
ediyor. Finaldeki yaşadığı ‘son’ ise buna karşılık ödediği bir bedel
neredeyse... </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Filmin tam merkezinde yer alan “Kırmızı Pabuçlar Balesi” ise
bir sinema eserinde çekilmiş en iyi bale gösterisi ünvanını hak eder nitelikte.
Bu ihtişamlı gösteri sinemann çeşitli olanakları kullanılarak gerçekleştirilmiş.
Zamanının önünde gibi duran büyüleyici görsel oyunlar ve efektler başlı başına
bir sanat eseri olan ve neredeyse 20 dakikayı geçen gösteriye eşlik etmekte... </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Film boyunca Technicolor renklerin tonlarını biraz da
buğulaştırarak masalsı yapıyı koruyan yönetmenler, bale gösterisi sırasında bu dışavurumcu
ışık ve renk kullanımlarını maksimum orana çıkarmışlar. </b>Oscar’la ödüllendirilen
müzik ise filmde de kulaklarımıza çalınan ve küçük parçalarla gözlerimizden
şöyle bir geçen “Kuğu Gölü” ya da “Giselle” gibi bale klasiklerinin yanında hiç
de sönük kalmıyor... </span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKccF9kGrg-lYtPzgUad2gVq5s4KXdaWC__bvxhuBVzba_RqVDWewhRB6jfPUDO3jVsTcgVjFNyCyerUsUrNZcWIMpF3GqPF8EVkuph52U21dk5OTZc-XjFhDML3S0lgnOLHIV1fOiiJI/s1600/red_shoes_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKccF9kGrg-lYtPzgUad2gVq5s4KXdaWC__bvxhuBVzba_RqVDWewhRB6jfPUDO3jVsTcgVjFNyCyerUsUrNZcWIMpF3GqPF8EVkuph52U21dk5OTZc-XjFhDML3S0lgnOLHIV1fOiiJI/s1600/red_shoes_1.jpg" height="400" width="313" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBbLMtbkTu0-UkEEh6iHHF9BksSX119qo1CBFpLLg5Itm8gFLodVOwBDhNP-qUmDucJKyviwx0oXBSQudl6IEG5S0et7vS5VXSmriKdaFGdlWx94IyJqUpKub5NcOO2fCkFAkoMK7YubI/s1600/red_shoes_5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBbLMtbkTu0-UkEEh6iHHF9BksSX119qo1CBFpLLg5Itm8gFLodVOwBDhNP-qUmDucJKyviwx0oXBSQudl6IEG5S0et7vS5VXSmriKdaFGdlWx94IyJqUpKub5NcOO2fCkFAkoMK7YubI/s1600/red_shoes_5.jpg" height="400" width="305" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Victoria’yı canlandıran Moira Shearer’e de özel bir parantez
açmalı burada. Shearer özellikle Lermontov rolünde müthiş bir inandırıcılıkla
karşımıza çıkan Anton Walbrook’un şahane performansının karşısında hiç
ezilmeden, sevimli ve kendisine ilgi uyandıran bir performans sergilemiş. Zaten
bu film genç aktrisi bir süre İngiliz sinemasının en popüler genç kızlarından
biri haline de getirmiş. </span></span></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Filme, içindeki bale eserinin finaliyle ortak paralellikte
gerçekleşen trajik final dramatik bir son nokta koyuyor koymasına ama hem
Shearer’in sempatik, güçlü oyunculuğu hem de Powell-Pressburger ikilisinin
kusursuz yönetimi hafızalarımızda hiç silinmemecesine yerini alıyor. </span></span></b></div>
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">En sonunda da kulaklarımızda Lermontov’un Victoria’ya
bağırarak söylediği ve David Bowie’nin “Let’s Dance” şarkısına da ilham olan o
ünlü tirad kalıyor: “Kırmızı ayakkabılarını giy ve danset!” </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/WFcOqyWBKYg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br /></span></span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-41224987602640079752014-06-20T11:32:00.004-07:002014-06-20T11:37:00.402-07:00ÇİFTE TAZMİNAT<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSCZayoNwolrT8-NRDG4h7R8VLMT58ZnzgRSgfBpp6pNzzmOo6JLxMvLyklj36IDuEzZFcZmzCq_6R2CkPmA-LIf785FigN_D7Uz1d6fsWVg-A0av-OUYlk2OZrGtOora88ot4NHWWN-s/s1600/Double+Indemnity)_10.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSCZayoNwolrT8-NRDG4h7R8VLMT58ZnzgRSgfBpp6pNzzmOo6JLxMvLyklj36IDuEzZFcZmzCq_6R2CkPmA-LIf785FigN_D7Uz1d6fsWVg-A0av-OUYlk2OZrGtOora88ot4NHWWN-s/s1600/Double+Indemnity)_10.jpg" height="450" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>DOUBLE INDEMNITY (1944)</b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>YÖNETMEN: </b>Billy Wilder <b>OYUNCULAR<span lang="EN-US">: </span></b>Fred MacMurray, Barbara Stanwyck, Edward G. Robinson, Porter Hall, Jean Heather, <span lang="EN-US">Tom Powers</span><b><span lang="EN-US"> SENARYO: </span></b><span lang="EN-US">Billy Wilder, Raymond Chandler (James M. Cain'in romanından) <b>YAPIMCI: </b></span><span lang="EN-US">Joseph Sistrom (107 dk.)</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US"><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--></span></span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Billy Wilder’ın James M. Cain’in pulp romanından Raymond
Chandler’la senaryolaştırdığı “Çifte Tazminat” (Double Indemnity), film-noir
sinemasının ilk ve en seçkin örneklerinden biri... Filmi bugün bir daha
izleyince çağdaş Hollywood sinemasında bugün neyin eksik olduğu da çıkıyor
sanki ortaya...</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Postacı Kapıyı İki Defa Çalar” (The Postman Always Rings
Twice) adlı romanıyla haklı bir şöhrete kavuşan gazeteci/pulp romanlar yazarı
James M. Cain’in oldukça popüler olan romanı “Çifte Tazminat”, dönemin
sinemacılarının iştahını kabartan bir roman olmuş... Ancak Hollywood’u sansür
kıskacına alan Hays kanunu bütün cesaretleri kırmış uzun bir süre. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Kitap, kariyerine senarist olarak başlayan Alman asıllı
yönetmen Billy Wilder’ın önüne geldiğinde Wilder senaryoyu tek başına yazmak
istememiş. Bunun sebebi ana karakterinin bir anti-kahraman olduğu hikayeden
alınan polisiye lezzeti filme doğru yansıtabilme kaygısı olsa gerek.</b> Bu yüzden
Wilder kendisine tavsiye edilen polisiye yazarı Raymond Chandler’la çalışmak
ister. Chandler’ın Hollywood’a bulaştığı ilk film olan “Çifte Tazminat”a dahil
olması da böyle gerçekleşir işte... </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxY3vMhlJi6cVu4m7GTz5P11VUJL-szWIwzDQA0kdLtiaaoPFb7ONcW2oSDoH5bBpmhYydUMHo-tQ9w-uGYrmNf5jrex7M-FhDF5a0CuLeNUyM9Wq627HZBQ19toCD4WA6hFKrFpwkORg/s1600/Double+Indemnity)_03.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxY3vMhlJi6cVu4m7GTz5P11VUJL-szWIwzDQA0kdLtiaaoPFb7ONcW2oSDoH5bBpmhYydUMHo-tQ9w-uGYrmNf5jrex7M-FhDF5a0CuLeNUyM9Wq627HZBQ19toCD4WA6hFKrFpwkORg/s1600/Double+Indemnity)_03.jpg" height="456" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Chandler bir ‘femme fatale’in, baştan çıkardığı sigorta
satıcısıyla bir olup kocasını öldürmeyi planlaması üzerine kurulu olan
hikayeyi, sigorta satıcısı Walter Neff’in anlatıcılığı eşliğinde
senaryolaştırmıştı. Wilder’ın da senaryoya ciddi katkıları vardı ve böylesi bir
suç hikayesini günlük hayatın içine, gerçek mekanlara (bir süpermarket, bowling
salonu vs.) taşıyarak çekmeyi planlıyordu.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sıradan ve kendi çapında iyi bir sigorta satıcısı Walter
Neff bir kasko sözleşmesi imzalatmaya gittiği evde tanıdığı çekici Phyllis
Dietrichson’a kapılır. İlgisini cüretli bir çapkınlığın arkasına gizleyen
Walter kancalanmıştı ve kendi anlatımıyla ‘kanca çok sağlamdı’... Chandler’ın
senaryoya kattığı lezzetleri böyle anlarda yakalamak mümkün. Çünkü dönemin çok
satan polisiye romanlarında kullanılan dil de böyle bir dildi. Walter Neff
hikayesinin başlarında şöyle diyor mesela: “Cinayet işledim... Para ve bir
kadın için. Ama ne parayı elde edebildim ne de kadını...” Zaten filmin en
vurucu cazibesi de bu cümlede saklı... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Seksi bir kadın olan Phyllis, Walter’a onun haberi olmadan
kocası adına bir kaza sigortası poliçesi düzenleyip düzenleyemeyeceğini
sorduğunda Walter da işin renginin değiştiğini ama yine de kendi kendine
kaldığında Phyllis’i aklından çıkaramadığını anlar. Kapıldığı şevhet tuzağı onu
bu kirli oyunu oynamaya ikna eder. Üstelik kafasında daha da kazançlı
çıkılabileceği bir plan vardır. <b>Yaptığı poliçelerde ender görülen kazalarda
tazminatın ikiye katlandığını bildiği için Phyllis’in kocasını bunlardan biri
sayılan bir ‘ender kaza’yla yani trenden düşerek öldü süsü vererek ortadan
kaldırmayı planlar. Böylece 50 bin dolar yerine 100 bin dolar kazanacaklardır.
Bu bir “Çifte Tazminat”tır.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Filme adını veren “Çifte Tazminat”ın Walter’ın içine
çekildiği bu ölümcül kumardan elde etmeyi umduğu para ve kadından oluşan
ganimetleri kastettiğini de söylemek mümkündür.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-jAWXdeaM51Gzq41ZCiZj-6UPgmLNcJ8LS14MuuN6ivTp5c12yf1qYyli1tQuRDd0gtyL_HR2ooER5-eVTDh6PPoDpj_IWADAvR2lo_Z7o32EhADBdsKpgEdRKNT0p7T6GWqMDFaZ-mk/s1600/Double+Indemnity)_08.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-jAWXdeaM51Gzq41ZCiZj-6UPgmLNcJ8LS14MuuN6ivTp5c12yf1qYyli1tQuRDd0gtyL_HR2ooER5-eVTDh6PPoDpj_IWADAvR2lo_Z7o32EhADBdsKpgEdRKNT0p7T6GWqMDFaZ-mk/s1600/Double+Indemnity)_08.jpg" height="464" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span lang="EN-US"><span lang="EN-US">Phyllis’in </span>sol ayak bileğinde bir halhal vardır. Dönemin filmlerinde pek de
görülmeyen bir kadın aksesuarıdır bu ve imalı bir cinsellik içerir... </span></span></span></span></b></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Wilder’ın filmini ölümsüzleştiren şeyler detaylarda gizlidir
aslında. Evet, “Çifte Tazminat” bir ‘femme fatale’in baştan çıkardığı adamın
suç işlemesi trüğünü ilk kez kullanan filmlerden biri. Bu yüzden filme bir çok
kaynakta “ilk film-noir” dendiği de görülür. </b>Ama Wilder ve Chandler’ın filme
asıl lezzetini ustalıklı kurulmuş detaylarla verdiklerini söylemek hiç de
yanlış olmaz. Mesela Phyllis’in Walter’ı daha ilk tanıştığında etkilemesi
gerekiyordur. Walter üst katta görünen ve ona tepeden bakan Phyllis’i bir
tanrıça gibi görür. Phyllis Walter’la tanışmasından az önce bahçede
güneşleniyordur ve onun karşısına bir havluya sarınarak çıkmıştır. Az sonra
giyinip Walter’ın yanına iner. Kamera onun merdivenleri inen ayaklarını
gösterir. Sol ayak bileğinde bir halhal vardır. Dönemin filmlerinde pek de
görülmeyen bir kadın aksesuarıdır bu ve imalı bir cinsellik içerir... Phyllis
sonra da hemen bir aynanın karşısına geçer... Yüzünü en net aynadaki
yansımasıyla görürüz ilk kez... Gerçek değil gibidir... Aynada görünen başka
bir ‘imaj’dır...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Walter’ı sık sık jaluziyle yarı karartılmış odalarda
görmemiz de boşuna değil. Giderek kapana kısılan zavallı bir hayvan gibidir. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Walter ve Phyllis’in cinayeti bir süpermarkette hem de bebek
mamaları reyonunda planlaması ise insanın kanını donduran bir detaydır. Dönemin
filmlerinde pek de sık rastlanmayan bir sertlik içerir: Bebek mamalarının
önünde bir ölüm planlanmaktadır!</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Kusursuz gibi görünen plan uygulamada da aksaksız ilerler
aslında. Kocanın arabada öldürüldüğü sahnede Wilder’ın bize bunu göstermemesi
ve ‘femme fatale’e yaptığı vurgu cüretkârdır. Cinayeti işleyenin adam olmasına
rağmen biz ‘direksiyon başındaki’ kadını görürüz. İkilinin cinayet öncesindeki
bakışmaları, sonrasında Walter’ın hassaslaşan burnu (!), kendi ayak seslerini
duyamayacağı bir ruh haline geçişi ve daha sürüyle iyi düşünülmüş detaylarla
akar film... </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-10w1j-tZ8bTc-1OHWpNFTJt9Xbr9T-Ygpq777dyIUklWvK1RmW9Rw3sRsFP51SR_x07PRPJb1jFmBgzC6vDZfe-JBCkXKtPRGVVSbjcOWrT4IZHkueoieyrPZv_sczMdgoREI3MzSh4/s1600/Double+Indemnity)_06.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-10w1j-tZ8bTc-1OHWpNFTJt9Xbr9T-Ygpq777dyIUklWvK1RmW9Rw3sRsFP51SR_x07PRPJb1jFmBgzC6vDZfe-JBCkXKtPRGVVSbjcOWrT4IZHkueoieyrPZv_sczMdgoREI3MzSh4/s1600/Double+Indemnity)_06.jpg" height="494" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span lang="EN-US">Walter ve Phyllis’in cinayeti bir süpermarkette hem de bebek
mamaları reyonunda planlaması ise insanın kanını donduran bir detaydır. </span></span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sonrasında olanlar filmi daha da ilgi çekici bir hale
getirir. Walter’ın ‘vicdan’ı çıkar ortaya... Cinayete kurban giden kocanın ilk
evliliğinden olan kızı Lola, Walter’da teselli arar. Ama Walter’ın asıl derin
ilişkisi Lola’yla yaşadığı masum gezintiler değildir. Walter’ın filmin başından
beri en yakın dostu olarak izlediğimiz iş arkadaşı sigorta müfettişi Barton
Keynes, cinayeti araştırırken sık sık Walter’ın gerilmesine sebep olur. Keynes
iyi koku alan bir adamdır ama Walter’ı da çok sevmektedir. Walter’ın Keynes’e
karşı açıkça itiraf edemediği bir hayranlığı vardır. Sık sık onun purosunu
yakması ve özellikle de filmin finalinde ona açıkça yaptığı sevgi itirafı (!),
dönemin pek çok filminde olduğu gibi, alt metinde haddinden fazla bir yoğunluk
taşıyan erkek dostluğuna vurgu yapar. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Phyllis rolünde daha önce hiç böyle karanlık bir karakter
oynamamasına rağmen şaşılacak derecede inandırıcı olan Barbara Stanwyck’in,
Walter rolünde ilk kez bir anti-kahraman rolde oynayan Fred MacMurray’in ve
‘filmin kalbi’ diyebileceğimiz bir karakterde de her zamanki gibi neredeyse
görür görmez sevdiğimiz Edward G. Robinson’ın performansları filme kuşkusuz
büyük değerler katmaktalar. </b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: 12pt;">Billy Wilder ise filminin her bir karesine hakim. Chandler’ın büyük
katkısı olduğunu hissettiğimiz diyaloglar lezzetli... Walter’ın kapısının
önünde Keynes’in neredeyse Phyllis ile karşılaşacağı sahne, klasik Hitchcock
gerilimlerini anımsatmakta (Hitchcock’un da favori filmlerinden biridir bu
film). İki aşığın hesaplaştığı sahne ve Walter’ın Keynes’le biten finali...
Filmin tamamı eksiksiz ve kusursuz ama bu sahneler onu ölümsüz hale getiriyor
en çok... Wilder’ın finalde gaz odasında gerçekleşen bir idam sahnesi çekmiş
olmasına rağmen bunu kullanmamış olması ise sinema tarihindeki en önemli
‘kıyısından dönülmüş yanlışlar’dan biri olsa gerek... </span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYxlhd8EEFCfuOFQ6ich-nTuje8wkizIZufZFo-MCxISFmDjvdCcuEbbUA2ELZlrUP_ECXRkHio91Gij1tQZndnmnQntqbAVW3Oc8Lqnfh3S0Yphyhmxk2xmlWZEDDUCUIOBKJPywu_h8/s1600/Double+Indemnity)_07.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYxlhd8EEFCfuOFQ6ich-nTuje8wkizIZufZFo-MCxISFmDjvdCcuEbbUA2ELZlrUP_ECXRkHio91Gij1tQZndnmnQntqbAVW3Oc8Lqnfh3S0Yphyhmxk2xmlWZEDDUCUIOBKJPywu_h8/s1600/Double+Indemnity)_07.jpg" height="640" width="528" /></a></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-36907265296468015882014-06-12T01:30:00.002-07:002014-06-12T01:36:08.304-07:00BÜTÜN O CAZ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=3968390656566318950" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQojh0eT1rxAyDm6ka_e3mQex1YH2cARvI6w7yC0MavE8E3hjUq1yjptkPE5QxK1r7Zwbl5dtQFSsDpimcEiueBF5MTUgcIrUHtxLcOP1-lJTuZGSdJpX_wrRxLophsTlZChcCIHgu418/s1600/all+that+jazz2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQojh0eT1rxAyDm6ka_e3mQex1YH2cARvI6w7yC0MavE8E3hjUq1yjptkPE5QxK1r7Zwbl5dtQFSsDpimcEiueBF5MTUgcIrUHtxLcOP1-lJTuZGSdJpX_wrRxLophsTlZChcCIHgu418/s1600/all+that+jazz2.jpg" height="428" width="640" /></a></div>
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">ALL THAT JAZZ (1979)</span></b><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>YÖNETMEN: </b>Bob Fosse <b>OYUNCULAR<span lang="EN-US">: </span></b>Roy Scheider, Jessica Lange, Leland Palmer, Ann Reinking, Cliff Gorman, Ben Vereen <b><span lang="EN-US">SENARYO: </span></b><span lang="EN-US">Robert Alan Arthur, Bob Fosse <b>YAPIMCI: </b></span><span lang="EN-US">Robert Alan Arthur (123 dk.)</span> </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Yönetmeninin yarı-otobiyografik özelliklerini taşıyan ama
anlattıklarıyla izleyicisinin hayatla hesaplaşmasına yardımcı olan çok az film
vardır. Bob Fosse’nin “Bütün O Caz”ı (All That Jazz) bunu başarabilen üç-beş filmden
biridir...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span> </span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“All That Jazz” her Bob Fosse filmi gibi zor bir filmdir. Koreograf,
sahne sanatları yönetmeni, oyuncu, yazar ve yönetmen olan Fosse kendi
hayatından da izler taşıyan 1979 tarihli bu filminde öyle bir çatı kurar ki,
film Fellini klasiği “Sekizbuçuk” halinden ve olanca ‘Amerikan müzikali’ ışıltısından
yavaş yavaş çıkıp bir çeşit Ingmar Bergman klasiği “Yedinci Mühür”ün etkisine
ulaşır. Çünkü Fosse’un filminde de bu sefer beyazlar içindeki güzel bir kadında
vücut bulan ‘ölüm’le hesaplaşan bir adam vardır...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><b> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Fosse filminde kendi gibi bir karakteri merkeze yerleştirir.
Joe Gideon bir koreograf ve yönetmendir. Bir türlü bitmek bilmeyen son filminin
kurgusuyla uğraşmaktadır. (Bu film bir şovmenin hikayesini anlatan “Stand up”
adlı filmdir ki bu da Fosse’un önceki filmlerinden “Lenny”i bize
simgelemektedir). </b>Bir yandan da yatırımcıları tarafından büyük beklentilerle
desteklenen bir Broadway müzikalini sahneye koymaya hazırlanmaktadır. Joe’nun
hayatı en başta zevk ve sefa dolu gibi görünen aynı rutinlerin devinimi
gibidir. Vivaldi eşliğinde uyanır, sıcak bir duş, geceden kalmalığını aşmasında
yardımcı olacak bir hazım ilacı, anti-depresan, giyinip kuşandıktan sonra da kendi
kendine söylediği, hep o aynı gaza getirici replik: Şov zamanı dostlar! </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiseEISOBOpSyXFGm8ga9A_UVH1Z89R7ypjBOGItzdSvkjSrGwk1gjtq2gNl6xxGXct_IRVY3otrABZqddcE8qVMKHqkYz8BEh8PPvdio1JCeXItyuo1DYprnjdw7ge8dU2lfQUVuVQ7HA/s1600/all+that+jazz8.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiseEISOBOpSyXFGm8ga9A_UVH1Z89R7ypjBOGItzdSvkjSrGwk1gjtq2gNl6xxGXct_IRVY3otrABZqddcE8qVMKHqkYz8BEh8PPvdio1JCeXItyuo1DYprnjdw7ge8dU2lfQUVuVQ7HA/s1600/all+that+jazz8.jpg" height="428" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Sinemada çizilmiş en başarılı bencil sanatçı portrelerinden biridir Joe Gideon.... </span></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Joe sigara içer, hem de çok... Sürekli aldattığı için
boşanmış ama hâlâ etrafından ayırmadığı eski karısından bir kızı vardır. Ne tam
bir koca ne de çok ilgili bir baba olabilmiştir. Müzikalindeki dansçı kızlarla
sürekli flört eder. Sevgililerine asla sadık kalmaz. Babası gibi bir ‘womanizer’dır.
Hedonisttir, egoisttir ve bencildir. Tüm flörtleri kendi istediği zamanda
bitmelidir. Kibirlidir. Bunu ölüm meleğine güzel bir örnekle anlatır: “Bir
seferinde iki kızla beraber olmuştum. Sabah uyandığımda biri gitmişti. Bir de
not bırakmıştı. ‘Seni artık paylaşmak istemiyorum’ diye... Ama üzülmedim
gururum okşanmıştı” der... Ölüm meleği de (Jessica Lange) tam ona uygun
mizaçta, nüktedan, güzel ve baştan çıkarıcıdır; cevabı da hazırdır: “O notun sana
yazıldığı ne malum!”.</span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> </span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bu örnekten de anlaşıldığı gibi Lange’in son derece sempatik
yorumladığı “ölüm”le bile film boyunca flört eden Joe’nun kendi sonuna doğru takip
ettiği rota, kendisiyle ve hayatla yaşadığı büyük hesaplaşmanın da rotasıdır
aynı zamanda. Fosse’un en büyük başarısı hikaye çizgisi ve yarı-fantastik,
düşsel kurgusuyla algıları açık izleyicinin bu hesaplaşmayı yaşamasını sağlaması.
<b>Joe kendisine yapılan tüm uyarılara rağmen akıntıya kapılmış gibi yaşamaktadır.
En sonunda da kaçamadığı ameliyat masasındaki açık kalp ameliyatı (filmde gayet
net olarak izleniyor bu) filmin kendisini simgeliyor sanki... Fosse çok az
yönetmenin gösterebildiği bir samimiyetle ‘kalbini açıyor’ adeta.</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> <table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNNGMwvnrARjipRNdxsumEDFFMXmhJgVlI-3sWZuPzAokOHammekHbWkmbvg83p8C3IQq_9mwNrMZi-B5lyUTjeFH59tSAJyi4Ije60Ry8Pq-ZP1KkkelBwZ5KQxXm-jY5b30zPl5eDPE/s1600/all+that+jazz3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNNGMwvnrARjipRNdxsumEDFFMXmhJgVlI-3sWZuPzAokOHammekHbWkmbvg83p8C3IQq_9mwNrMZi-B5lyUTjeFH59tSAJyi4Ije60Ry8Pq-ZP1KkkelBwZ5KQxXm-jY5b30zPl5eDPE/s1600/all+that+jazz3.jpg" height="428" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;">Filmin ölüm meleği Jessica Lange...</span></span></span></td></tr>
</tbody></table>
</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<a href="https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=3968390656566318950" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"></a><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Joe Gideon (birçok şeyle birden ilgilenen Fosse gibi) kendi
yeteneklerinin, yaratıcılığının sınırlarını zorlayan bir sanatçıdır.
Dağınıklığı ve hayatını düzenlemekteki sıkıntısı bu zorlamanın bir sonucudur.
Kendisini yeterince ‘yeterli’ görmeyen sanatçı kendisini zorladıkça rahatlayıcı
bir şeylere sarılmak ister. Ancak bu şey kesinlikle bir ‘aile’ olamamaktadır. Sığınılan
şeyler genellikle sigara, alkol, uyuşturucu haplar ve seks oluyordur. Çünkü bu
stresi ve insanın kendiyle olan hırslı mücadelesine tahammül eden bir başka
birini bulabilmek zordur... Joe da bu yüzden bütün duygusal bağlılıklarını
yarıda kesip bir diğerine atlamak zorundadır. Çünkü duygusal bağ kurduğu zaman
bazı şeyleri yapamamaktan korkuyordur. </span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Hastane odasında onu ziyarete gelen komedyen dostu ona “Sende
derin bir muhafazakarlık korkusu var”, “ağır bir sıradan olma korkusu” var gibi
cümleler kurar. Joe bunların hiçbirine inanmaz. Bunlar onun yüzeydeki
korkularıdır sadece. En altta ‘yaşamı kaçırma’ korkusu vardır halbuki.
Herşeyden bir diş alma arzusu, hiçbirşeyden yeterli tatmini alamama sonucunu
doğurur... İşte Joe’nun en büyük sıkıntısı budur. </b>Bu yüzden ölümü ikna edip
yaşamaya devam etmek ister. Ama çok geçmeden bunun, içinde olduğu yaşamda zaten
hiçbir zaman mümkün olamayacağını anlayacaktır... Kızı ve sevgilisi ise onu
hayata bağlamak için elinden geleni yaparlar. Ama Joe’nun bunlara karşılık
verecek bir ‘duygu’su yoktur. Daha doğrusu vardır ama yetersizdir. Bunu
geliştirecek zamanı vermemiştir kendisine... </span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Filmde sık sık yenilenen ‘beş aşamalı ölüm süreci’ onun için
de gerçekleşiyordur sırayla... Bir insanın ölüm süreci beş aşamada gerçekleşir:
öfke, inkar, pazarlık, depresyon ve kabullenme... Hepsi Joe’nun başına gelir.
Ve Joe kendi ölümünü de sunuculuğunu zamanın şöhretli şovmenlerinden Ben
Vereen’ın bir şovuna çevirir zihninde. Bu şovda seyirciler Joe’nun hayatında
yer edinen herkestir. Joe ve Ben Vereen beraber Everly Brothers’ın “Bye Bye
Love” şarkısını “Bye Bye Life” olarak değiştirerek neşe içinde söylerler. Film
boyunca neredeyse hiç durmaksızın arkadan süregiden müziklerin en sonuncusudur bu
ve kaçınılmaz son geldiğinde büyük sessizlik kaplar ortalığı... “Bütün O Caz”
sonunda yerini büyük bir sessizliğe bırakacaktır illa ki. <br /><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=3968390656566318950" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"></a></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgReVNCjls8kF6T-fvY7CGiEQxFPVij1DsPyPz2G6y8EwbmQSph2mpqAUXaGVEk_-oj1A6IKFUD4pIZjAvmh8oy9WV2MmByalKrpxkWjs2FEWD2yNleoTF1nP4SOIaT8AT2YdUWwlXGT-8/s1600/all+that+jazz1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgReVNCjls8kF6T-fvY7CGiEQxFPVij1DsPyPz2G6y8EwbmQSph2mpqAUXaGVEk_-oj1A6IKFUD4pIZjAvmh8oy9WV2MmByalKrpxkWjs2FEWD2yNleoTF1nP4SOIaT8AT2YdUWwlXGT-8/s1600/all+that+jazz1.jpg" height="396" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Filmin müzikal altyapısı da koreografileri de dikkat çekici güzellikte...</span></span></span></td></tr>
</tbody></table>
</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Fosse’un bu büyük filmi sadece bir adamın ölüme giderken kendisiyle
girdiği hesaplaşmayı görkemli bir müzikal film kimliğiyle anlatmıyor. Şov
dünyasının iki yüzlülüğü ve samimiyetsizliğine de sık sık vurgu yaparken
‘yaratıcı’nın da kaybolmuşluğunun, yalnızlığının nasıl da mümkün olabileceğini
gözler önüne seriyor. Çünkü bir sahnede Joe’nun ölmesinin müzikalin
yatırımcılarına kâr getireceğini görüyoruz, Ben Vereen’in şovuna çağırdığı
kişileri hep aynı sıfatlarla ve sahtekarlıkla takdim etmesi (Beyaz Şov?),
Joe’nun filmiyle ilgili yaşadığı sorunu ancak filmini yeren bir eleştirmenin
anlayabilmesi gibi güzel detaylarla süslü bir film bu. </span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
<span style="font-size: 12pt;"><b>Ama en acayip olan şey Roy Scheider’in kariyerinin en iyi filminde bir
süperstar oyuncu gibi görünmesi. Scheider hayli favorisi olduğu ‘Erkek Oyuncu’
Oscar’ını “Kramer Kramer’e Karşı”daki performansıyla aday olan Dustin Hoffman’a
kaptırmıştı... </b>Aldığı dört Oscar ödülünü (Müzik, Kostüm, Kurgu, Sanat yönetimi)
sonuna kadar hak eden film, çoğu özelliğiyle Fosse’un diğer Oscar’lı filmi
“Cabaret”den daha ‘dolu’ bir filmdir aslında...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdr5FCcJ73Hwi4ucUc0jcUmtYk7JVpbjyQ6Kt3oCndcfWazhDBgU28PwBMOkFgg8QVdpyrnacTtTYu21fVKHAm9AvF6LODzjrN5aqZirMdN7-HlPd0C7lStvug2vTdxdbDYUZWD0QnBBs/s1600/all+that+jazz7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdr5FCcJ73Hwi4ucUc0jcUmtYk7JVpbjyQ6Kt3oCndcfWazhDBgU28PwBMOkFgg8QVdpyrnacTtTYu21fVKHAm9AvF6LODzjrN5aqZirMdN7-HlPd0C7lStvug2vTdxdbDYUZWD0QnBBs/s1600/all+that+jazz7.jpg" height="428" width="640" /></a></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-73007498357427640502014-04-03T11:20:00.000-07:002014-04-03T11:32:06.537-07:00AŞKTAN DA ÜSTÜN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixeuVeOVCmr0f3xQpIaUi0tDapu2HXkK9WKQrD7RlVh-SkDikZhcIs7WFphDxVmjL1jbg9Y7KEUT9tTEYYrUOEVr7TkNY5Uk2kapRA3rGJaJdZPgsRX3E5MF-myGvd69Ej578Rw2TNJVw/s1600/notorious_ana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixeuVeOVCmr0f3xQpIaUi0tDapu2HXkK9WKQrD7RlVh-SkDikZhcIs7WFphDxVmjL1jbg9Y7KEUT9tTEYYrUOEVr7TkNY5Uk2kapRA3rGJaJdZPgsRX3E5MF-myGvd69Ej578Rw2TNJVw/s1600/notorious_ana.jpg" height="512" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;"><b>NOTORIOUS (1946)</b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;"><b>YÖNETMEN: </b>Alfred Hitchcock <b>OYUNCULAR<span lang="EN-US">: </span></b>Cary Grant, Ingrid Bergman, Claude Rains, Louis Calhern, Leopoldine Konstantin, Reinhold Schünzel <b><span lang="EN-US">SENARYO: </span></b><span lang="EN-US">Ben Hecht <b>YAPIMCI: </b></span><span lang="EN-US">RKO Radio Pictures (101 dk.)</span></span></div>
<span style="font-size: small;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Alfred Hitchcock’un en iyi filmlerinden biri olan “Aşktan da
Üstün” (Notorious) şaşırtmacalı casus hikayesinin dekorunda güçlü bir aşk
hikayesi anlatmakta. Hitchcock’un dahiyane manevraları ise filmi bugün hâlâ
taptaze tutmaktadır...</span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;"> </span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Alfred Hitchock ustanın Hollywood yapımı “Öldüren Hatıralar”
(Spellbound) filminin ticari başarısı sayesinde efsanevi yapımcı David O. Selznick ile
yola çıkıp onsuz bitirdiği (hatta Selznick’in Hitchcock’u yarı yolda
bırakmasının daha hayırlı olduğu söylenir) filmi “Aşktan da Üstün”, sinema
tarihinin en ‘gerilimli’ romantik filmlerinden biridir kuşkusuz.</span>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Tam türkçeleştirilirse ‘adı çıkmış, dile düşmüş’ olarak
çevirebileceğimiz “Notorious”a “Aşktan da Üstün” adının uygun görülmesinin bir
sebebi var tabi ki... Vatan haini olarak hüküm giyen bir adamın kendisini
alkole ve eğlenceye vermiş kızı Alicia’yı tehlikeli bir göreve davet eden hükümet
ajanı Devlin’in ona duyduğu ama bir türlü itiraf edemediği yoğun aşkı anlatıyor
bu isim... </span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBYMiqCFMwGc5LPcJteuZfyng0hkie4_y587y8qlYFCWYuiyAjaHW1sAxoVILeeXDlUNu0nQxR4JuNY4ENNGX57kMuLXzH_kDfgGQepzfaOP5p0xAHmSwGT9WqJW0pd1kjLXBomr60PWw/s1600/notorious_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBYMiqCFMwGc5LPcJteuZfyng0hkie4_y587y8qlYFCWYuiyAjaHW1sAxoVILeeXDlUNu0nQxR4JuNY4ENNGX57kMuLXzH_kDfgGQepzfaOP5p0xAHmSwGT9WqJW0pd1kjLXBomr60PWw/s1600/notorious_1.jpg" height="436" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Devlin, Alicia ile bir ev partisinde tanışıyor ve Alicia’nın
sarhoşluğu sayesinde ilginç bir gece geçiriyorlar. Hükümet, ajan Devlin’i
Alicia’yı babasının eski bir arkadaşı olan Nazi işadamı Alexander Sebastian’ı
yakalamalarına yardımcı olması için ikna etmek üzere görevlendirmiştir. Devlin
bu güzel kadına daha ilk tanıştığı gece aşık olur aslında. Babasıyla ilgili
gerçeği öğrendiği zaman onunla olan bağlarını koparmış olan Alicia da bu
teklifi, biraz da Devlin’den hoşlandığı için, kabul eder.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Filmin bundan sonrası Rio’da geçer... Alicia, Sebastian’ın
karşısına çıkmaya hazırlanması sırasında Devlin ile iyice yakınlaşırlar. Aşkları
tam kıvamına gelecekken Devlin sevdiği kadını bilgi toplaması için düşmana
yollamak zorunda kalır... Aynı kadına aşık iki erkeğin arasında geçen bu soğuk
savaştaki ajan hikayesi aslında aşkını dile getirmekten çekinen bir adamla
sevdiği kadın arasında yaşananlara gerilimli bir fon oluşturur.<b> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;"><b>Hitchcock filmografisine şöyle üstten bir bakınca 1946
yapımı “Aşktan da Üstün”ü üstadın kusursuz filmlerinin başlangıç filmi olarak
tanımlamanız mümkünleşiyor. Hitchcock bu eşsiz romantizm anlarını içinde
barındıran filminde sinema sanatının temellerine yerleştirdiği MacGuffin
kavramını da ustalıkla kullanıyor.</b> </span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Aslında hikayenin içinde gerçek bir öneme
sahip olmayan ama öyleymiş gibi gözüken ve hikayenin başlangıç noktasına katkı
veren nesne ya da detaya kısaca MacGuffin adını takan Hitchcock, bu senaryo
oyununu en net haliyle ilk kez “39. Basamak”ta (The 39th Steps) kullanmıştı.
“Sapık” (Psycho) filmindeki ‘40 bin dolar’ gibi, bu filmde de öykünün
merkezinde duran ama hikayenin kendisinin bile pek önemsemediği, atom bombası
yapımında kullanılmaları için şarap şişeleri içinde saklanan uranyum tozları Hitchcock’un “Aşktan da
Üstün”de kullandığı MacGuffin’idir... Ancak bu öyle güçlü bir MacGuffin’dir ki,
‘kandırmacası’ filmden çıkıp gerçek hayata da taşmış ve Hitchcock’un bu atom
bombası-uranyum ilişkisine dair öngörüsü FBI’ın onu 3 ay takibe almasına neden
olmuş...</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNyFhHUJxEiwoPU41ZAa9YluWmMRjAmBAs7WGVX4nAArgU_GpgPE9etoPuKh2SmabmxXGSbf1JX46nb2ta-WD5Zj1hjchk6GdYHXR4cNz8STYbkTF26nd8RWlcXFZ31GH3UwT4cVdeiB0/s1600/notorious_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNyFhHUJxEiwoPU41ZAa9YluWmMRjAmBAs7WGVX4nAArgU_GpgPE9etoPuKh2SmabmxXGSbf1JX46nb2ta-WD5Zj1hjchk6GdYHXR4cNz8STYbkTF26nd8RWlcXFZ31GH3UwT4cVdeiB0/s1600/notorious_3.jpg" height="482" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Sebastian ile evlenmek zorunda kalan Alicia ve onu görevi
uğruna başka bir adamla paylaşmak durumdaki Devlin, aranan delili Sebastian’ın
şarap mahzeninde bulurlar... Ancak Sebastian ve ondan daha da uyanık olan
annesi (korkunç ve etkili bir performans çıkaran Leopoldine Konstantin) hiç de
öyle kolay lokma olacak düşmanlar değillerdir... </span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">Hitchcock’un sinemasının en güzel işleyen özelliklerinden
bir tanesi kuşkusuz kimi nesneleri hikayesindeki konumlandırma becerisi ve
bunlar üzerinden gerilim yaratmaktaki yetkinliği... “Aşktan Da Üstün” bu
anlamda en zengin filmlerinden biridir... Şarap şişeleri üzerinde yarattığı
gerilim yetmezmiş gibi mahzenin kapısının anahtarı üzerinden de ciddi bir
tansiyon yaratır üstat. <b>Nitekim üst kattan salona genel plandan bakan kameranın
yavaş yavaş, hiç kesmeden aşağı inip Alicia’nın Sebastian’ın anahtarlığından
gizlice aşırdığı mahzen anahtarını sımsıkı sakladığı avucunda bulduğu plan
bugün bile izleyicisinin zevkten dört köşe olmasını sağlayabilecek güçtedir.</b></span> </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0TOY8owR9yrtjcTf8DFTxoCK1vYKUPDkWpeaI6hd0Ag6vYuerfKf2Qfx5Scx4mIkJCSt6JDS9_vadt8yEQTo_EAMAE9Eh7rW5cjQ2ZWRLYVtYh_scRoVshTvEd4SRFEwPKM8p0fMozLU/s1600/noto_mix.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0TOY8owR9yrtjcTf8DFTxoCK1vYKUPDkWpeaI6hd0Ag6vYuerfKf2Qfx5Scx4mIkJCSt6JDS9_vadt8yEQTo_EAMAE9Eh7rW5cjQ2ZWRLYVtYh_scRoVshTvEd4SRFEwPKM8p0fMozLU/s1600/noto_mix.jpg" height="587" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Filmdeki muhteşem plan-sekansın set fotoğrafları... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Aynı şekilde Sebastian ve annesinin Alicia üzerine kurduğu
‘yavaş ölüm’ planında kullandıkları siyanürlü kahve fincanları da filmin en
önemli gerilim unsurlarından biri olarak yer almakta. Sonraki filmlerinden de
anlaşılacağı üzere Hitchcock özellikle de bu filmiyle tansiyon yaratmak üzerine
ihtisas yapmaya başlamış... Nitekim üstat hiçbir aksiyon unsuru
barındırmamasına rağmen çok gergin ve heyecanlı, müthiş bir finalle bağlıyor
filmini... Zaman zaman Alicia’nın bakış açısı haline gelen kamera, Hitchcock’un
neredeyse hiçbir filminde olmadığı kadar ‘kadın tarafı’ndadır bu kez... <b>Filmin
aynı kadına aşık olan iki erkek temasına rağmen kadının duyarlılığına önem
veren ve onun kahramanlık yapmasına olanak sağlayan teması ise onu dönemin
benzer ana akım filmlerinden farklılaştırıyor.</b> </span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Bunu sadece tek bir sahneden bile anlamak mümkün...
Alicia’nın rapor vermek için ajanlarla dolu odada oturduğu sahnede kameranın
onun söylediklerine (‘Sebastian benimle evlenmek istiyor’) odaklanması, Devlin
dışındaki diğer ajanların sadece seslerini verip onları bize hiç göstermemesi,
Hitchcock’un filmin çiftine diğer herşeyden daha fazla önem vermesinin de bir
göstergesi...</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">Gelgelelim Sebastian’ın onu canlandıran Claude Rains’in dengeli
performansının da etkisiyle tümüyle nefret edilen bir ‘düşman’ olmaması da
“Aşktan da Üstün”ün artı hanesine yazılabilir bir başka özelliği... <b>Nitekim
Sebastian, Devlin’den daha yakışıklı değildir tabi ki ama –en azından bir yere
kadar- aşkı konusunda ondan daha samimidir. Devlin’in aşkı ise tipik bir ‘aşkını
söylemekten imtina eden erkek’ tavrıdır. Aslında bunun sebebini kendisi de bir
sahnede dolaylı olarak açıklar: “Kadınlardan hep korkmuşumdur”. </b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsBLzaPqHvI3UC7hxybzTpwltRUrDVSQZyfdo3Be3sgfv_5fJxkudbXBTdueO3WGEljjRdZdQNBqhFD8rPP4vrMfejQd9gEx09dksTdUTWARRDiwR_9v-Xnjuv5pK8XCp63hxeGUS3RGI/s1600/notorious3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsBLzaPqHvI3UC7hxybzTpwltRUrDVSQZyfdo3Be3sgfv_5fJxkudbXBTdueO3WGEljjRdZdQNBqhFD8rPP4vrMfejQd9gEx09dksTdUTWARRDiwR_9v-Xnjuv5pK8XCp63hxeGUS3RGI/s1600/notorious3.jpg" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;">“Casablanca”, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” (For Whom The Bell
Tolls) ve “Öldüren Hatıralar”ın hemen arkasından gelen “Aşktan da Üstün”deki
performansı ve doruktaki güzelliğinin etkisiyle Ingrid Bergman filmin
kesinlikle en büyük yıldızı. Bergman’ın en güzel göründüğü filmlerinden biri
olan “Aşktan da Üstün”, Cary Grant’ın da filmografisinin ‘özel’ filmlerinden
biridir. Oyuncu her ne kadar filmin baş erkek karakteri olsa da kendisine
açılan dar alanda pürüzsüz bir performans sergilemiş...<b> </b></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;"><b>Hollywood’un altın çağının usta senaristlerinden Ben Hecht (Bazıları
Sıcak Sever, Yaralı Yüz, His Girl Friday...) imzalı senaryosuyla da takdir
edilmesi gereken “Aşktan da Üstün”ün hâlâ en iyi Hitchcock filmi olduğunu
düşünen pek çok sayıda sinemasever bulunmakta... Meraklısına son bir not: John
Woo’nun çektiği “Görevimiz Tehlike II”, “Aşktan da Üstün”ün hikayesinin
neredeyse birebir taklididir...</b></span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-size: small;"><b>Video: </b>"Aşktan da Üstün" (Notorious) filmininkiler de dahil Hitchcock filmlerindeki merdiven basamaklarının yarattığı gerilim üzerine güzel bir kolaj... </span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: 12pt;"> </span><b><span style="font-size: 12pt;"><br /></span></b></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/X3BUZBnDS74?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-36158174914577013012014-01-21T07:45:00.001-08:002014-01-21T07:46:13.554-08:00OYUNCAK HİKAYESİ 3<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh28thxKcjFkYP3ltMy-XIG-Y2mfRsBS9Po2SoMqWZ552jX0f4BNaVcYLs95uO7CeLRAfCZDPtq5fIecK2iamgW15U-ftvMsiT7xrVMDYdtnziQhpSGVBuiGMAl1HI_wc7S52Gkn6KIJHQ/s1600/toy_ana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh28thxKcjFkYP3ltMy-XIG-Y2mfRsBS9Po2SoMqWZ552jX0f4BNaVcYLs95uO7CeLRAfCZDPtq5fIecK2iamgW15U-ftvMsiT7xrVMDYdtnziQhpSGVBuiGMAl1HI_wc7S52Gkn6KIJHQ/s1600/toy_ana.jpg" height="358" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">TOY STORY 3</b><span lang="EN-US"></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>YÖNETMEN: </b><span style="mso-ansi-language: TR;">Lee Unkrich</span>
<b><span lang="EN-US">SESLENDİRENLER: </span></b><span style="mso-ansi-language: TR;">Tom Hanks, Tim Allen, Joan Cusack, Ned Beatty, Michael Keaton</span> <b><span lang="EN-US">SENARYO: </span></b><span lang="EN-US" style="mso-bidi-font-weight: bold;">Michael Arndt (John Lasseter,
Andrew Stanton, Lee Unkrich'in de katkılarıyla) <b>YAPIMCI: </b></span><span lang="EN-US">Walt Disney ve Pixar Animation (103 dk.) </span><span lang="EN-US"></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Komedi, korku, gerilim,
hüzün ve eğlence... Seyircisinin bütün duygularına seslenen buluşlarla dolu,
animasyon sinemanın zirvelerinden biri, Pixar’ın en güçlü senaryosu ve kuşkusuz
en iyi filmidir “Oyuncak Hikayesi 3”... Hatta senaryosu o kadar güçlüdür ki
2011 Akademi Ödüllerinde “En İyi Uyarlama Senaryo” dalında aday gösterilmesine
de hiç şaşırmadık...</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="mso-spacerun: yes;"></span></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Şüphesiz, animasyon
sinemanın sınırlarını alabildiğine genişleten Pixar’a ve onların biricik ilk
göz ağrıları “Oyuncak Hikayesi”ne çok şey borçluyuz. Eğer Pixar ve “Oyuncak
Hikayesi” olmasa animasyon sineması büyük olasılıkla geleneksel Disney filmleriyle
“Aslan Kral” (The Lion King) çizgisinde bir 5-10 yıl daha stabil bir şekilde
yoluna devam edecekti... Tabi ki o filmleri kötülüyor değiliz ama Pixar’ın giderek
olgunlaşan örnekleri karşımıza çıktıkça bu gelişmeden ne kadar memnun
olduğumuzu anlıyoruz.</span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6upbm4p5wqdHMhKqoCA1aGjGSjA_W4-P8xC_P6u8HRGTVsGkRMPUNP4Z4ghKg7ZXMp0U9Gai64jZaPqJzEpRMQeWfdIuzNbvYlr0ZUUL7bDSBZSLIB8FX6wBH0_I4v5URVTnK0LZSyyM/s1600/1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6upbm4p5wqdHMhKqoCA1aGjGSjA_W4-P8xC_P6u8HRGTVsGkRMPUNP4Z4ghKg7ZXMp0U9Gai64jZaPqJzEpRMQeWfdIuzNbvYlr0ZUUL7bDSBZSLIB8FX6wBH0_I4v5URVTnK0LZSyyM/s1600/1.jpg" height="425" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]-->
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Oyuncak Hikayesi kahramanlarının
“Büyük Kaçış”ı II: Dünya Savaşı sırasında geçen esir kamplarından kaçış filmlerini hatırlatıyor... </span></span></span></b></div>
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Şimdi burada bütün Pixar
filmlerinden bahsetmenin pek bir alemi yok. Ama kısaca şunu söylemek lazım;
John Lasseter’ın ‘Amerikan rüyası’ kokan başarı hikayesiyle (başka bir ilginç
yazı konusu bu) başlayan ve Brad Bird, Andrew Stanton, Pete Docter gibi
olağanüstü animasyon yönetmenlerini kazandıran; büyük Japon üstat Hayao
Miyazaki’nin kıymetini bilip ona ABD’de bile (!) saygı duyduran Pixar Animasyon
Stüdyoları endüstrinin en değerli mücevherlerinden biri.</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Sen gel, 15 yıl önceki,
kendi alanında devrimci özellikler taşıyan çok parlak bir filmin, ikinci
filminden on yıl sonra, sektörü adeta uzaya fırlatan bu 10 yıllık zamanın
sonunda, en ufak bir yaşlanma emaresi göstermeyen bir devam filmi yarat! Ama ne
devam filmi...</span></span></b></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Pixar filmlerinin
teknolojileri ve fikirleri hiçbir zaman tartışılmadı. Önümüze gelen her film
dahice üretilmiş fikirlere sahipti ve sempatik çizgiler, karakterler ve
mizansenlerle, her filmde müthiş detay zenginlikleriyle çıktılar karşımıza.
Pixar’ın filmlerinin eleştirilecek tek özellikleri adeta nazar boncukları gibi filmlerde
asılı duran ‘olay örgülerindeki basit çözümler’di. Bu konuda en az tökezleyen
film olan “İnanılmaz Aile”den beri, yüksek teknolojili, sevimli ve güzel Pixar
filmleri izledik. Ama yine de içimizde minik şüpheler oluşturan ‘parlak fikirlere
yakışmayan kolaycı çözümler’i hep görmezden geldik.</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">“Oyuncak Hikayesi”
filmlerinin ise böyle sorunları hiç olmadı. Bir çocuğun oynamadığı zamanlarda
oyuncakların kendilerine ait yaşantılarının olması fikri o kadar güzel ve
ticari başarısı o kadar garanti ki, en beceriksiz senarist bile belli bir
seviyenin altında bir senaryo çıkaramazdı sanki.</span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguIIcZVV191QsM8DG09DiZi9_G50zFB9DKa8-RG7pECGmhT9j6bLNjahyphenhyphenMhkOmMXG4vM5In5VsAVSjCCapPEODEU8ASyCewQ6u3bmBMa2A4ihaFzZRZPgt4SHx1OhbUN7udVDjD0MjzI4/s1600/2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguIIcZVV191QsM8DG09DiZi9_G50zFB9DKa8-RG7pECGmhT9j6bLNjahyphenhyphenMhkOmMXG4vM5In5VsAVSjCCapPEODEU8ASyCewQ6u3bmBMa2A4ihaFzZRZPgt4SHx1OhbUN7udVDjD0MjzI4/s1600/2.jpg" height="426" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]-->
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="mso-ansi-language: TR;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="color: #cc0000;">Senaryonun beklenenin
tersine Barbie’ye kişilik katıp Ken’i karikatürleştirmesi üstelik mizahını da
onun yer yer flulaşan cinselliği üzerine kurması şaşırtıcı bir hamle... </span></span></span></b><span style="mso-spacerun: yes;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> </span></span> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Sözkonusu oyuncak
kahramanlarımız özenle yaratılmışlar. Herbiri bir şeyin temsilcisi aslında ve tasarımlarına
uygun davranışlarda bulunuyorlar. Andy’nin oyuncakları arasında ‘eski’yi temsil
eden kovboy Woody ile ‘yeni’yi temsilen oyuncaklara katılan Uzay Polisi Buzz
Işıkyılı’nın sürtüşmesini ilk filmde sundular. İkinci film Woody’nin kayboluşu
ve diğer oyuncak dostlarının onu ‘kötü’ koleksiyoncudan kurtarmasını
dolayısıyla ‘eski’ye sahip çıkılmasını anlattı. Bu iki filmde de son derece
eğlenceli farklı modeldeki oyuncaklardan oluşan yan karakterler, oyuncak
kıymeti bilmeyen çocuk gibi tehditler ve yaratıcı öykü hamleleri oluşturulmuştu.
</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>Üçüncü film ise
neresinden bakarsanız bakın, şaşırtıcı derecede hepsinden daha zengin bir
içerik sunuyor bize. Bir defa yaratıcıları aradan geçen 10 seneyi hikayeye son
derece makul bir şekilde yedirmişler.</b> Andy’nin 10 yıl sonra üniversiteye gitmek
için evden ayrılışını ve dolayısıyla oyuncaklarını geride bırakma sürecini
kullanması seri için müthiş bir buluş. Olay örgüsünün çatısı oyuncakların artık
hiçbir çocuğu mutlu edemeyecekleri kaygısı üzerine kurulu. Aralarından hikayeye
katkısı bulunamayacak olanlar ayıklanmış, yedi ana karaktere inilmiş. Andy’nin
büyümesi gibi, kitle iletişim bombardımanı altında büyüyen yeni nesil
çocukların da zeka yaşlarının önde gitmesi gerçeğini gözardı etmeden zeki
hamleler yapılmış. Barbie-Ken ikilisinin hikayedeki konumlandırılışı, koyboy
kız Jessie ile Buzz arasında küçük kurlaşmalarla başlatılan yakınlık mesela... </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Ama bunlar değil sadece,
bir zeki hamle de hikayenin bir noktasından sonra hapishane ya da esir kampı firarlarını
ele alan filmlerin klişeleriyle oynandığı bir kreşe taşınmasıyla gerçekleşmiş.
İyi gibi görünen kötü oyuncaklar Yumuş ayı ve sadık yardımcısı korkunç Koca
Bebek filmin korku temalarına da müthiş katkılar sağlayan tekinsiz karakterler
olmuşlar. Onların üzgün oyuncak palyaço (gülmemek imkansız!) tarafından
anlatılan hikayesi de adeta bir kısa film gibi ele alınarak işlenmiş. Özellikle
kreşte yaşanan sahneler hızlı bir ritm ve eğlence anlayışıyla
gerçekleştirilmiş. </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIwZ42tlaC1NbccZUCo99pTqqMLykx1iDI0zWUzKIXnnILx_Xh9w5rMcCDMnAswkC7u4kQPk_pR5laYS19PRvY7iRx_UsSxswRLYR8AeihEk3HxHTOkrVovzdIxTg8hfg_d0BZez5BWso/s1600/3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIwZ42tlaC1NbccZUCo99pTqqMLykx1iDI0zWUzKIXnnILx_Xh9w5rMcCDMnAswkC7u4kQPk_pR5laYS19PRvY7iRx_UsSxswRLYR8AeihEk3HxHTOkrVovzdIxTg8hfg_d0BZez5BWso/s1600/3.jpg" height="360" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]-->
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><b>Ölüme yapılan bir yolculuk..
Filmin zirve sahnesi müziğiyle, duygusuyla ve heyecanıyla o kadar güçlü ki... Bütün
karakterlerin el ele tutaşarak ateşe doğru ilerledikleri sahne... Ancak
“Terminatör” filmlerinde rastlanacak bir tansiyona sahip.</b></span></span></span></div>
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Tabi ki hikayenin özünde
yer alan ‘eski’ değerlerin ‘yeni’ olanlarla uyumu/uyumsuzluğu teması bu filmde
de var. Nitekim Woody her ne olursa olsun asla Andy’den başka bir çocuğun
oyuncağı olmak istemiyor en başta. Bu fikrinin değişmesi için bir orta yol
bulunmak zorunda. Film de zaten bunun filmi. Ama artı olarak; buna bir de
büyüyen çocuğun psikolojisini eklemişler ki sanırım yetişkin izleyiciyi
kalbinden vuran asıl mesele tam da bu... <b>Artık oyuncaklarına veda eden, gerçek
hayata atılan çocuğun (Andy’nin) ve bir noktadan sonra ‘geride bırakılan
çocukluk’un hüznünü yansıtan enfes final, çocuk izleyiciler için pek de anlamlı
olmayacaktır belki ama biz büyükler için çok şey ifade ediyor. </b></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Woody’nin artık yeni
evindeki arkadaşlarından biri de Miyazaki’nin Totoro’su bu arada... Ne kadar
güzel, küçük bir detay...</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">3D Teknolojisi ise filmi
daha parlak hale getiriyor getirmesine ama 2D versiyonuyla da izlediğinizde
hikayeden daha az etkileniyor değilsiniz. Türkçe dublajında Haluk Bilginer ve
Mehmet Ali Erbil zaman zaman aranıyor ama kulağınız orijinal seslere alışmışsa
böyle bir sorununuz yok. </span></span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-89730523969848040402013-10-26T08:56:00.002-07:002013-10-26T08:56:25.212-07:00DÜNYANIN KADERİ<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6GQWEn-1tFWVYqyli47dALXylqAGog7GhhNpeAPXjwgYcQoGS82GFR2txOYYabv_1Lp85g9zLTnJDblrQW66STOWffTa53TRyTvv7akCQa2xsnA5EuD81ZS1HBEhpwIgW01WfoE0jo7I/s1600/china_ana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="420" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6GQWEn-1tFWVYqyli47dALXylqAGog7GhhNpeAPXjwgYcQoGS82GFR2txOYYabv_1Lp85g9zLTnJDblrQW66STOWffTa53TRyTvv7akCQa2xsnA5EuD81ZS1HBEhpwIgW01WfoE0jo7I/s640/china_ana.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">THE CHINA SYNDROME</b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>YÖNETMEN: </b>James Bridges<b> OYUNCULAR: </b>Jane Fonda, Jack
Lemmon, Michael Douglas, Scott Brady, James Hampton, Peter Donat, Wilford
Brimley <b><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>SENARYO: </b><span style="mso-bidi-font-weight: bold;">Mike Gray, T.S. Cook ve James Bridges<b>
YAPIMCI: </b></span>Michael Douglas (122 dk.) </span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Deprem kuşağındaki Türkiye’de nükleer santral yapmak
isteyenler, protest mesajı ve kusursuza yakın senaryosuyla tam da 70’lere
yakışan bir film olan “The China Syndrome”u bir izleseler keşke. Acaba
“Dünyanın Kaderi”yle ilgili endişe duyarlar mıydı?</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bakmayın bugünkü Türkiye’nin bazı büyük (!) sanatçılarına, asıl
sanatçı dediğiniz her zaman ‘protest’ olmalı... Apolitik olmakla övünmemeli.<b>
Özellikle diğer sanat dallarındansa, daha büyük kitlelere ulaşabilen sinema ve
müzik sanatçıları, yanlış olduğunu düşündüğü her uygulamaya, yanlışa ve baskıya
tepki vermeli, insanlığın yanında olmalı... Sinema ve müzik tarihi bunun şanlı
örnekleriyle dolu... </b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bunlardan en önemlilerinden bir tanesinin James Bridges’ın yönetmenliğini
yaptığı “Dünyanın Kaderi” (The China Syndrome) filmi olduğunu rahatça
söyleyebiliriz. Yapım yılı olan 1979 yılı kritik bir zamanın yılıdır aslında.
Reagan öncesi Amerika; “Dirty Harry”ler, “French Connection”lar kol gezmiş...
Sağın önlenemez yükselişi ve Vietnam, Watergate, işsizlik, artan gelecek kaygıları...
Amerikan halkının endişelerini perdede temsil eden “Alien”, “Halloween” gibi
korku serilerinin başlangıç yaptığı yıl; “Kıyamet” (Apocalypse Now) ve “Mad
Max” gibi insanlığın gidişatı için endişe duyan karanlık ruhlu filmlerin yapım
yılı... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> <table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRmdyhzS16EV4tRbZlEm_sisafqQYPf4Ldsv4b0phSOwTNKmkIAkrrT9_k9N43MRwQH26lU2cpmO5rT_stUSQGARjb5ONFUo_oaGd-iWgRAdV3m-cgqEDAc_EVyOGN4U9_4FHrcG_Lc64/s1600/china_11.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="403" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRmdyhzS16EV4tRbZlEm_sisafqQYPf4Ldsv4b0phSOwTNKmkIAkrrT9_k9N43MRwQH26lU2cpmO5rT_stUSQGARjb5ONFUo_oaGd-iWgRAdV3m-cgqEDAc_EVyOGN4U9_4FHrcG_Lc64/s640/china_11.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><span style="background-color: white;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="font-size: small;">"Dünyanın Kaderi" Hollywood'dan çıkmış en iyi protest fil<span></span>mlerden biridir... </span></span></b></span></span></td></tr>
</tbody></table>
</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Dünyanın Kaderi” böyle bir sinema ortamında birşeyleri
değiştirmeyi, insanlara ‘uyarı’ göndermeyi amaçlayan filmlerden biri... Gösterime
girdiği senenin en çok izlenen filmlerinden biri olması ise düşündürücü.
1970’lerde giderek yaygınlaşan ama ‘içerde’ yaşanıp da pek de gün yüzü
göremeyen radyoaktif kazaların yavaş yavaş dışarı sızdığı nükleer santrallerle
ilgili ciddi bir film yapılmamıştı henüz. 1974’de bir nükleer santralde
çalışırken radyoaktif sızıntıya maruz kalan Karen Silkwood’un esrarengiz ölümü
(83’de filmi yapıldı), 1975’de Boston’da yaşanan bir reaktör kazası, sonunda,
1976’da yazılan bir senaryoya ilham kaynaklığı yapmış. </span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>“Guguk Kuşu”yla ilk kez yapımcılığa soyunan Michael
Douglas’ın yapımcılığını yaptığı ikinci filmi olan “Dünyanın Kaderi”, nükleer
enerji endüstrisinin arka planında yer alan kapitalist çıkarcılığın şekillendirdiği,
insan hayatını hiçe sayan iktidar yapısını son derece insani bir hikayeyle ve
70’lere has bir kuşkuculukla ele alıyor. </b>Filmin anlatısı olaya tamamen yabancı ya
da ilgisiz olanlar için bile çekici bir yapıda kurulmuş. Görevi sadece eğlencelik
haberleri sunmak olan muhabir bir genç kadın Kimberly ile aktivist ve acar bir
kameraman arkadaşı Richard, birlikte rutin bir haber yapmak için bir nükleer
santrale giderler. Santralin halkla ilişkiler müdürü onlara (dolayısıyla da
seyirciye) nükleer reaktörün çalışma prensibini üç cümlede özetler. </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZnmgsCdDJ996hGW43zrIm1FnmtN1s0j3FZZ2eCkwMdVdKONVfH-smSXd91jHD-pyvz_NXzbDXMCK-7HszxCZXUgjecu7AQXaePzTn5_SBbxM2Vdq3K_oATDzT-JcomySUeRQju1pS-RE/s1600/china_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="410" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZnmgsCdDJ996hGW43zrIm1FnmtN1s0j3FZZ2eCkwMdVdKONVfH-smSXd91jHD-pyvz_NXzbDXMCK-7HszxCZXUgjecu7AQXaePzTn5_SBbxM2Vdq3K_oATDzT-JcomySUeRQju1pS-RE/s640/china_3.jpg" width="640" /></a></span></span></b></span></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Film, Jane Fonda'nın da kariyerinin en iyi performanslarından birini barındırır... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Haberciler tesisi gezerken reaktörün kontrol odasında küçük
ama çok önemli bir kriz (filme adını veren 'Çin Sendromu' da yaşanan bu teknik soruna verilen ad) yaşanır. Richard yasak olmasına rağmen oradaki mühendislerin
paniğini kamerasıyla gizlice kaydeder. Görüntüler ‘büyük şirket’in de
baskısıyla kanalın yayın akışına giremez, sansürlenir. Kimberly sisteme
direnecek bir yapıda değildir en başta. Ama Richard bir türlü rahat duramıyordur.
Küçük bir insan hatasının neden olacağı büyük bir nükleer felaket, baş mühendis
Jack Godell’in son anda yaptığı müdahale sayesinde önlenmiştir. Kaza büyük bir
felakete dönüşmese de şirket bunun duyulmasını istemez, gereken önlemleri de
almaz, çünkü yeni bir santral daha açmak üzeredirler. Önce Richard, Kimberly’i, sonra
ikisi de Jack Godell’i tetikler... Naif bir yapıya sahip olan Godell insanlığın
vicdanı kimliğine bürünerek şirketin bütün örtbas çabalarına rağmen nükleer
tehlikenin risklerini açıklamaya karar verir. Ani bir kararla kontrol odasının
kontrolünü eline geçiren Godell’e en başta kendi çalışma arkadaşları
inanmayacaktır... <b>Ama tek bir kişinin direnişiyle de olsa ‘sistemin çarklarına çomak sokabilme'nin imkanı her zaman vardır. Sinemada en çok işe yarayan, insanları
en çok etkileyen cümle de bu değil midir zaten?<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Kamuoyunu nükleer santraller ve nükleer enerji konusunda
uyaran bir filmdi “Dünyanın Kaderi”. Film bu anlamda amacına ulaşmış ender filmlerden
biridir de. </b>1979’un en çok izlenen sekizinci filmi olmuştur mesela. Çekimler için Los
Angeles’da oluşturulan dev yapay nükleer reaktör seti sayesinde yüksek bir
bütçeye malolan film, parasını katbe kat kazanmış olmasının yanısıra
seyredenlerin nükleer enerjiye bakışında da önemli değişiklikler yapmıştır.
Filmden sonra yapılan bir araştırmada filmi görenlerin yüzde 84’ü sermaye
güçlerinin çıkarları uğruna ne çevreyi ne de insanlığın yararını dikkate
aldığına ikna olmuşlar... Bu rakam bu türden aktivist bir film için büyük bir
başarıdır. </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3WGljO-oCHfc-xuN31fsLR0iK4KJCsMVeTtP8v71F_foQ8fIbF_SdUzsgy3dLZxsvXemUzApeloem7AAdjnbbPH683fZ-9YXGoYmR_aFUb0G2anC3wRjdSsRSMtsW-m9HfDIHIS9fTzE/s1600/china_4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="428" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3WGljO-oCHfc-xuN31fsLR0iK4KJCsMVeTtP8v71F_foQ8fIbF_SdUzsgy3dLZxsvXemUzApeloem7AAdjnbbPH683fZ-9YXGoYmR_aFUb0G2anC3wRjdSsRSMtsW-m9HfDIHIS9fTzE/s640/china_4.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Hem Jack Lemmon hem de onun bu filmde canlandırdığı Jack Godell gibi adamların sayısı günümüzde giderek azalmakta...!</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Film dört dalda Oscar’a aday olsa da ödüllerin çoğunu
“Avcı”ya (The Deer Hunter) kaptırmıştı. Oscar’ı “Eve Dönüş” (Coming Home)
filmindeki Jon Voight’a kaptırmış olsa da Jack Godell rolünde incelikli bir
performans sunan Jack Lemmon’ın da filme katkısı çok büyüktür. Özellikle de
kontrol odasını ele geçirmeye karar verdiği o an (gözlerine dikkat!)... <b>Lemmon perdede büyü
yapabilen oyuncular var ise, kesinlikle onlardan biri olduğunu o tek sahnede
bile kanıtlıyor. Jack Lemmon’ın bu filmdeki performansı sinema tarihinin en iyi
100 erkek oyuncu performansından biri bile sayılabilir...</b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bu filmle Oscar adaylığı alan Jane Fonda da rolüne ‘cuk’ oturmuş.
Sakallı Michael Douglas protest kameraman olarak çok inandırıcı. James
Bridges’ın pürüzsüz yönetimindeki film, klasik Hollywood’un bazı minik
göstergeci zaaflarını barındırsa da samimiyeti, insancıl duruşu ve etkili
finaliyle de gücünden hiçbir şey kaybetmeden daha yıllarca her izleyenini
uyandırmayı sürdürecektir!<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></span>Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-84371957526096379732013-10-01T08:22:00.001-07:002013-10-01T08:23:19.163-07:00BİLARDOCU<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieOrxOKPECUjI0VsfCUbmRXXGbhyNjRQd0gm2Mwz60ltR9gO7mK2UzVY1IxRv1J_aFLVnrsJ6uc7_5CP9x5XyOhK_JWESACXU9q-miE_WB9MElX1iUpIVEh2fnqWtdpwcFHl97o3ducDs/s1600/hustler_ana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="466" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieOrxOKPECUjI0VsfCUbmRXXGbhyNjRQd0gm2Mwz60ltR9gO7mK2UzVY1IxRv1J_aFLVnrsJ6uc7_5CP9x5XyOhK_JWESACXU9q-miE_WB9MElX1iUpIVEh2fnqWtdpwcFHl97o3ducDs/s640/hustler_ana.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;">THE HUSTLER</span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>YÖNETMEN: </b>Robert Rossen<b> OYUNCULAR: </b>Paul
Newman, Jackie Gleason, Piper Laurie, George C. Scott, Murray Hamilton, Myron
McCormick<b> SENARYO: </b>Robert Rossen ve Sidney Carroll (Walter S. Tevis’in
romanından) <b><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>YAPIMCI: </b>Robert
Rossen (134 dk.)<span style="mso-ansi-language: TR;"> </span></span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Hayata sürekli pike yapan
ama günün birinde çuhayı yırtıveren Hızlı Eddie’nin hikayesini anlatan
“Bilardocu” (The Hustler), ‘hayat’ üzerine harika dersler veren
önemli bir Amerikan sineması klasiği.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Bilardoyla sıkı ilişkisi
olanlar bilirler; Amerikan bilardosunda topları deliğe sokmak değildir tek
maharet. Sonraki hamlede rakibinize uygun bir pozisyon bırakmamalısınız. Yani kazanmak
için kendi toplarınızı gereken deliklere sokmak yetmiyor, onun seçeneklerini de
minimuma indirmek zorundasınız. Bu da bilardo sporunu ‘topları deliklere
sokmaktan’ öte bir spor haline getirir. <b>El ve bilek gücünün değil sadece, kendine
güven ve oynadıkça geliştirilen geometrik bakış açısının hatta biraz da
bilinçaltından katkı sağlayan fizik mantığının işlediği, rakibe karşı yürütülen
psikolojik bir ‘meydan okuma’dır aynı zamanda. </b>O maça kadar yaşadığınız,
yaptığınız herşeyi sorgulayabileceğiniz bir süreci yaşamanıza dahi neden
olabilir... Bilardo önemli bir ‘oyun’dur. </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgV5If1aGwJeWVRJqmpomBifMjmfeTdsmiaDjOGI9cTu-Y7F_DvMT66KqM2TkDlddbIWwz9IjXSvzWXB71O3L52l3Ch4FY38iqAtDtwTXPQ8sdjshSXgGEMy5sJDzf22fAfob-wMMVZju8/s1600/the+hustler_11.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgV5If1aGwJeWVRJqmpomBifMjmfeTdsmiaDjOGI9cTu-Y7F_DvMT66KqM2TkDlddbIWwz9IjXSvzWXB71O3L52l3Ch4FY38iqAtDtwTXPQ8sdjshSXgGEMy5sJDzf22fAfob-wMMVZju8/s640/the+hustler_11.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">"Bilardocu" Paul Newman'ın kariyerindeki en iyi performanslarından birini içerir... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">“Bilardocu” 1960’ların
büyük stüdyo filmlerinden biri olmasına rağmen daha başlarken bile farklı
olduğunu hissettiren bir film. Filmin kahramanı “Hızlı” Eddie Falson (Paul
Newman) ile jenerikten önceki bir girişle tanışırız. O yıllarda Hollywood
filmlerinin jeneriksiz başlayanına pek rastlanmazdı. Yakışıklı ve zeki bir adam olan Eddie, sadık
yardımcısıyla birlikte küçük bir bilardo salonunda acemi bilardocuları ‘çarparak' geçimini sağlamaktadır.
Jenerik boyunca Eddie’nin kurbanlarından bazılarına şahit oluruz. Jeneriğin
ardından da Eddie başka bir bilardo salonunda kendi sağlam kayasına çarpacaktır...</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>Yoksulluktan gelen Eddie
sahip olduğu tek yeteneğe, bilardoya sıkı sıkıya bağlanmıştır. İşin içine biraz
da düzenbazlık kattığı için büyük bahisli oyunların peşinde, yanında
banka/danışman/büyük ağabey/yancı görevi gören arkadaşıyla bilardo salonlarını
dolaşır. </b>Yüksek miktarda bir vurgun için geldiği yabancı bir salonda
Minnesotalı Semiz lakaplı bir üstatla (Jackie Gleeson) kapışır. Saatlerce süren
(filmin süresi içinde de 20-25 dakikayı kapsıyor) bu kapışmadan yenik ayrılınca
Eddie’nin hayat dersi de başlar. </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpt9jr7m7oO4qkrSbN7qmJgdkMzTCRlP4kFFs0P3oIbZeEfuPvDqZjC-1-q8TuG3QoCmHEUChyFGLMnIybU47UADTnwVUsxtfHfsaTUmRj02Iid-psYXfRyE5px3Ptfy0in8Ray8Wpc2Y/s1600/the_hustler_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="499" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpt9jr7m7oO4qkrSbN7qmJgdkMzTCRlP4kFFs0P3oIbZeEfuPvDqZjC-1-q8TuG3QoCmHEUChyFGLMnIybU47UADTnwVUsxtfHfsaTUmRj02Iid-psYXfRyE5px3Ptfy0in8Ray8Wpc2Y/s640/the_hustler_2.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><b>Yine çok iyi bir performans sunan Piper Laurie bu filmden tam 15 yıl sonra "Günah Tohumu"nda Carrie'nin dindar annesini canlandıracaktı... </b></span></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Kendisinden daha umutsuz
bir kadın olan Sarah’a (Piper Laurie) aşık olur. İkisi de birbirlerine iyi
gelirler. Ancak Semiz’in kurt menajeri Bert Gordon’ın (George C. Scott) dediği
gibi onda “eksik olan yetenek değil, karakter”dir. Eddie bundan sonra
yaşayacaklarıyla karakter kazanacaktır belki ama kaybettikleri de az buz
olmayacaktır… </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>“Bilardocu”nun hırs,
kibir, kazanmak, kaybetmek, sadakat, kendine saygı duymak, karakterli olmak
üzerine dolu ve can alıcı fikirler veren hikayesi Walter Tevis adlı Amerikalı
bir yazarın romanından uyarlanmış. </b>Ancak Robert Rossen’in Sidney Carroll
(senaristlik kariyerinin tek başarısı) ile birlikte yazdığı incelikli senaryo
kitabın dünyasını da başarıyla görselliyor. Bilinçli olarak siyah beyaz çekilen
film, Rossen’in karakter analizlerine başarıyla eşlik ediyor. Zaten bu başarı
Alman görüntü yönetmeni Eugen Schüfftan’a Oscar’ı getirmişti. 9 dalda Oscar’a
aday olsa da kategorilerin çoğunu “Batı Yakasının Hikayesi”ne (West Side Story)
kaptıran filmde şahane oyuncu performansları var. Bir kere, Paul Newman’ın kariyerindeki
onlarca iyi performanstan ilk beşe girecek bir tanesini içeriyor. Filmin
melankolik tavrını performansına başarıyla yediren oyuncu, bu ağırkanlı filmi
heyecanlı bir aksiyon filmi kadar akıcı hale getiriyor. </span></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwTW7d7TDFunonk_iOZEGjOAtay8UHWnWb195L8DWSKzWxQrAEJJBIPEu-SBMl7ZMkP6qv9ukhBfEBJJ7J92IaX3YsCMoIFgEt3KkO4w5QKjVLnqnM6q_eW_2TJ3i7ksHni65QI_h2U2M/s1600/hustler_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="452" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwTW7d7TDFunonk_iOZEGjOAtay8UHWnWb195L8DWSKzWxQrAEJJBIPEu-SBMl7ZMkP6qv9ukhBfEBJJ7J92IaX3YsCMoIFgEt3KkO4w5QKjVLnqnM6q_eW_2TJ3i7ksHni65QI_h2U2M/s640/hustler_3.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Muhteşem Jackie Gleason, Paul Newman'la harika bir ikili oluşturuyor beraber oynadıkları sahnelerde... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Filmin gizli yıldızı ise ne
kırılgan Sarah rolündeki dengeli ve sakin performansıyla Oscar’a aday olan
Piper Laurie ne de filmin kötü adamı, ukala ama çok karizmatik fiziğiyle de etkili
bir performans gösteren George C. Scott. <b>Minnesotalı Semiz rolündeki Jackie
Gleeson o kadar parlak ki, Newman ile karşılıklı sahneleri müthiş bir sinemasal
haz yaşatıyor izleyicilerine. Bütün bu ismi geçen oyuncuların Oscar’a aday
gösterilmeleriyse filmin müthiş bir oyunculuklar galerisi olduğunun bir kanıtı
aslında...</b> </span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">20 yıldan daha az süren
kısa kariyerinin en büyük açılımını bu filmle yapan Robert Rossen, daha bir çok
parlak filme imza atacağına kesin gözüyle bakılırken 1964’te “Lilith” adlı etkili
bir dram daha çekip erken bir zamanda, 57 yaşında hayata veda etmişti.<b> Komünist
partisine üye olduğundan dolayı yıllarca Hollywood’un kara listesinde kalan
Rossen, hayatının son yıllarında hastalığının da getirdiği rahatsızlıkları
nedeniyle film çekememişti.</b></span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b> </b>Peki Hollywood’un en iyi
çizilmiş karakterlerinden biri olan Hızlı Eddie’ye ne oldu? Eddie’nin sinema
macerası bu müthiş filmle bitmemişti. Martin Scorsese 1986’da Eddie’yi 25 yıl
sonra, ellili yaşlarında bir daha yakalar. Eddie, "Paranın Rengi" (The Color of
Money) adlı bu devam filminde, büyük bedeller ödeyerek öğrendiklerini yıllar
sonra kendi gençliğini ona hatırlatan başka bir kibirli ve genç bilardocuya (Tom
Cruise) öğretmeye çalışmıştı. Paul Newman o filmle de Oscar’a aday olmuş ve bu
sefer kazanmıştı! <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPQRbOPuUpFEX4R6_7pqEXVcIu9CwuAp7-jAOxoWk1wGLG5SSmsAnMbU8oCymsf2GYOZYopzTlBL7Q6XxR7CO7-e8UaSb78et8oaPvI8J5TUw1UTyIjC2PkCLn_z-OIBw36hBxPjNL0-s/s1600/The-Color-of-Money.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPQRbOPuUpFEX4R6_7pqEXVcIu9CwuAp7-jAOxoWk1wGLG5SSmsAnMbU8oCymsf2GYOZYopzTlBL7Q6XxR7CO7-e8UaSb78et8oaPvI8J5TUw1UTyIjC2PkCLn_z-OIBw36hBxPjNL0-s/s640/The-Color-of-Money.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">25 yıl sonra Hızlı Eddie kendi gençliğini onu hatırlatan bir gence yardım elini uzatır...</span></b></span></span></td></tr>
</tbody></table>
</div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-42146065362310395962013-09-02T13:07:00.001-07:002013-09-02T13:07:51.376-07:00CHERBOURG ŞEMSİYELERİ<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsbQYpT7FvkSuzApaSIzC06GLtqUvx_3KSN09eDtBjdKpJvIwYQNq3ToiHnoRgAQTtrLiyPFhkuReNyEReH6X2HYx44e_m5QFMVMtasdrWelZkIkhGMw0tuTzwMJrW6dioOKaDNealvQA/s1600/1_ana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="475" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsbQYpT7FvkSuzApaSIzC06GLtqUvx_3KSN09eDtBjdKpJvIwYQNq3ToiHnoRgAQTtrLiyPFhkuReNyEReH6X2HYx44e_m5QFMVMtasdrWelZkIkhGMw0tuTzwMJrW6dioOKaDNealvQA/s640/1_ana.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;">LES PARAPLUIES DE CHERBOURG</span><span style="mso-bidi-font-weight: bold;"> <span lang="EN-US">(1964)</span></span></b><span lang="EN-US"> <b><br />
YÖNETMEN: </b></span><span style="mso-ansi-language: TR;">Jacques Demy</span><b> <span lang="EN-US">OYUNCULAR: </span></b><span style="mso-ansi-language: TR;">Catherine
Deneuve</span><b><span lang="EN-US">, </span></b><span class="itemprop"><span lang="EN-US">Nino Castelnuovo</span></span><span lang="EN-US">, <span class="itemprop">Anne Vernon</span></span>, <span class="itemprop">Marc Michel</span>,
<span class="itemprop">Ellen Farner</span>, <span class="itemprop">Mireille
Perrey</span><b> SENARYO: </b><span style="mso-ansi-language: TR;">Jacques Demy</span><b> <span lang="EN-US">YAPIMCI: </span></b><span lang="EN-US">Mag Bodard (91 dk.)</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Hayatın kendisi kadar
gerçekçi bir aşk hikayesi ama filmdeki herkes şarkı söyler gibi konuşuyor! Dans
etmiyorlar ama şarkı söylüyorlar! Bir müzikal ama türdeşlerine hiç benzemiyor!
Ve karşınızda Jacques Demy’nin olağanüstü renklerle süslediği “Les Parapluies
De Cherbourg”...</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Fransa’nın Normandiya
bölgesindeki küçük liman kasabası Cherbourg’da yaşayan 17 yaşındaki güzeller
güzeli Genevieve ve annesi, beraber işlettikleri küçücük bir şemsiye dükkanıyla
geçinmeye çalışmaktadırlar. Genevieve’nin çok sevdiği bir sevgilisi vardır. Guy
büyük bir tamirci dükkanında çalışan çulsuz ama yakışıklı bir tamircidir.
Kendisini yetiştiren büyükannesiyle yaşar. Genevieve ile dillere destan bir aşk
yaşıyordur. Ancak birgün Cezayir savaşı için askere çağrılır. İki aşık zor bela
ayrılırlar ve uzun bir süre mektuplaşamazlar bile... Bu süreçte Genevieve’nin
hamile olduğu anlaşılır, ayrıca annesi güzel kızını zengin ve yakışıklı Roland
ile başgöz etmeye çalışır. Başarılı da olur... </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Çok tanıdık değil mi?
Yeşilçam melodramlarının çoğunluğunu bir dönem bu ve türevi hikayeler
oluşturuyordu. Özellikle 1960’lar ve 1970’lerde bu tür hikayelerden geçilmiyordu.
Nitekim melodramın en temel kalıplarından biridir: kavuşamayan aşık çiftler...</span></span></b></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9xjWc3ghD2lqz3cHrXcUzPTMh36QPiJWeQuuz9OXSPg8CPDAUNk7HOOxCv5qjAFB4jxfI-lMjyRdK4e9jfZ9ZbXJ41q5NvWXlsCZ_bkOq0oaakuMDTjw438YFR9j7FtA09o1rAZhA4cc/s1600/2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9xjWc3ghD2lqz3cHrXcUzPTMh36QPiJWeQuuz9OXSPg8CPDAUNk7HOOxCv5qjAFB4jxfI-lMjyRdK4e9jfZ9ZbXJ41q5NvWXlsCZ_bkOq0oaakuMDTjw438YFR9j7FtA09o1rAZhA4cc/s400/2.jpg" width="381" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Filmin bu en hüzünlü sahnesindeki </span></b></span></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">“I Will Wait For You” şarkısını belli bir müzik kültürü olan herkes anımsayacaktır... </span></b></span></span></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></span></b></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Fransız Yeni Dalga
akımının kendine münhasır yönetmenlerinden biri olan Jacques Demy, tıpkı
Truffaut gibi renkli bir filmografiye sahipti. İlk uzun metrajlı filmi “Lola”da
kırık aşk hikayelerine ne kadar yatkın olduğunu kanıtlayan yönetmen “Cherbourg
Şemsiyeleri”nin üç ana karakterinden biri olan genç Roland’ı bize ilk kez o
filmde gösterir aslında. Roland’ın dul bir kadın olan ve içinde bulunduğu
ümitsiz durumdan bir çıkış yolu arayan Lola’yla yaşadığı zaman zaman neşeli bazen
hüzünlü ve sonu ayrılıkla biten aşkını yarı-düşsel bir anlatımla sunduğu “Lola”yı
Demy, “içinde şarkı ve dans olmayan müzikal” olarak tanımlar.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Ama “Lola”dan tam 3 yıl
sonra içinde dans olmasa da bol şarkılı bir müzikale de imza atar. <b>1964 yılı
için bile çok sık rastlanan bu hikaye kalıbını, tüm diyalogları müzikal bir
forma dönüştürülmüş halde filmleştiren Demy, bunun için en büyük desteği onun
filmlerinin gediklisi usta müzisyen Michel Legrand’dan almış. </b>Sonraki yıllarda
“Yentl”, “The Thomas Crown Affair”, “Atlantic City” gibi unutulmaz filmlerin
müziklerine de imzasını atan Legrand’ın filmin her diyaloğunu bütünleyen
besteleri belki hafızalara “Love Story”deki kadar güçlü melodik tohumlar atmıyor
ama yine de filmin en ünlü şarkısı “I Will Wait For You” dinleyenlerin hemen
hatırlayacağı bir melodi olarak kendine yer açmayı başarıyor. </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-oosNRHzzugLvhgwDYHj-Jh-RyHM_sk04VFE9TFjJJIojbQ_kMOaXyqmLUrAM16mA5blFZgkQRvWvM9stJKLBL_WRjbVsWFoGAkC63RR6fxc0-oxn0RKHHswp5TZ8po4D39A4w9HqCU8/s1600/3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-oosNRHzzugLvhgwDYHj-Jh-RyHM_sk04VFE9TFjJJIojbQ_kMOaXyqmLUrAM16mA5blFZgkQRvWvM9stJKLBL_WRjbVsWFoGAkC63RR6fxc0-oxn0RKHHswp5TZ8po4D39A4w9HqCU8/s400/3.jpg" width="392" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Bu arada o şemsiye dükkanı hâlâ turistlerin ilgi odağı omaya devam ediyormuş... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Demy’nin dönemin müzikal
yapısını tarumar ettiği filminde karakterler en ufak bir gündelik cümleyi bile
Legrand’ın yarı caz yarı chanson müziklerine uydururak söylerler. Tabi ki de
üstlerine profesyonel seslerle dublaj yapılmıştır. Ancak üç genç oyuncusu da
bunu izleyenlere hissettirmeyecek kadar sempatik ve doğallar. Amerikan
müzikallerinden farklı olarak karakterler şarkıları sırasında en ufak bir dans
hamlesi dahi gerçekleştirmezler. Gündelik hayatın sıradan gidişatını aynen
yansıtırlar bedenlerinde. Demy’nin bunu yapmasının sebebi giderek hüzünlenen bu
aşk hikayesini “Lola”dakinden biraz daha farklı bir yöntemle adeta bir ‘opera
eseri gibi’ ele alıp yine düşsel bir boyuta taşımak. Nitekim Genevieve ile
Guy’ın tren garındaki ayrılık sahnesi gerçekten Legrand’ın muhteşem müziğiyle
birleşince klişe olmaktan çıkıp etkileyici bir tona bürünüyor. </span></span></div>
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span></b><div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Demy’nin pastel renklerle
adeta ‘boyadığı’ film, bu capcanlı renkleriyle de dönemin Hollywood müzikallerine
yaklaşıyor. Genevieve ve annesini pembe ve turuncularla donatan Demy, Guy’ı mavi
ve tonlarıyla donatıyor. Demy filmindeki karakterleri ve mekanları ana
renklerle işaretlemiş adeta. Ara tonlara neredeyse rastlanmıyor bile...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span></b></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Evet içinde dans yok ama
aşk temalı bir müzikalde olması gereken diğer herşey var bu filmde. Güzel bir
kız, ona aşık iki erkek, kızı ve kendisi için rahat bir yaşam isteyen dul bir
anne... Birlikte olma saadetini yaşayamadan başka hayatlara sürüklenen genç
aşıkların hikayesini anlatırken; içinde kızını başka bir erkeğe doğru iteleyen
bir anne de olmasına rağmen ‘kötü bir
karakter’in olmamasıyla da dikkat çeken film, sömürüye fırsat vermeden
gerçekleştirilmiş finaliyle de ‘aşk’ın her zaman galip gelemediğini bir şekilde
vurgulamış oluyor. <b>Büyük bir aşkın zamana yenilmesinin hüzünlü filmidir bu. </b></span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjF5lWh2GdjoD_uW1so-b4sOCvak2GXvpkfQy1XdQqwXwynP1ip5v1e_XL2Jo7-2DSfoqqhXRaylFru34ozNNlH1aB-dI2os69cl7rU6od7R3IirJvxiutwwHi09ast8VzpFudk4sW-q3A/s1600/5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="245" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjF5lWh2GdjoD_uW1so-b4sOCvak2GXvpkfQy1XdQqwXwynP1ip5v1e_XL2Jo7-2DSfoqqhXRaylFru34ozNNlH1aB-dI2os69cl7rU6od7R3IirJvxiutwwHi09ast8VzpFudk4sW-q3A/s400/5.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b>ve eşsiz final sahnesi...</b></span></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Demy filmini erkek
karakterin hikayeye giriş çıkışına ithafen Ayrılış, Yokluk ve Dönüş adlarıyla
üçe ayırır. 1957-1963 yılları arasındaki hikaye karakterlerinin başladıkları
noktalardan çok öteye savruldukları bir şekilde sonlanır. <b>“Kendi seçtiğimiz bir
hayatta gerçekten sevdiğim bir kadınla mutlu olmak” düşünü taşıyan Guy gibi düşlerine
ulaşmak dışında hayattan beklentileri olmayan insanların iç burkan
hikayesidir </b></span></span><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">“Cherbourg Şemsiyeleri”</span></span>.. Çok gerçekçi olmasına rağmen bir o kadar da düşseldir...</span></span></b></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">“Cherbourg Şemsiyeleri” Demy’e
ve özellikle de ilk kez uluslararası bir dikkatin öznesi olan Catherine
Deneuve’ye haklı bir şöhret getirdi. Ama en çok da 20 yaşındaki güzel ve genç
Fransız aktris Deneuve’a yaradı. Catherine Deneuve’nin Avrupa sinemasının
dünyada en çok takip edilen aktrislerinden biri olmasının yolunu açtı... </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Film bizde de 1965
yılında "Şerburg Şemsiyeleri" adıyla vizyona girdiğinde çok büyük bir ilgiyle karşılanmıştı. Bugünün
seyircisinin dudak bükebileceği bu filmi zamanın sinemaseverleri bağırlarına
basmıştı!... </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixio8r5CJNaerhwLOb95gGaOby2gpFZc8D2rArxfd3xQpcDUSghZ3IggYIbgDXn59OqpPq7Bf7aUmIbjKIVGnZwGlqBLqFlTcvOVtgKRn8fSRRrJLyvr_iEcsuuv8u-YvbdL0ptAaigdc/s1600/7.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixio8r5CJNaerhwLOb95gGaOby2gpFZc8D2rArxfd3xQpcDUSghZ3IggYIbgDXn59OqpPq7Bf7aUmIbjKIVGnZwGlqBLqFlTcvOVtgKRn8fSRRrJLyvr_iEcsuuv8u-YvbdL0ptAaigdc/s320/7.jpg" width="315" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTuVulrU1RVQLcbS47b43jXOGq8e0RIEkkNl0vSVcCFcyHFcH6jFDSV0sKoGZOMjugTERZ6KHAM3Ky6ZPA2PRIEkKwuDRM4sGQcRkRkpyzHcVkXSO4up9EesJP6Y-5yROnVP9xtzfspic/s1600/6.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTuVulrU1RVQLcbS47b43jXOGq8e0RIEkkNl0vSVcCFcyHFcH6jFDSV0sKoGZOMjugTERZ6KHAM3Ky6ZPA2PRIEkKwuDRM4sGQcRkRkpyzHcVkXSO4up9EesJP6Y-5yROnVP9xtzfspic/s320/6.jpg" width="319" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-81381413386467112672013-05-19T12:54:00.000-07:002013-05-20T03:00:00.426-07:00ŞEYTAN<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7WM-thmXK8aZ6nVsCpPHYK8f7pDKTbGP0sl6THz722zzfSltjSOhenOtfg0kcGTZbQZjJeyrRYBa5wGEvn_tkzVEDEShcZvZltouPvyiVWeJKXoeu29aNfX0OTGL9xZZKchLGs4CG2b8/s1600/the-exorcist-ana.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7WM-thmXK8aZ6nVsCpPHYK8f7pDKTbGP0sl6THz722zzfSltjSOhenOtfg0kcGTZbQZjJeyrRYBa5wGEvn_tkzVEDEShcZvZltouPvyiVWeJKXoeu29aNfX0OTGL9xZZKchLGs4CG2b8/s640/the-exorcist-ana.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;">THE EXORCIST</span></b><b> <span lang="EN-US">(1973)</span></b></span>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><br />YÖNETMEN: </b>William Friedkin <b>OYUNCULAR: </b><span class="itemprop"><span lang="EN-US">Ellen Burstyn</span></span><span lang="EN-US">, <span class="itemprop">Max von Sydow</span></span>, <span class="itemprop">Lee J. Cobb</span>, <span class="itemprop">Jason Miller</span>,
<span class="itemprop">Linda Blair</span>, <span class="itemprop">Kitty Winn</span>
<b>SENARYO: </b><span class="itemprop"><span lang="EN-US">William Peter Blatty</span></span> (aynı adlı romanından) <b>YAPIMCI: </b><span class="itemprop"><span lang="EN-US">William Peter Blatty</span></span> (122 dk.)</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">“Tüm zamanların en
korkutan filmi” ünvanını uzun süre taşıyan, hâlâ korku sinemasının en iyileri
listelerinin üst sıralarında kendisine yer bulan, eskimeyen ve bir türlü
eskitilemeyen türler üstü bir korku filmidir “Şeytan” (The Exorcist)... </span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Pek fazla bilinmez ama
“Şeytan”ın uyarlandığı bestseller romanın yazarı olan William Peter Blatty,
Blake Edwards’la beraber Pembe Panter filmlerinin en komiklerinden biri<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>olan “A Shot in the Dark”ın da senaristlerinden
biriydi. Radikal bir katolik aileden gelen Blatty hafif romanlar yazıp
Hollywood’da senarist olarak çalışırken 1971’de, 40’larda yaşanmış gerçek bir
vakadan yola çıkarak “The Exorcist” adlı romanını yazdı.<b> Ruhu şeytani bir
varlık tarafından ele geçirilmiş Robbie adlı bir erkek çocuğunun hikayesini 12
yaşındaki bir kız çocuğuna uyarlayan Blatty’nin romanı anında listebaşı olunca,
iki yıl sonra, Blatty Oscar’lı senaryosunu önceki filmi “Kanunun Kuvveti” (The
French Connection) ile büyük sükse yapan William Friedkin’in ellerine teslim
eder.</b></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">1970’lerde Hollywood’da
şeytanlı, kötü ruhlu filmler sarmıştı ortalığı... “Omen” filmleri, “Kuşku”
serisi (The Amityville Horror) gibi normal gidişata çomak sokan gizli, şeytani
güçleri konu alan filmler bir şekilde dinden beslenip yine dinle çözülen
belaları anlattılar. “Omen” filmlerinde bir çocuk bedeninde dünyaya gelen
Şeytan, işi kapitalist sistemi kullanarak dünyayı ele geçirmeye vardırırken,
“Şeytan”da ergenliğe henüz adım atmış bir kız çocuğunun bedenini ve ruhunu ele
geçirerek babaerkil aile düzenine darbe vurmaya girişir...</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJR-kUobUePQHZ-t5_Zl38QSrU3YmYhnLnwkvJ1J2s4G2tYJwoYwGn8qcwO5_lsvikQLfVcmLQmif3DjszWAdwBRsepXdyhaALVBWfBBdABTxJg3zvliupPt2cocqtDYggxVwhljGuY9U/s1600/exorcist_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="416" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJR-kUobUePQHZ-t5_Zl38QSrU3YmYhnLnwkvJ1J2s4G2tYJwoYwGn8qcwO5_lsvikQLfVcmLQmif3DjszWAdwBRsepXdyhaALVBWfBBdABTxJg3zvliupPt2cocqtDYggxVwhljGuY9U/s640/exorcist_1.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="color: #cc0000;"><b>Küçük bir kız çocuğunun yarattığı büyük tehdit!</b></span></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Washington eyaletinin
küçük şehirlerinden biri olan Georgetown’da babası tarafından terkedilmiş, ünlü
bir sinema oyuncusu olan annesi (Ellen Burstyn) ve onun yardımcılarıyla yaşayan
12 yaşındaki bir kız çocuğu Regan’ın (Linda Blair) bedenine giren Şeytan,
etrafındaki pek çok erkek için ciddi bir tehdit oluşturacak ve büyük bir terör
yaratacaktır...</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Blatty ve Friedkin’in 12
yaşındaki bir kız çocuğunun içine şeytanı yerleştirmiş olmaları rastlantıya
bağlanmamalı... Zira kocası onu bırakıp Avrupa’ya gitmiş olsa da ‘serbest’ kalmış
annenin (ırkçı ve sürekli sarhoş gezen) flörtünün Regan’ın ilk kurbanı olması
tam da bu sebeple çok manidar. Nitekim bu beklenmedik kurbandan sonra annenin
artık tüm dikkatini Regan üzerine yöneltmesi de kaçınılmaz olur.</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>Film boyunca,
çocukluktan çıkıp kadınlığa doğru adım atmaya hazırlanan (içine şeytan girmiş!)
Regan’ın, giderek utanmaz, küfürbaz, ahlaksız tavırlar sergileyen erkek sesli
bir dişi yaratığa dönüşüyor olması kabul edilemezdir!</b> </span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Tıp biliminin çaresiz
kaldığı bir sırada (korkunç işkenceli tıbbi müdahelelerin sertliği dikkat
çekicidir) anneye bir doktor tarafından önerilen ‘şeytan çıkarma’ tavsiyesi
tabi ki işin içine nihayet ruhani çözümü katacaktır. Ancak annenin bulduğu
rahip de yaralı bir ‘erkek’tir. <table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjB7sxIcXKiLTUOLUTpaz_Z1E0hVbKPp-sI23DAqEj3EHUyx-XXh9Fp8vvDYI_j_7c1zV_i5LCDI0V_0xnE27g6zpuOJqdN-uigPdDh4_PyTrNdpIh75WrVJVOpoScvcI2xttiUhCqCtZY/s1600/exorcist_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="425" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjB7sxIcXKiLTUOLUTpaz_Z1E0hVbKPp-sI23DAqEj3EHUyx-XXh9Fp8vvDYI_j_7c1zV_i5LCDI0V_0xnE27g6zpuOJqdN-uigPdDh4_PyTrNdpIh75WrVJVOpoScvcI2xttiUhCqCtZY/s640/exorcist_2.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Filmin ilk kurgusunda çıkarılan ama yıllar sonra filme eklenen örümcek sahnesi...! İnsanın kanını donduruyor!</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
Annesinin yalnız ölümünden dolayı kendisini
suçlayan ve zaten öncesinde de pek sağlam olmayan inancında giderek bir
zayıflama hisseden, hayli melankolik psikiyatr/rahip Karras (üzgün bakışlarıyla
akıllarda kalan Jason Miller), vicdanında oluşan koca deliği kapatabilmek için
başka bir çaresiz anneye yardım etmek ister. Ancak gücü tek başına yeterli
olmayacaktır. Regan’ın şeytanı, daha önce de karşılaştığı ve yenik düştüğü asıl
büyük lokmayı, Peder Merrin’i (Max Von Sydow) ister.</span></span><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"> </span></span></b><br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Merrin ve Karras’ın ittifakları
tecrübenin, inancın, kötülüğe karşı dik duruşun, inatçılığın ve fedakarlığın
zaferiyle sonuçlanır. Ancak bunların hepsinin altında da ‘yukarıdan’ alınan
dini yardım vardır.</span></span></b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"> </span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Friedkin’in filmini anlatım
ustalığı ve aksaksız sinematografisi sayesinde baştacı etmek onu ‘inancın
sınavı filmi’ olarak görmemize de engel olamıyor bir yandan. Karras’ın
inancının büyük bir sınavdan geçtiği film, aslında ‘babasız’lığa ve baba
ihtiyacına yaptığı vurguyla da dikkat çekicidir. Film boyunca bir şekilde el
değiştirip duran Aziz Joseph kolyesi şeytanı yenen bir metafordur. Aziz Joseph,
kutsal kitaplarda Hz. İsa’nın manevi babasıdır. Filmin henüz başında Kuzey
Irak’taki arkeoloji müzesinde görünür bu kolye. Sonra bir şekilde Rahip
Karras’ın rüyasına sonra da onun boynuna gelir. ‘Şeytan Regan’, onu ‘yetim’
Karras’ın boynundan çekip koparsa da kolye sonunda filmin ‘anne’sinin avucunun
içine döner... </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjv0xnUC7Ofw_oQP9R9hFpGo7tKTj15Ifp558xGoCHaBhwbQWD3jsHiVJylCkD3bCE9Z2gSgevSf-J301Ewhpbru_MyTcaG9Br2WMCoDDBhf7gU9SgHcZoLkZvbSmC8aHKPiU45PdygnmQ/s1600/exorcist_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="418" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjv0xnUC7Ofw_oQP9R9hFpGo7tKTj15Ifp558xGoCHaBhwbQWD3jsHiVJylCkD3bCE9Z2gSgevSf-J301Ewhpbru_MyTcaG9Br2WMCoDDBhf7gU9SgHcZoLkZvbSmC8aHKPiU45PdygnmQ/s640/exorcist_3.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Biri yaşlı diğeri genç iki din adamı şeytana karşı... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>William Friedkin’in
filmin her karesine hakim yönetmenliği ise takdire şayandır. Friedkin korku
öğelerinde adeta zamanın ötesinde bir devrim yaratır. Mekanik olarak
gerçekleştirilen efektlerin başarısının yanısıra, korkutmak için müziğe ve ani
vuruşlara pek itibar etmeden, insanın içine işleyen yöntemlere (en fazla bir
saniye görünen şeytan imajı gibi) başvuran yönetmen bugünün sineması içinde de
ilkel kalmayan bir anlatım modeli kurmuştur.</b> 2000 yılında yönetmen kurgusuyla
şiddeti ve etkisi arttırılmış bir versiyonu daha vardır filmin ve bu versiyonu
da filmin korkutan etkisini bir nebze daha arttıran dokunuşlar içerir<span style="mso-spacerun: yes;"></span>.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"> </span><span style="font-size: 12pt;">“Şeytan” ülkemizde çekildiği yıldan tam 8 sene sonra, 17 dakikası ‘kesilmiş’
olarak vizyona girmişti. Hatta filmi yurtdışında izleyip din motifini islama
uyarlayan Metin Erksan’ın “Şeytan”ı (1974) bile Türk seyircisine orijinal
olandan daha önce ulaşmıştı.</span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVLCWoR8AUVZ0qJUNO29jjEHaGI9821Jt5DjKM_scbo6rrqjGG_15TtkkUwVEiTtAX9q1lsrKz_ljN_0_odAzifC_XaWTsyHAri_s3euRxEf_pWuyyh4cqExZ5OWcBc03tMTOabiKrrd8/s1600/seytan.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="298" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVLCWoR8AUVZ0qJUNO29jjEHaGI9821Jt5DjKM_scbo6rrqjGG_15TtkkUwVEiTtAX9q1lsrKz_ljN_0_odAzifC_XaWTsyHAri_s3euRxEf_pWuyyh4cqExZ5OWcBc03tMTOabiKrrd8/s400/seytan.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Bu da bizim şeytanlı kızımız...!</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: 12pt;"><br /><span id="goog_1520014434"></span><span id="goog_1520014435"></span></span></span>Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-67613628933599699722013-04-25T13:30:00.000-07:002013-04-25T13:31:39.134-07:00KISA TESADÜFLER<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrLtf0MXu9hk-TP8NMsCD54uQCwTuo4kzf6k2QVUJ7_h87nDxIRjy9TnIfU3ldo-tyn_sU0BzYAbtKydxHdjrdCsm5kmf0w0_nRk6CwtGjZOSnX7aPsHXge8S_Eo0ljfvL6r9wF6dNkBk/s1600/brief_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrLtf0MXu9hk-TP8NMsCD54uQCwTuo4kzf6k2QVUJ7_h87nDxIRjy9TnIfU3ldo-tyn_sU0BzYAbtKydxHdjrdCsm5kmf0w0_nRk6CwtGjZOSnX7aPsHXge8S_Eo0ljfvL6r9wF6dNkBk/s640/brief_1.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span style="mso-ansi-language: TR;">BRIEF ENCOUNTER</span></b><span lang="EN-US"><b> (1945)</b><br />
<b>YÖNETMEN: </b>David Lean <b>OYUNCULAR: </b><span class="itemprop">Celia Johnson</span></span>,
<span class="itemprop">Trevor Howard</span>, <span class="itemprop">Stanley
Holloway</span>, Joyce Carey, <span class="itemprop">Cyril Raymond</span>,
Everley Gregg <b>SENARYO: </b>Noel Coward (aynı adlı tiyatro oyunundan)
<b>YAPIMCI: </b>Noel Coward (86 dk.)</span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">David Lean’i büyük epik
filmlerin usta yönetmeni olarak biliriz en çok. “Kwai Köprüsü” (The Bridge on
The River Kwai), “Arabistanlı Lawrence” (Lawrence of Arabia), “Doktor Jivago” (Doctor
Zhivago) gibi ‘büyük’ filmlerinden önce Lean, ünlü tiyatro yazarı Noel
Coward’ın dört eserini beyazperdeye uyarlamıştı. Bunların sonuncusu olan, Coward’ın
tek perdelik “Still Life” adlı oyunu bir film olmak için yeterli malzemeye
sahip gibi durmamasına rağmen Lean’in kamerasıyla tek bir anında bile boşluğa
düşmeyen, yürek yakan, mendil ıslatan usta işi bir melodrama dönüşmüştü. <b>Sinema
tarihinin bu en güzel çekilmiş, en yaralayıcı ‘yasak aşk’ filmlerinden biri
olan David Lean başyapıtı “Kısa Tesadüfler” (Brief Encounter), bugün bir kez
daha izlendiğinde bile ilk izlendiğindeki etkiyi bırakmakta hiç zorlanmıyor...</b></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Hikaye, daha sonra
sinemada defalarca tekrar edilen bir hikaye aslında. İkisi de evli olan bir
kadın ve bir erkeğin masum, çekingen, usul usul ve yarım yamalak ama duygusal
olarak çok sarsıcı yaşadıkları bir aşk hikayesi. Üstelik Crawford’un orijinal
metni çok kısa ve tamamı bir tren istasyonunda geçmesine rağmen Lean bu metni
öyle ustaca kurgulayıp beslemiş ki hayran olmamak elde değil. </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkEXRCnbKXbgKusxi64oiATxycHg6hVGD1Z02Uu4kXXDBtl3ZAGlmgFA9Sm3G0VUKqYWwjfePL2TXIUu-XrRewxDWEEfCHCbBypx_Y9edCEtg1ZFZHa9UN_P1z5ERttGQOsvqmwToiP9k/s1600/brief_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="504" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkEXRCnbKXbgKusxi64oiATxycHg6hVGD1Z02Uu4kXXDBtl3ZAGlmgFA9Sm3G0VUKqYWwjfePL2TXIUu-XrRewxDWEEfCHCbBypx_Y9edCEtg1ZFZHa9UN_P1z5ERttGQOsvqmwToiP9k/s640/brief_2.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span style="font-size: small;">David Lean'in sahne kompozisyonları, ışık ve gölge kullanımları kusursuz... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Mesela hikayeyi sondan
anlatmaya başlıyor Lean. Yani Laura ve Alec çiftinin istasyon büfesindeki o
buruk ayrılış sahnesiyle. Ama bu son derece hüzünlü sahneyi henüz geçmişlerine dair
en ufak bir fikrimiz yokken izlediğimiz için orada yaşananlara tam bir anlam
veremiyoruz. Kafede keyifsizce oturan bir çifte oldukça geveze bir kadın
katılıyor ve sürekli konuşuyor bu sahnede… Sonrasında Laura’nın oldukça mutsuz
bir şekilde evine, kocasına ve iki çocuğuna dönüşüne şahit oluyoruz. Akşam olup
da çocuklar uyuyunca çift, şöminenin karşısına oturup sakin ve monoton
akşamlarından birini yaşıyorlar. Ama Laura’nın içinde fırtınalar kopuyor.
Kocası –iyi bir adam olan- Fred kare bulmaca çözerken bir şiirin dizesindeki
eksik kelimeyi bulmak için karısından yardım istiyor. Çünkü karısı kendisinin
aksine ‘şiir okuyan’ bir kadındır. Laura eksik kelimeyi buluyor da bir çırpıda:
“Aşk”. Yani kendi evliliklerinde çoktan tükenmiş olan duygu. Sonra Lean bu
narin ve hoş kadının kafasına girmemize olanak veriyor. Laura’nın ‘iç sesi’,
kocası Fred’e bütün olan biteni gizlemeden, duygularını da katarak, samimi bir
şekilde anlatıyor: <b>Bir dizi kısa tesadüflerin karşılaştırdığı Doktor Alec
Harvey’e aşık olmuştur. </b></span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghA0BIiXO_IrPvg4DaHVPWM8pAdccHHW6-bKrPvPkDIElf2dRnCmOhTzEy0C8exhUVHIlbIiFdgcLBZe3HLqew-qVDIobw5G6re3XqpfIB8A7SYVes122BaRxDPI7Kx4at2UzxPu5WZpk/s1600/brief_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="500" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghA0BIiXO_IrPvg4DaHVPWM8pAdccHHW6-bKrPvPkDIElf2dRnCmOhTzEy0C8exhUVHIlbIiFdgcLBZe3HLqew-qVDIobw5G6re3XqpfIB8A7SYVes122BaRxDPI7Kx4at2UzxPu5WZpk/s640/brief_3.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">"Etraf ne der?" endişesi yüzünden sadece aşk değil dostluk da yarım yamalak yaşanıyor bazen... </span></b></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">İkili her perşembe malum
istasyonda biten kısa buluşmalar yaşarlar ve herbirinde giderek birbirlerine yakınlaşırlar.
Yanlış olduğunu bile bile, vicdanlarını sızlata sızlata eğlenirler. Sadece bir
kaç kere, utanarak, tutuk ve endişe içinde yarım yamalak öpüşürler.. El ele
tutuşup gezerler. Yaşadıkları tutku, birlikte sinemada izledikleri “Tutku
Alevleri” adlı filmden bile daha baskındır. Filmi yarım bırakıp çıkarlar…
(Perdede “</span><span lang="EN-US">Flames of Passion” adıyla gözüken film
aslında Lean’in bu film için yarattığı gerçekte olmayan bir filmdir)</span><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="mso-spacerun: yes;"></span><span style="mso-spacerun: yes;"></span><span style="mso-spacerun: yes;"></span>Ancak bir süre sonra
yaşadıkları suçluluk hissi tutkularından ağır basmaya başlar. Bazı şeyleri daha
yaşayamadan bile bitirmeye karar verirler. Onlar kendi ‘küçük kıyamet’lerini
yaşarlarken dünyanın onlardan haberi bile yoktur. Etraflarında akıp giden hayatı
tren anonslarıyla, sağ-sollarından gülüşerek geçip giden insanlarla, sürekli
hareket halindeki trafikle bize sık sık duyumsatır usta yönetmen. </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>Laura ve Alec’in birlikte
yaşadıkları son dakikalar ise muazzam bir sinema duygusu içerir. İlk sahnede
gördüğümüz anlar şimdi Laura’nın anlatıcılığında esas anlamlarına kavuşurlar.
İçimiz titrer. </b>Ayrılığın keskin mutsuzluğu içindelerken Laura’nın geveze ve
dedikoducu arkadaşı Bayan Dolly Messeter, çiftin son anlarını daha da berbat
eder. O neredeyse nefes bile almadan konuştukça bizim içimiz ezilir utangaç
aşıklarla birlikte, kahroluruz… </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>David Lean bu
başyapıtında zaman zaman Alman dışavurumcu ışık oyunlarına başvurur. Özellikle
de sahne geçişlerinde. Ses kuşağını kullanışı ise sinema dersi gibidir.</b>
Laura’nın anlatıcılığını destekler. Özellikle o vurucu final sahnesinde çerçeveyi
eğerek etkiyi arttırması bugünün bile pek çok yönetmenine ilham kaynaklığı
yapmıştır. </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN-X30lUKRGIhoKhQN8lA5cOwMfc8YWAMsf5U8tmGv8nXTvnfJZbW9l0mwY6OS8VocPonI_oG2P-5_cQwhEEDdJzzejSXLQwRyQ9xYk0QEwHjKXZMlA9KUMF7lflwAUl3COn5v6d2HyZY/s1600/brief_4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN-X30lUKRGIhoKhQN8lA5cOwMfc8YWAMsf5U8tmGv8nXTvnfJZbW9l0mwY6OS8VocPonI_oG2P-5_cQwhEEDdJzzejSXLQwRyQ9xYk0QEwHjKXZMlA9KUMF7lflwAUl3COn5v6d2HyZY/s640/brief_4.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">"Kısa Tesadüfler", dünyanın en narin aşk filmlerinden biridir...</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Müzik olarak Rachmaninov’un piyano konçertosunu kullanması da filmin
sahnelerini unutulmaz kılan başka bir öğedir. <b>Ama kuşkusuz filmin bu kadar
‘sevilebilir’ olmasının baş nedenleri iki başrol oyuncusu Celia Johnson ve
Trevor Howard’ın olağanüstü performansları. </b>Özellikle o iri gözleriyle
kafasının içinden geçen her duyguyu bize geçirmekte hiç zorlanmayan, o yıl
Oscar’a da aday gösterilen Celia Howard’ın Laura karakterine kattığı doğallık,
neşe ve hüzün karışımı kolay unutulur gibi değil. İki oyuncu da o kadar samimi,
sevimli ve uyumlular ki, insan onların sonsuza kadar birlikte olmayı hak
ettiklerini düşünmeden edemiyor. </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">“Kısa Tesadüfler” bize
‘kırık bir aşk hikayesi’ni sinemada anlatılmış en güzel haliyle sunan eşsiz bir
başyapıttır ve bugün hâlâ aynı gücüyle sapasağlamdır...</span></span></b></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-19446352599360928992013-04-05T13:12:00.000-07:002013-04-05T13:18:53.624-07:00COSTA GAVRAS'TAN 3 BAŞYAPIT<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if !mso]><img src="//img2.blogblog.com/img/video_object.png" style="background-color: #b2b2b2; " class="BLOGGER-object-element tr_noresize tr_placeholder" id="ieooui" data-original-id="ieooui" />
<style>
st1\:*{behavior:url(#ieooui) }
</style>
<![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--><br />
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCGTiiggdilaTAmMWqGW7AuCao0vAcucviWyxS1FgMVCiUWK2fKRAzuS6mHs5QP-0OyadFCTxZDA8OrFGv8LMkaAbhBh-XMvKlr4dKGGqqQEMouLK2WCg2FfFY8q-g4whV7_U7PoxB8M4/s1600/zzz1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="452" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCGTiiggdilaTAmMWqGW7AuCao0vAcucviWyxS1FgMVCiUWK2fKRAzuS6mHs5QP-0OyadFCTxZDA8OrFGv8LMkaAbhBh-XMvKlr4dKGGqqQEMouLK2WCg2FfFY8q-g4whV7_U7PoxB8M4/s640/zzz1.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span lang="EN-US"></span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;">ÖLÜMSÜZ</span></b></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span lang="EN-US"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span lang="EN-US">Z (1969)</span></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span lang="EN-US">YÖNETMEN: </span></b><span lang="EN-US">Costa
Gavras <b>OYUNCULAR: </b><span class="itemprop">Yves Montand</span>, <span class="itemprop">Irene Papas</span>, <span class="itemprop">Jean-Louis Trintignant,
Jacques Perrin</span>, <span class="itemprop">Charles Denner, François Périer </span><b>SENARYO:
</b>Jorge Semprún ve Costa Gavras<span style="mso-bidi-font-weight: bold;"> (</span>Vasilis
Vasilikos’un<span style="mso-bidi-font-weight: bold;"> aynı adlı romanından)</span>
<b>YAPIMCI: </b>Philippe d'Argila, Eric Schlumberger (127 dk.)</span></span><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Costa Gavras’ın muhteşem
filmi “Ölümsüz”ün (Z) tüyleri diken diken eden, cevabını bildiğimiz bu yüzden
de canımızı çok yakan bir sorusu vardır: “Onlar neden barış istemiyorlar?”</span></span></b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"> </span></span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Martin Luther King, John
F. Kennedy, Malcolm X, Gandhi ve daha nice barış gönüllüsü politikacılar,
aktivistler... İnsanlar üzerinde etkili oldukları anlaşılınca katledilen
değerli insanlar... Yunan yönetmen Costa Gavras bu listeye hemen akla gelmeyen
bir isim daha ekliyor bu değerli filmiyle: 1963’te katledilen Yunan sol görüşlü
aktivist </span><span lang="EN-US">Gregoris Lambrakis. Film Lambrakis suikastını,
uyarlandığı romandaki gibi birebir olarak aktarmıyor aslında. Karakterlerinin
Fransızca konuştuğu zamansız ve mekansız bir film bu. Ama öyle bir film ki her
zamana ve her mekana uyarlayabilmeniz mümkün…</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US" style="mso-bidi-font-weight: bold;">Yunan yazar/diplomat <span style="mso-bidi-font-weight: bold;">Vassilis Vassilikos, Yunanistan’ın 12 Eylül’ü
denilebilecek ve 7 yıl süren askeri cuntasında (‘Albaylar Rejimi’ deniyor bu
döneme), ülkesinden sürgün edilmiş ve “Ölümsüz”ün kaynak aldığı romanı
yazmıştır. Tıpkı Türkiye’de de olduğu gibi dış mihrakların (kim olduğunu
biliyorsunuz!) komünizmi dünyadan silmek amacıyla başlattıkları bir dizi
operasyonun ilk ayaklarından biriydi komşudaki askeri darbe de. Öyle bir
darbeydi ki Rus yazarların romanlarından, mini eteğe; Beatles’dan, modern
matematiğe her şey yasaklanmıştı!</span> </span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US" style="mso-bidi-font-weight: bold;">Vassilikos,
ülkesinin başına gelen bu felaketin ipuçlarını taşıyan ve 63 yılında gerçekleşen
Lambrakis suikastını Yunan halkına hatırlatmak istemiş romanıyla. <b>Yunancada “yaşıyor!”
anlamında da çevrilebilen Z (zeta ya da zita diye okunuyor) harfini romanının da
ismi yapmış. </b>Romandan sonra Z harfi özgürlüğün bir simgesi olarak tıpkı Che
gibi ülkesi Yunanistan’ın çeşitli yapılarında grafiti olarak da kendisine sıkça
yer bulmuştu. Tıpkı zamanında Malcolm X’in X’i gibi. </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtALFmBgkXKmoNQJ7BS-bjqKYfr64u2rL0TC8p3tpv3mf8wb5izC1frQaZOwKkPEpTryfFYd3joDcICAvKGe07FVWe1Epax4y-XU8PSQqQo5blKrsUwPgCo9sxlHXI1azDItkCSKrvh1I/s1600/z-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="416" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtALFmBgkXKmoNQJ7BS-bjqKYfr64u2rL0TC8p3tpv3mf8wb5izC1frQaZOwKkPEpTryfFYd3joDcICAvKGe07FVWe1Epax4y-XU8PSQqQo5blKrsUwPgCo9sxlHXI1azDItkCSKrvh1I/s640/z-1.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Yves Montand'ın kafasına darbe aldığı sahne... Yüzlerce kişinin önünde gerçekleşen bir kıyım... Çok iyi çekilmiş, müthiş bir sahne... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US" style="mso-bidi-font-weight: bold;">Film ülke
ve isimleri belirtmeden polis ve ordunun, basit bir karşı-halk hareketinin
sonucu gibi göstermeye çalıştığı ama aslında ayan beyan planlı bir suikaste
kurban giden aydın ve sol görüşlü bir politikacının ‘katledilmesinin’ anatomisini
çıkarıyor. Costa Gavras’ın 1969 yılında çektiği film, bugünün Türkiye’sine hatta
diğer birçok ülkeye de rahatlıkla uyarlanabilir. Seyredildiği anda da her aklı
başında insanı kendisine aşık edebilir. Bunun nedeni Costa Gavras’ın hikayenin
özüne inişindeki ustalık ve kötülüğün iyilik üzerinde kurduğu hükümranlığın bir
gün mutlaka bir şekilde yenileceği umuduna duyduğu inanç.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US" style="mso-bidi-font-weight: bold;">Gavras’ın
filmi çok nettir ve asla kafa karıştırmaz. Hikaye ve dolayısıyla kamera, ordu ve
askeri yetkililerin arasında dolaşırken onların özgürlük kavramına ve bu
kavramı savunanlara karşı bakışlarını son derece doğrudan sahnelerle ama asla
didaktik olmayan diyaloglarla yansıtır. <b>İdeolojik aktivistleri toplumun “küf”ü
olarak gören zihniyete göre onlarla üç safhada savaşılması gerekiyordur. Filmin
henüz başında polis şefi bunu netçe ifade eder: Okullarda, üniversitelerde ve
sonunda da askerlikte bu ‘hasta’lanmış beyinler tedavi edilmelidirler!</b> </span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US" style="mso-bidi-font-weight: bold;">Bütün bu
aşamalardan bir şekilde ‘yırtarak’ geçmiş biri, yani onların düşmanı ise bir
dahaki seçimde kazanmak üzeredir. Barışçıdır, özgürlükçüdür, başarılıdır,
yakışıklıdır, güleryüzlüdür, kendisiyle ve hayatla barışıktır. Kitleleri
peşinden sürükleyebilecek güçtedir ve dolayısıyla çok tehlikelidir! Bir defa doktordur!
Yani iyileştirme gücü vardır. Şehirde büyük bir miting yapacaktır ama sistemli
bir şekilde trajik bir sona doğru adeta sürüklenir. Önce kurmaylarının tuttuğu
salon bir şekilde ellerinden alınır. Daha küçük bir salona doğru sürülürler.
Sonra polis korumaları sınırlandırılır. Adeta korumasız bıraktılır. Konuşmasını
yapan doktor hemen ardından yüzlerce kişinin önünde hunharca başına vurulan
darbeyle komaya sokulur.</span></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: 12.0pt; font-weight: normal;"> </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfO4uY6LNStO83LSiQkqG6SH7HkKHKlav-t-xP4LTTnD2rHETN934lPZvC4gsk8FyA0ErdHlKPSeRMtRR69KsDXBf8harmJqXRIjzW_cr_Y_TTBA0w8KHeT4kbqG2JKG3MTLHbdle81Xc/s1600/Z_photo_08.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="452" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfO4uY6LNStO83LSiQkqG6SH7HkKHKlav-t-xP4LTTnD2rHETN934lPZvC4gsk8FyA0ErdHlKPSeRMtRR69KsDXBf8harmJqXRIjzW_cr_Y_TTBA0w8KHeT4kbqG2JKG3MTLHbdle81Xc/s640/Z_photo_08.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">"Ölümsüz" sadece iyi bir politik gerilim değil, oldukça heyecanlı sahnelerle de bezeli heyecanlı bir film...</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Sistem bir şekilde tepki gösterir. Hesap edilmeyen inatçı ve idealist bir savcı, suikastı kafasına takar (en iyi rollerinden birinde Jean-Louis Trintignant). Doktorun idealist ekibi de önlerine konan bin türlü engele ve baskıya rağmen liderlerinin ölümünün basit bir taşkınlık yüzünden olmadığını kanıtlamaya çalışırlar.</span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Gavras bu önemli suikast hikayesini o dönemin türdeşlerine göre hayli gerilimli ve dinamik bir kurguyla anlatır. Suikast anını çeşitli açılardan ileri geri sararak, suikastın tüm unsurlarını birer birer açarak sunar. Mikis Theodorakis’in etkili müzikleri, vurucu diyaloglar, muhteşem oyunculuklar (rolüne çok yakışan Yves Montand’dan unutulmaz bir performans daha) ve Akademi’nin bile sessiz kalamadığı kusursuz bir montaj...<b> Bundan yıllar sonra Oliver Stone’un “JFK” filminde de Kennedy suikastına neredeyse aynı üslupla yaklaşması boşuna değildir. Costa Gavras’ın bu yürek yakan filmi Oscar’a hem ‘En İyi Yabancı Film’ hem de ‘En İyi Film’ kategorisinde aday olan ilk İngilizce olmayan filmdir.</b></span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US" style="mso-bidi-font-weight: bold;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxMM6g0l46190sHH5_yhsbiOET9XOQIc6KA5dK1C4NE6-gCDF57qAZ247zCpzKkZdcJqZTIcdOlQZr5gjOZbOg-VXykFzYr1Zie21oh1Li31_C5dXpQSFdt1ctfJCMn7hU1j8NyKCu1wk/s1600/etat-de-siege-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="428" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxMM6g0l46190sHH5_yhsbiOET9XOQIc6KA5dK1C4NE6-gCDF57qAZ247zCpzKkZdcJqZTIcdOlQZr5gjOZbOg-VXykFzYr1Zie21oh1Li31_C5dXpQSFdt1ctfJCMn7hU1j8NyKCu1wk/s640/etat-de-siege-1.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span lang="EN-US"> SIKIYÖNETİM</span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span class="itemprop"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span lang="EN-US">État de siège</span></b></span><b><span lang="EN-US"> (1972)</span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span lang="EN-US">YÖNETMEN: </span></b><span lang="EN-US">Costa
Gavras <b>OYUNCULAR: </b><span class="itemprop">Yves Montand</span>, <span class="itemprop">Renato Salvatori</span>, <span class="itemprop">O.E. Hasse,
Jacques Weber</span>, <span class="itemprop">Jean-Luc Bideau</span>, Maurice
Teynac <b>SENARYO: </b>Franco Solinas ve Costa Gavras<span style="mso-bidi-font-weight: bold;"> <b>YAPIMCI: </b></span>Jacques Henri Barratier, <span class="itemprop">Jacques
Perrin, </span>Léon Sanz (120
dk.)</span></span><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Costa Gavras’ın 1972’den günümüze gelen bu önemli
politik gerilim filmini, yaşadığı hayatı ciddiye alan her sinemaseverin izlemesi
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>gerek...</span></span></b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US"> </span></span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Gavras “Ölümsüz”de 1963’te katledilen
Yunanlı sol görüşlü aktivist Gregoris Lambrakis’in ‘dış mihraklar’ın da
katkısıyla tertiplenen suikasti ve sonrasını anlatmıştı. “Kayıp”ta da (Missing)
Şili’de yine ‘dış mihrakların’ (!) karıştığı bir askeri darbe sırasında
kaybolmuş oğlunu arayan babanın hikayesine yoğunlaşmıştı. Her iki filmde de
Gavras özellikle ABD’nin başka ülkelerin ‘demokrasi’leriyle ne kadar ilgili
olduğunu, ‘politika’ biliminin insanları ne kadar da insanlıktan
çıkarabildiğini gözler önüne sermişti.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Usta yönetmen bu iki filminin arasında
çektiği filmlerden biri olan “Sıkıyönetim”de de yine ABD parmağının didiklediği
siyasi ve toplumsal karmaşanın ortasında bir hesaplaşma hikayesi anlatıyor.
1970’lerin başında sokakları karışık bir Güney Amerika ülkesi olan Uruguay’ın
Amerika tarafından şekillendirilen iç politikası, en çok da öğrenci
ayaklanmalarıyla protesto edilir. <b>Bürokratların adlarını telafuz etmedikleri
‘Tupamaro’lar (Ulusal Bağımsızlık Hareketine mensup asilere takılan isim) iyi
planlanmış bir eylem gerçekleştirirler. Brezilya konsolosunu, ABD elçisini ve
görünürde sıradan bir Amerikalı memur olan Philip Michael Santore’yi
kaçırırlar. ABD elçisi kendi imkanlarıyla kaçabilse de Brezilya konsolosu ve
Santore grubun tutsağı olur... </b></span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhF0YExmpF1pf8XpAaqFPGeViiuwwleHbgs2nqIZU1pPFO-0SFmdprJZ5DjysEEsqgbzfU-MWbRjcXSD6DU0jnd-WxpKUk8yp9VaUiWQZQcNYqFIx5KH5dgYF9AiGDEJQE0-vJabhv5w3Y/s1600/etat-de-siege-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="470" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhF0YExmpF1pf8XpAaqFPGeViiuwwleHbgs2nqIZU1pPFO-0SFmdprJZ5DjysEEsqgbzfU-MWbRjcXSD6DU0jnd-WxpKUk8yp9VaUiWQZQcNYqFIx5KH5dgYF9AiGDEJQE0-vJabhv5w3Y/s640/etat-de-siege-2.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span lang="EN-US">Yves Montand’ın negatif bir karakterde
bile bu kadar ‘insan’ olması, onun ne derece ‘ender’ bir aktör olduğunu bir
daha kanıtlıyor... </span></span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Gazeteciler yedi çocuk babası ve görünürde
hiçbir önemi olmayan Santore’nin kim olduğunu yetkililere sorarlar. Yetkililer
ve Santore’nin çalıştığı kurum onun hakkında methiyeler düzse de Santore’yi
kaçıranlar onun kim olduğunu gayet iyi biliyorlardır... Santore, ne büyük bir
rastlantıysa, daha önce Brezilya’dadır ve tam onun olduğu sıralarda orada da
bir askeri darbe olmuştur. Daha önce Dominik Cumhuriyet’inde de bulunmuş ve
orada da askeri güçlerle sıkı fıkı ilişkiler kurmuştur. Santore gittiği her
Latin Amerika ülkesinde polis teşkilatıyla çalışmış, onların ‘iletişim
memurluğu’nu üstlenmiştir! Ancak biz sorgu ilerledikçe Santore’nin ‘şaşkın
bakışlarıyla neler olduğunu anlamaya çalışan bir kurban’dan ‘ABD tarafından
görevlendirilmiş ve gittiği ülkelerdeki polis güçlerine işkence yapma
metotlarını öğreten bir uzman’a dönüşümünü izleriz... Onu rehin tutan genç
anarşistler onun suçlarını sorgu sırasında bol bol yüzüne vururlar. Dışarda ise
oldukça ‘kilit’ bir noktada duran Santore’nin bulunması için neredeyse bir
‘sıkıyönetim’ ilan edilmiştir. Zaman geçtikçe genç anarşistler planlarında
muvaffak olabilecek bir duruma gelirler. Ama ülkenin polis gücü son anda
yaptıkları bir manevrayla bu durumu tersine çevirecektir...</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Medya üzerine kurulan baskı, öğrencilerin
fikir ve protestolarına olan tahammülsüzlük, yoz bürokratların ve zenginleşen
milletvekillerinin oluşturduğu bir hükümet... <b>Gavras’ın bize resmettiği bu
Latin Amerika ülkesinin fotoğrafı dünyanın pek çok ülkesinde de geçerli bir
durumu gösteriyor aslında. Amerikan dış politikasının dünyanın diğer küçük
ülkelerinde ne kadar etkili olduğunu bir kere daha dillendirmenin gereği yok
ama insan böylesi etkili yapıtlarda aynı gerçekle bir kez daha karşılaşınca
ister istemez hâlâ şok olabiliyor. </b>Yokuş aşağı inen bir insanlık ve bu gidişata
karşı durmaya çalışan hümanist insanların çaresizliği... Çünkü o yokuş çok dik
ve o yokuşun umurunda olmayıp da sadece servet ve güç için insanlıklarından
vazgeçenler o kadar kalabalık ve güçlü ki... </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaSy9a0n1x11sQt-Y2cYppGHAZ1MnKSiZRgTeVQ9eyu9_q7PE5FVZmNelBWOvcCgbmGFPj2Bieker-sJBsLHlgPe0AIpppoW5Jhvp4LGf0RejWO4Co15xhDZWtz4g9l68K8KSJw0JOMGU/s1600/etat-de-siege-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaSy9a0n1x11sQt-Y2cYppGHAZ1MnKSiZRgTeVQ9eyu9_q7PE5FVZmNelBWOvcCgbmGFPj2Bieker-sJBsLHlgPe0AIpppoW5Jhvp4LGf0RejWO4Co15xhDZWtz4g9l68K8KSJw0JOMGU/s640/etat-de-siege-3.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">"Sıkıyönetim" bugüne dek çekilmiş en iyi 'rehine' filmlerinden birisidir de...</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Gavras, Santore’nin sorgusunu
gerçekleştiren anarşistlerin tarafında olduğunu belirtmekten hiç imtina
etmiyor. Santore’yi kaçırırken yanlışlık ve acemilikle yaralayan ‘teroristler’
onu binbir tehlikeyi göze alarak bir hastaneye sokup tedavi ettiriyorlar
mesela. Romantik gençlerden kurulu bu grup Santore’ye sorgu sırasında da ona en
ufak bir şiddet göstermiyorlar. Sonunda yapmak zorunda bırakıldıkları eylem
dışında tabi ki... Çünkü Santore’nin kendisi dahi bu kirli sistemin yaşaması
için, gerekirse sistemin en büyük hizmetkarlarının bile feda edilebileceğini
biliyordur.</span></span><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US"> </span></span></b><br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Gavras, Santore’ye oldukça ölçülü yaklaşır.
Santore’nin yüzünde pişmanlık arayan seyirci bunu bulmakta zorlanacaktır. Usta
Fransız aktör Yves Montand Santore’nin yüzünde binbir duyguyu göstermesine
rağmen ‘pişmanlık’ı saklamayı becerir. Çünkü Santore gibilerin ‘pişmanlık’
duyması filmlerde bile neredeyse bir hayal ürünüdür...!<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span></b></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzXrQvn_ZKOeeSTMXOKVPVanTQ3gtMuRAiCIk0aOgW1lYxjDav7szjJgYqPkibM_9IAUfnABHl-fxmUOxAGRj-GbWrLZBXcrNWN3GAK_e-OjrM0jObWaTWdTWAAvkUemJWTy0iXKD6Q-M/s1600/missing-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="492" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzXrQvn_ZKOeeSTMXOKVPVanTQ3gtMuRAiCIk0aOgW1lYxjDav7szjJgYqPkibM_9IAUfnABHl-fxmUOxAGRj-GbWrLZBXcrNWN3GAK_e-OjrM0jObWaTWdTWAAvkUemJWTy0iXKD6Q-M/s640/missing-1.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span lang="EN-US">KAYIP</span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span class="itemprop"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span lang="EN-US">Missing</span></b></span><b><span lang="EN-US"> (1972)</span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><span lang="EN-US">YÖNETMEN: </span></b><span lang="EN-US">Costa
Gavras <b>OYUNCULAR: </b><span class="itemprop">Jack Lemmon</span>, <span class="itemprop">Sissy Spacek</span>, <span class="itemprop">Melanie Mayron</span>,
<span class="itemprop">John Shea</span>, <span class="itemprop"><span style="color: windowtext; text-decoration: none; text-underline: none;">Charles
Cioffi</span></span>, <span class="itemprop">David Clennon</span> <b>SENARYO:
</b>Donald Stewart ve Costa Gavras<span style="mso-bidi-font-weight: bold;"> (</span>Thomas
Hauser’in<span style="mso-bidi-font-weight: bold;"> aynı adlı romanından)</span> <b>YAPIMCI:
</b>Edward Lewis, Mildred Lewis, Peter Guber, Jon Peters (122 dk.)</span></span><br />
<br />
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Costa Gavras’ın bugünün ABD politikasını
dahi özetleyecek güçteki filmi “Kayıp”, 1982’de Cannes Film Festivali’nde
hakettiği Altın Palmiye ödülünü başka bir güçlü filmle, Yılmaz Güney’in
“Yol”uyla paylaşmıştı...</span></span></b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US"> </span></span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">1970 seçimlerini kazanarak iktidara gelen
Şili devlet başkanı Salvador Allende, ABD dış politikasını sarsacak bazı önemli
adımlar atmıştı. Kendi ülkesinin emperyalizme karşı dik durabilmesi için
ekonominin önemli sektörlerini özellleştirmeye başlayan Allende, ABD tarafından
Küba gibi Amerika’ya yakın bir Güney Amerika ülkesi olarak korkutucu bir güce
sahip olması istenmeyen bir ülkenin istenmeyen başkanı ilan edilmişti. 1973
yılının 11 Eylül’ünde bir askeri darbe yaşandı. Allende esrarengiz bir şekilde
öldürüldü. Kanlı bir darbe gerçekleşti. Sol görüşlü bütün gruplar ağır
işkenceler altında yok edildiler. General Pinochet cunta lideri olarak ülkenin
başına geçti. Geçer geçmez de muhalif grupları insan haklarına aykırı
şekillerde baskı altında tuttu. En ufak bir muhalefete bile izin vermedi.
Sonrasında da ülkeyi ABD şirketleri doldurdu. Pinochet’nin dikta rejimi tam 15
yıl sürdü...<b> </b></span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US"><b>Hayli özet geçtiğim Şili’nin çalkantılı
yılları içinde genç bir Amerikalı karı-koca olayların tam ortasında kalmıştı.
Charles ve Beth Horman’ın 1 yıldır huzur içinde yaşadıkları Şili’de darbe her
güzel şeyin sonunu getirir. </b>Charles bir gün aniden kaybolur. Onu bulmak için
Amerika’dan gelen babası Ed Horman, gelini Beth ile birlikte Amerikan
elçiliğinden kendisine sözde yardım eden
görevlileri zorlayarak didinir dururlar. İlahiyatçı Ed Horman hümanist,
özgürlükçü, demokrat ve Amerikan demokrasisine güvenen, devletine ve ülkesine
bağlı bir vatandaştır. Gelinine söylediği gibi eğer oğlu ‘ait olduğu yerde otursaydı
bunların hiçbiri olmayacaktı’ düşüncesindedir. Ancak bir süre sonra Charles’ı
aradıkça bütün inançlarının sarsıldığı ve ona kavuşmasının giderek zorlaştığını
anladıkça kendisi de oğluna sarfettiği bu cümlenin bir benzerini yetkililerden
duyacaktır. Kendisinin ve ülkesinin çıkarlarını koruduğunu söyleyen adamlar da
onun gözünün içine baka baka ‘ortalığı bu kadar karıştırmasına gerek
olmadığı’nı nasılsa bir gün oğlunun ‘saklandığı’ yerden çıkıp evine geleceğini
söylerler... </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxpI8CJtt1-AXJ-U8lK8_asBaHAm6yq1jeXNsC9zmvJaJf1J-G5mhac6CCxXlZ0LKGsQWvvsN6pMuzKrJ_k0VMNkA5CVJDU2aRakXVVKVLrydNRorLMR5R9BQiGivDKQnpa65Ol25vE_Y/s1600/02.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="456" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxpI8CJtt1-AXJ-U8lK8_asBaHAm6yq1jeXNsC9zmvJaJf1J-G5mhac6CCxXlZ0LKGsQWvvsN6pMuzKrJ_k0VMNkA5CVJDU2aRakXVVKVLrydNRorLMR5R9BQiGivDKQnpa65Ol25vE_Y/s640/02.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Filmin en çarpıcı sahnelerinden birinde... Jack Lemmon tek kelimeyle "muhteşem" bir performans sergilemekte... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Şili’deki Amerikan elçiliği yetkilileri Ed
Horman’la daha ilk toplantılarında oğullarının politik görüşünü sorarlar ona.
Babası ‘liberaldir sanırım’ diye cevaplar. Yetkili ‘emin misiniz?’ diye şüpheci
bir soru sorar... Ed Horman şaşkınlıkla ‘Ne fark eder ki?’ deyiverir...</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Oysa çok farkediyordur! Charles rahat
yuvasından çıkıp ait olmadığı bir ülkede yaşarken bununla yetinmeyip bir de sol
görüşlü bir gazetede çalışmaya başlamış, üstelik orada yaşanan darbede Amerikan
parmağının olduğunu da keşfetmiştir!</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Ed, uzun süre gelini Beth’in politik
cüretini dizginlemeye çalışır ve ABD’nin darbedeki rolünü inkar eder. Ama
araştırdıkça kendisi de oğlu gibi düşünmeye başlar. Hayatının hiçbir döneminde
‘şüphe’ duygusuna yer vermeyen Ed oğlunun kaybıyla bu duyguyu kesif bir şekilde
keşfedecektir. Nasıl şüphe duymasın ki; konuştuğu bazı tanıkların oğlunu
askerlerin alıp götürdüğünü söylemesi üzerine yetkililerden şöyle bir cümle
duyar: ‘Araştırmalarımıza göre bunlar asker kılığına girmiş solcular
olabilirler!’<b> </b></span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US"><b>Şüpheyi başka bir şüpheyle yok etmeye
çalışan ‘sistem’in tipik cümlelerinden biri bu... Amerikalı olmanız
Amerikalıların size yalan söylemeyeceği anlamına gelmiyor ne de olsa...
Dünyanın her yerinde bütün kapıları açan ve büyük bir özgüvenle söylenen ‘Ben
Amerikalıyım!’ cümlesi Amerikan çıkarları karşısında cılız bir ses olarak
kalabiliyor işte... </b>Bir yetkilinin dediği gibi orada üç binin üzerinde Amerikan
şirketi vardır. Hepsi de Amerikan konforunu sonsuza dek sürdürebilmek için
canla başla çalışıyorlardır!</span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_kbCvhz5G671e9pxIfe98puZW_ZEV7WO4yLXkhMr4zaLWOHLbuRjPnMc-nhWpLOwMX-mtj1fTOBe6l9UHT2FY5d2M7D4tai9FN4O7dkGJRvS-qEJ7Xh3OUoMrT8m_vLXSW4RnVq-XSuc/s1600/missing-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_kbCvhz5G671e9pxIfe98puZW_ZEV7WO4yLXkhMr4zaLWOHLbuRjPnMc-nhWpLOwMX-mtj1fTOBe6l9UHT2FY5d2M7D4tai9FN4O7dkGJRvS-qEJ7Xh3OUoMrT8m_vLXSW4RnVq-XSuc/s640/missing-3.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Ölüler arasında oğlunu arayan bir baba!</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">“Kayıp”ın öyküsü baba Horman’ın kayıp
oğlunun arama sürecinde geçirdiği değişime odaklıdır. Uyarlandığı Thomas Hauser
romanından farklı olarak Şili’nin darbe günlerine belgeselvari bir yaklaşımda
bulunmaz. Kitapta elçilikteki insanların çok daha sert ve acımasız tonlarda
konuştukları söylenir üstelik. Costa Gavras onları bir parça daha
insanileştirmiş anlaşılan! Ama usta yönetmen bu sömürüye gayet açık olan
hikayesini de oldukça dengeli bir şekilde aktarmış. Babanın geçirdiği değişim
ve duygusal çöküntü onu canlandıran usta aktör Jack Lemmon’ın gözlerinden okunur.
Lemmon’ın ‘sadece oğlumu istiyorum, o benim tek çocuğum’ dediği sahnede
gözlerine odaklandığınızda içiniz yanıyor adeta. Onun yanında hiç de sönük
kalmayan Sissy Spacek’in de filmografisinin en özel performanslarından birini
barındırıyor film...</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Tümüyle gerçek olayları anlatan “Kayıp”
bugün eşine az rastlanır dürüstlükte bir eser. Zamanında daha cesur olmadığı
için suçlanmış olması da enteresandır. Çünkü bugün aynı sularda yüzüp de
“Kayıp”tan daha cüretli ve daha etkileyici bir filme rastlamak da hayli zordur.
<b>Senaryosuyla Oscar alan “Kayıp” Cannes’da Altın Palmiye’nin yanısıra Jack
Lemmon’a da “En iyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazandırmış haklı olarak. Lemmon’ın
1979 yapımı “Dünyanın Kaderi” (The China Syndrome) filmindeki kadar başarılı
bir performans sergilediği bu sol görüşlü film, izleyicilerine sağduyuyu elden
bırakmayan bir tavırla ABD dış politikaları hakkında bir daha düşünmelerini
sağlamayı başarıyor. Bugün bunu sağlayabilen ve üstelik Amerikan sermayesiyle
çekilmiş kaç film vardır ki? </b></span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Zk97ajdfj9LwV6htThn1w5YFqxawRO0CIWkZLyN7y4NIrSP7QMKMN5INiJL6Urcfuh5VFMWFLzB30E-Ytlp54qAS61TT5xOgA-WGG2tAQT-nT8myzJwgfNd-EcmMvJsHDpDLBTJd8FA/s1600/costa_gavras.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="422" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Zk97ajdfj9LwV6htThn1w5YFqxawRO0CIWkZLyN7y4NIrSP7QMKMN5INiJL6Urcfuh5VFMWFLzB30E-Ytlp54qAS61TT5xOgA-WGG2tAQT-nT8myzJwgfNd-EcmMvJsHDpDLBTJd8FA/s640/costa_gavras.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Costa Gavras, "Kayıp" (Missing) filminin setinde...</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US"><br /></span></span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-4807278456969014732013-03-22T14:54:00.000-07:002013-03-22T15:04:00.662-07:00GANGSTERİN KADERİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipZx6dB3AMcoz9Lkcv8j6JOETjdycvsOOK7AMD_Q7LL6vb7VLIHtTHlbrGugnH5ipHXNbQSMMJR8AEJV_-iRR5J6P80q4uPeb3eMKMha-1uJNjutPPbMtiVfpSsQJcLX_afJEnmtclJyY/s1600/bullitt_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="470" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipZx6dB3AMcoz9Lkcv8j6JOETjdycvsOOK7AMD_Q7LL6vb7VLIHtTHlbrGugnH5ipHXNbQSMMJR8AEJV_-iRR5J6P80q4uPeb3eMKMha-1uJNjutPPbMtiVfpSsQJcLX_afJEnmtclJyY/s640/bullitt_3.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Bullitt (1968) <br />YÖNETMEN: </b>Peter Yates <b>OYUNCULAR: </b><span style="mso-ansi-language: TR;">Steve McQueen</span>, Jacqueline Bisset, Robert Vaughn, Don Gordon,
Simon Oakland, Norman Fell <b>SENARYO: Alan Trustman, Harry Kleiner </b><span style="mso-bidi-font-weight: bold;">(Robert L. Fish’in “Sessiz Tanık” adlı
romanından)</span> <b>YAPIMCI: </b>Philip D’Antoni (114 dk.) <b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Ülkemizde 1970’de, “Gangsterin
Kaderi” şeklindeki konusuyla alakasız bir isimle gösterilen “Bullitt”, bugün
Steve McQueen denince ilk akla gelen filmlerden biri. Basit ve kolay anlaşılır
konusuna rağmen “Bullitt”, Hollywood polisiyelerinin en önemli yapıtaşlarından
biridir aslında...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span> </span></span></b><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">1960’ların son birkaç
yılı Hollywood için önemli yıllardır. “Parmaklıklar Arasında” (Cool Hand Luke),
“Bonnie ve Clyde” (Bonnie and Clyde), “Aşk Mevsimi” (The Graduate), “Dönüşü
Olmayan Yol” (Point Blank), “Asi Kabadayı” (Hombre), “Soğukkanlılıkla” (In Cold
Blood), “Gecenin Sıcağında” (In The Heat Of The Night), “The Party”, “Maymunlar
Cehennemi” (Planet of the Apes), “Vahşi Belde” (The Wild Bunch), “Sonsuz Ölüm”
(Butch Cassidy And The Sundance Kid), “Geceyarısı Kovboyu” (Midnight Cowboy),
“Easy Rider” gibi başkaldırıyı, özgürleşmeyi savunan, ırkçılığa karşı olan, suç
ve cezayı tahlil eden önemli filmler çıktı.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">1960’ların filmleri
biçimsel yenilikleri zorlayan, en hafifinde bile toplumsal bir bilinç taşıyan,
dönemin özgürlükçü, savaş karşıtı ve uyuşturucuya birazcık daha müsamahalı olan
filmler oldular. </span></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiq2-d-COS3aNz6TPqKi-Ra5TsLM34yJI0cJ30E48-Ru1WUozZVguWX7gDLIbprp8nGRG81gc1AHWW-TGFGYSqzERhndoLDp3JWadjux_zE9MefZyul0mnpQ-cflYwnATJY8TNllk4LNys/s1600/bullitt-4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiq2-d-COS3aNz6TPqKi-Ra5TsLM34yJI0cJ30E48-Ru1WUozZVguWX7gDLIbprp8nGRG81gc1AHWW-TGFGYSqzERhndoLDp3JWadjux_zE9MefZyul0mnpQ-cflYwnATJY8TNllk4LNys/s640/bullitt-4.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Steve McQueen'in filmde kullandığı Ford Mustang'i ünlü bir Hollywood ikonu haline gelmiştir...</span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Vietnam savaşında
yitirilen itibar, kimi kötü yönetim hamleleri ve bozulan ekonomi sayesinde iktidarın
karizmasında oluşan önemli çizikler, dönemin filmlerine yansıdılar. 1970’lerde
karşı ataktaki filmlerin (felaket filmleri ve “Dirty Harry” gibi sert,
cezalandırıcı ve yeniden toplumu sınırlamaya yönelen filmlerin) ortaya çıkışına
kadar da hayli etkili oldular. Bu açıdan bakıldığında yönetmenliğini İngiliz
asıllı Peter Yates’in yaptığı “Bullit”in Steve McQueen’de vücut bulan ‘cool’
polisi, 1971’de ortaya çıkacak olan onun daha sert türevi ‘Kirli’ Harry
Callahan’dan oldukça farklıdır. Zaten ilk “Kirli Harry” filminin başrolü için
de Steve McQueen ile görüşülmesi ve filmin tıpkı “Bullitt”de olduğu gibi San
Francisco’da geçiyor olması bir rastlantı değildir... Belli ki sonradan “Kirli
Harry” için “Bullitt” model olarak alınmış ve onun üzerinden döneme uygun, yeni
ve ataerkil bir lider tanımı yapılmak istenmiştir.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>“Bullitt” aslında bugüne
kadar izlediğiniz tüm o Hollywood polisiye klişelerinin büyük kısmını ilk kez
gerçekleştiren filmlerden biri.</b> Zamanı geldiğinde risk almaktan çekinmeyen,
üstlerine (Harry kadar sert ve müdanasız olmasa da) ters olabilen, karizmatik
ve işinin ehli bir polis dedektifi olan Frank Bullitt, önemli bir davanın
tanığı olacak bir suçluyu korumakla görevlendirilir. Ancak işler ters gidince
polisimiz inatla sorumluların peşine düşer.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Dönemin ruhuna uygun son
derece güvenilmez, hırslı bir politikacının suçlu bir tanığı birkaç gün için
korumakla görevlendirdiği Bullitt, güvendiği genç bir adamına ilk vardiyayı
verir ve düzenli görüştüğü kızarkadaşıyla yemeğe çıkar! (Kirli Harry’nin asla
yapmayacağı bir şey!) Sonrasında gerçekleşen pusu sonucunda Bullitt’in sahne
sırası gelecektir. O da kendisine bu görevi veren bürokratı rezil edip,
komplonun baş aktörlerini takip ederek suçluları bir şekilde cezalandıracaktır. </span></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk0cMbjA-A9XzYaxjsTjc1DAfipU_9z8N2Md8hs_hHUl88zuo2NN6y165rXEgjSOn9mfWBVUxaMh0Uk4rt4aU3wlB8_h_6sRUOBnJ7yjnqkt6Rg1juBJfw27st-y7M8aop8ZToyw2OpW8/s1600/bullitt-5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="420" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk0cMbjA-A9XzYaxjsTjc1DAfipU_9z8N2Md8hs_hHUl88zuo2NN6y165rXEgjSOn9mfWBVUxaMh0Uk4rt4aU3wlB8_h_6sRUOBnJ7yjnqkt6Rg1juBJfw27st-y7M8aop8ZToyw2OpW8/s640/bullitt-5.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Dönemin en güzel kadınlarından... </span></span></b></span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Jacqueline Bisset filme güzelliğiyle güzellik katar...</span></span></b></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>Yönetmen Peter Yates’in
Amerika’daki bu ilk işinde keskin diyalogların sağlam bir olay örgüsüne eşlik
ettiği zeki senaryosunu kusursuza yakın bir yönetmenlikle peliküle aktarmış.
</b>Yates’in Steve McQueen’in ekran imajını ne kadar doğru anladığı da son derece
belirgindir. Onun rahatlıkla kendi imajına uyarlayabileceği bir şekilde
biçimlendirir hem filmi hem de Bullitt karakterini... McQueen’in karizması yine
birkaç yıl sonra perdeye çıkacak olan Harry Callahan’dan daha duygusal ve biraz
daha sempatik özelliklerle donatılmıştır. Giyim tarzı yine erkeksi ama daha
yumuşak hatlarla çizilmiştir (mesela boğazlı kazak giyer). Daha sosyal bir
polistir. Düzenli bir ilişkisi vardır, mimar kızarkadaşını (dönemin en güzel
kadınlarından Jacqueline Bisset) çalıştığı yerden alıp arkadaşlarıyla
buluşacakları canlı müzikli lokantaya giderler mesela.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><b>McQueen’in bu kusursuzca
inşa edilmiş “Bullitt” yorumu yıllar içinde büyük bir sinema ikonuna dönüşmedi
değil. Bunda McQueen’in ‘persona’sının yanısıra filmde hayli etkili ve uzun bir
yer işgal eden araba takip sahnesinin de büyük payı var. </b>San Francisco’nun bol
yokuşlu, inişli çıkışlı caddelerinde kendisini takip eden arabayı (</span><span lang="EN-US">Dodge Charger) atlatıp onları takip edilen haline getiren Bullitt,
altındaki Ford Mustang ile San Francisco ve çevresinde gerilimli sahneler
yaşanmasına sebep olur. McQueen’in çoğu planında arabayı kendisinin
kullandığına şahit olduğumuz bu sahnelerin kurgusu defolu olmasına rağmen
filmin kurgucusu Frank P. Keller’a Oscar’ı getirmiştir. Sinema tarihinin belki
de en ünlü araba takip sahnelerinden biri olan bu sahnede farklı açılardan
çekilen kimi planlar üstüste kullanılmıştır (yeşil bir Wolkswagen araba bu
küçük oyunu açık eder). Ancak gerçek mekanlarda gerçekleştirilen bu sahneler o
kadar akıcı ve heyecanlıdır ki, özellikle dönemin seyircisinin çok aşina
olmadığı bir dinamizmi içerir. Bugünün pek çok polisiyesi aynı dinamik kurgu
anlayışından yola çıkarak “Cehennem Silahı” (Lethal Weapon), “Çılgın İkili”
(Bad Boys) gibi çağdaş polisiye aksiyonlarındaki benzer takip sahnelerine
ulaştılar.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Havaalanında, kalkış yapan uçakların
arasında gerçekleşen final sekansı da Michael Mann klasiği “Büyük Hesaplaşma”yı
(Heat) hatırlatır açıkçası.</span></span><br />
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US"><b><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span lang="EN-US">Filmin ilham kaynaklığı yaptığı o kadar çok
polisiye var ki aslında sadece “Kirli Harry” ile sınırlamamak lazım; “Kanun
Namına” (French Connection) filmlerinden, “Miami Vice” dizisine kadar
“Bullitt”in etkilerine rastlamak mümkündür. Ayrıca “Bullitt”, bugünün pek az
polisiye filmine nasip olan ‘tekrar izlenebilirlik’ özelliğine de sahiptir... </span></span></b></span></span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidfxQ2ApATitfeaJ3QEk4so2cZMIeb93sD0NnNgiv76OtWc7xYWyuWlrIDu0zj_unW16QG37EB8Ver5zj03wKp4Lmo9_oeE7W089kM1w80W0XFM63OTBqM-tPhEfPayyKLFCrYvhJ-wtI/s1600/bullitt-6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="512" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidfxQ2ApATitfeaJ3QEk4so2cZMIeb93sD0NnNgiv76OtWc7xYWyuWlrIDu0zj_unW16QG37EB8Ver5zj03wKp4Lmo9_oeE7W089kM1w80W0XFM63OTBqM-tPhEfPayyKLFCrYvhJ-wtI/s640/bullitt-6.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Steve McQueen ve Jacqueline Bisset "Bullitt" setinde...</span></span></b></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-65485972404274852522013-03-06T13:09:00.000-08:002014-11-20T12:52:50.974-08:00AŞK MEVSİMİ<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><br />
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]-->
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgA-ZJsuigff5Y3_WTYT-S9mXFoQeE-XVe_qD8bnUOULUh7i-bHa7UbiXTy2m06d7nB3UwVXX5ws61Kh_1QPsCLmRfSRGtyr5rdHQJsZGIZRWHek001anQli2XCWfz4qmN1cFn-qWxeHMQ/s1600/ask_mevsimi_21.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgA-ZJsuigff5Y3_WTYT-S9mXFoQeE-XVe_qD8bnUOULUh7i-bHa7UbiXTy2m06d7nB3UwVXX5ws61Kh_1QPsCLmRfSRGtyr5rdHQJsZGIZRWHek001anQli2XCWfz4qmN1cFn-qWxeHMQ/s640/ask_mevsimi_21.png" height="457" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">The Graduate (1967)</b> <b> </b></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>YÖNETMEN: </b>Mike Nichols <b>OYUNCULAR: </b>Dustin Hoffman, Anne
Bancroft, Katharine Ross, William Daniels, Murray Hamilton<b> SENARYO: </b><span style="mso-bidi-font-weight: bold;">Buck Henry, Calder Willingham (Charles Webb’in
romanından)</span> <b>YAPIMCI: </b>Lawrence Turman (106 dk.) </span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">1960’ların sonu... Tiyatrodan sinemaya geçiş yapan bir
yönetmen olan Mike Nichols’ın pek çok ilki içinde barındıran ve Hollywood film
anlatısına tokat indiren filmlerden birisine imza atacağını kim bilebilirdi ki?
“Aşk Mevsimi” göründüğünden daha önemli bir başyapıttır.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Yazar Charles Webb’in kendi hayatıyla da bir araya getirdiği
bir fantezisini kaleme aldığı ilk romanı “The Graduate” 1963’te yayımlanmış.
Webb’in 1961’de kolej mezunu olup da henüz 23 yaşında yazdığı böylesi bir hikayenin
onun kişisel deneyimlerinden ne kadar uzakta olduğu düşünülebilir ki zaten!
</b>Nitekim bizde “Aşk Mevsimi” adıyla bilinen ve bu kitaptan uyarlanmış Mike
Nichols filmi bir şekilde her lise öğrencisinin/mezununun fantezilerinden
birini konu alıyor. İnsan ilişkilerinde (özellikle karşı cins konusunda)
utangaç, tutuk ergenlerin bu olayları çoktan aşmış, genç bir bedeni baştan
çıkararak kendisini yeniden eski günlerine döndürme arzusu taşıyan, bu sebeple
de karşılaşacağı bütün acemiliklerden değişik bir zevk ve tatmin çıkarmayı
amaçlayan olgun bir kadınla seks ilişkisi kurma isteği dünyanın her yerinde
kolaylıkla anlaşılabilir mevzudur. 1967 yapımı bu filmde ise bu uzun cümlede
anlatılan basit bir seks ilişkisinden çok daha fazlasının olması, bunu dönemin
ana akım sineması içinde biçim olarak en cesur ve yenilikçi bir şekilde yapıyor
olması, müzik kullanımında ‘farklı’ bir yol tutturuyor olması ve yine dönemin
alışkanlıklarını elinin tersiye iterek mesela herkesi şok eden ‘yırtıcı ama çok
da yakıcı’ bir anne modelini bize sunması açısından devrimci niteliklere sahip
bir filmdir. </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHFrk6SJJFSXItZNid5hzQUairel_DSZIA593-ELkeQKZKQr17jRn0eMjuycRVoFrlLVgWeLCgRXWZEFNmfbSt07G_7NnZabEcOGCzJKTojfRlUSPVuglm_BeXZOgO57AXIDC1PGLBq1g/s1600/ask_mevsimi_3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHFrk6SJJFSXItZNid5hzQUairel_DSZIA593-ELkeQKZKQr17jRn0eMjuycRVoFrlLVgWeLCgRXWZEFNmfbSt07G_7NnZabEcOGCzJKTojfRlUSPVuglm_BeXZOgO57AXIDC1PGLBq1g/s640/ask_mevsimi_3.jpg" height="508" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Yönetmen Nichols en başta Robert Redford ve Candice Bergen'ı düşünmüş ama sonra Redford'un "fazla parlak" göründüğünü düşünerek vazgeçmiş... Hoffman ilk başrolünde muhteşem; Bancroft ise karakterinin iki ucunu da olağanüstü gerçekçi canlandırıyor... </span></b></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Yönetmen Mike Nichols’ın olağanüstü bir tercihle sinemadaki ilk başrolündeki Dustin Hoffman’ı bütün
tipolojisiyle çok doğru bir şekilde kullandığı filmde yatılı olarak okuduğu
kolejden mezun olup banliyödeki evine dönen Benjamin’in hikayesi anlatılıyor.
Daha filmin en başından itibaren Benjamin’i bize yalnız, içe kapanık gösteren
Nichols bunu sık sık kullandığı akvaryum imgesiyle de destekler. Hatta işi daha
da ileri götürüp bir balık adam kostümünün içindeki Benjamin’i onun bakış açısı
çekimleriyle havuzun dibinde tek başına gösterdiği, dönemin seyircisine çok
yabancı gelecek bir sekans bile çeker. Benjamin kendisinden ‘ne yaparsa yapsın
yeter ki bizim refah düzeyimizden uzaklaşmasın’ dışında bir beklentisi olmayan
ailesinin gelecekle ilgili tüm sorularını cevapsız bırakır. Çünkü hayatının
geri kalanında ne yapacağına ve ne istediğine dair en ufak bir fikri yoktur.
Herhangi bir “açılım” yapacak kadar bir fikri bile yoktur. Açıkçası etrafındaki
büyüklerin de herşeye sahipmiş gibi yaşayıp aynı boşluk içinde sallanıyor
oluşları da acı bir gerçek olarak duruyordur hep kenarda. <b>Benjamin bu sudan
çıkmış balık halindeyken mezuniyetinin en büyük hediyesini ise (babası araba
almış olsa da!) ummadığı birisinden alacaktır. Aile dostları alkolik ‘evli’ Bayan
Robinson Benjamin’e kendisini sunar ve Benjamin’in asıl mezuniyeti ise bundan
sonra başlar... </b>Ancak onunla seks dışında başka bir şey paylaşmak istemeyen
Bayan Robinson’ın tek bir koşulu vardır; kendi seksapalitesinin altında kalıyor
olsa da masum güzelliği ve gençliğiyle yine de ciddi bir tehdit olduğunu
düşündüğü kızı Elaine’den uzak durmasını ister. Oysa Benjamin cinsel devrimden
geçerek bir uyanışa kavuşmuştur. Hayatta ne yapması gerektiğini tam olarak
bilmese de ilk kez tutkuyla sahip olmak istediği bir şeyi, yani ona yasaklanan o ‘yasak
elma’yı elde etmek ister. Benjamin her şeyi yıkmayı göze alarak Elaine’in peşine
düşer...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoqq1ad-2kJrC5GPnBWKvZnzHO9UBgvQ5nJUsi8KyBo7sO46Kk_QKXRYbLFTwYOcP_9SFooVSfAKd4xmv3tqdEAF-A0SalVo1BXkN4O0RojNHSWPH6FndTxih6_maqdFwzo5UnwfihIic/s1600/ask_mevsimi_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoqq1ad-2kJrC5GPnBWKvZnzHO9UBgvQ5nJUsi8KyBo7sO46Kk_QKXRYbLFTwYOcP_9SFooVSfAKd4xmv3tqdEAF-A0SalVo1BXkN4O0RojNHSWPH6FndTxih6_maqdFwzo5UnwfihIic/s640/ask_mevsimi_2.jpg" height="640" width="635" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Filmin afişinde de kullanılan bu ünlü pozdaki bacaklar Bancroft'a ait değil. Aslında o zamanlar modellik yapan, "Dallas" dizisinin Sue Ellen'ı Linda Gray'in bacakları... </span></b></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Bir tiyatro yönetmeni olarak ilk çektiği film olan “Kim
Korkar Hain Kurttan?” (Who’s Afraid of Virginia Woolf?) ile yeterince şaşırtan
Mike Nichols’ın bu ikinci filmiyle değme sinemacılara taş çıkartacak kadar
yerinde kullandığı biçimsel üslup farklılıkları filme çok farklı bir artistik değer
katıyor. <b>Ana kahramanın konuşuyor olmasına aldırmadan ondan uzaklaşan kamera,
yabancılaştırıcı bir etki yaptığı için çok riskli olan ama burada bambaşka bir
perspektif duygusu yaratan zoom-in/zoom-out efektleri, sahnenin anahtar
kişisinin zaman zaman karanlıkta hatta kadraj dışında kalması, kameranın önüne
geçen üçüncü şahısların sahneyi bölmesi, özellikle çıplaklık konusunda cesur
olup bayağılığa prim vermemesi ve bazı sahne geçişlerinin döneme göre çok
farklı bir mantıkla gerçekleştirilmesi filmin estetiğine ve anlattıklarına çok
uygun düşen bilinçli tercihler.</b> Hollywood’un sonraki hikaye anlatılarına ciddi
etkisi olan bu biçimsel lezzetler, dönemin anaakım sinema seyircisi için ne
kadar değişik gelmiştir kimbilir... Simon and Gurfunkel’in klasik şarkılarının
(ve bu film için bestelenen Mrs. Robinson’ın) filme kattığı melankoli de
yadsınamaz bir düzeyde...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheN0qiJHH3OW6oiCIrUfbhV-v5wf_88Hu60iYbPfndxyqvVcQLf8y4AbTnovX4-aKJM9Uoa4sYf8noDaGWkfU9bc8LAIECca0RUBurQ0X-JYf3Py7VfZAMCytMjK3a9NSJR5fSz_XrocE/s1600/ask_mevsimi_19.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheN0qiJHH3OW6oiCIrUfbhV-v5wf_88Hu60iYbPfndxyqvVcQLf8y4AbTnovX4-aKJM9Uoa4sYf8noDaGWkfU9bc8LAIECca0RUBurQ0X-JYf3Py7VfZAMCytMjK3a9NSJR5fSz_XrocE/s640/ask_mevsimi_19.jpg" height="270" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Katharine Ross dönemin güzel yüzlü oyuncularından biriydi. Elaine rolünü Jane Fonda ve Ann Margret gibi isimleri geçerek alabilmişti... </span></span></span></b></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="mso-spacerun: yes;"></span>Bir de filmin Benjamin özelinden bütün bir kuşağı ele alıp
almadığı meselesi var. Tabi ki her başyapıt filmde sevmemize neden olan nedeni
aslında amaçlamadığını söyleyen bir yönetmenimiz var burada yine! <b>Nitekim
Nichols bir röportajında bu filmin bir kuşağın filmi olmadığını, kafası karışık
bir ergen olan Benjamin’in kendisinden çok da uzak olmayan ebeveynlerinin
aksine bir uyanışın peşinden koştuğu, ‘genel’e ulaşmayan ‘kişisel’ hikayesi olduğunu söyler...
</b>O zaman filmin finalinde bir kilise düğününü basıp da ‘evlenmiş’ gelini
kaçırıp, kocaman bir haçla kendisini engellemeye çalışanları kiliseye hapseden
Benjamin’in bu şık hareketini yine ‘kişisel’ bir hareket olarak mı
algılamalıyız? Dönemin şüpheci, özellikle de gençlerden, farklı olandan korkan
tutucu insanlarını simgeleyen pansiyon sahibinin (mahkeme duvarı yüzünü her
zaman avantaj olarak kullanmış Norman Fell) filmdeki varlığını sadece bir
komedi öğesi olarak mı dikkate alacağız? Ya final resminde yanyana kalan çiftin
sevinçle karışık endişelerini (‘ee şimdi ne yapacağız?’ duygusu veren nasıl
güzel bir resimdir o!) yine iki kişilik ‘özel’ bir hikayenin içine mi
hapsedeceğiz sadece?<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Filmde inanılmaz güzellikte ve lezzette sahneler ve durumlar
vardır. Özellikle de Dustin Hoffman’ın vücut diliyle de yoğun olarak
desteklediği, o müthiş ‘acemi Benjamin’ sahneleri... Mesela bir komşularının
Benjamin’e geleceğin ‘plastik’ sektöründe olduğunu anlatmaya çalıştığı ve bunu
tek bir kelimeyle (plastik!) özetlediği o sahnede zavallı Benjamin’in kaldığı
anlamsız durum... Yine Benjamin’in oteldeki resepsiyon görevlisiyle yaşadığı
sıkıntılı sahne... <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><b>Hoffman’ın filmde
durum komedisine yaklaşan ama asla bir komedi sahnesine dönüşmeyen dengeli
performansı müthiş. Daha ilk filminde yolun yarısını almış gibi duruyor. Bayan
Robinson’da ise Anne Bancroft yaralı ama yırtıcı, tükenmiş ama seksi, aldırmaz
ama duygusal bir anne portresini o kadar iyi oynuyor ki kızı Elaine rolünde
filme ortasında dahil olan güzeller güzeli, masum gülüşlü Katharine Ross’u bile gölgede bırakıyor sanki... </b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyBBEpOtW0h06BOOlvmXe_qGYoNYc6jyDCWnq5i_PBbsC_lIbOGmqEXw_EBjr4aZ6E1xDNUxwJ2UG_rD9mvPJp2mwR22Njzm4HY9mur6e9vmWjR7KxoHEVvriRGFFM5lN2sSbw1TJ405Y/s1600/ask_mevsimi_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyBBEpOtW0h06BOOlvmXe_qGYoNYc6jyDCWnq5i_PBbsC_lIbOGmqEXw_EBjr4aZ6E1xDNUxwJ2UG_rD9mvPJp2mwR22Njzm4HY9mur6e9vmWjR7KxoHEVvriRGFFM5lN2sSbw1TJ405Y/s640/ask_mevsimi_1.jpg" height="640" width="594" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3968390656566318950.post-57306358296983888922013-02-21T06:52:00.003-08:002013-02-21T06:52:44.078-08:00AYI TEDDY<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBYbyUlI3Cyl9sX1FaHzJCTJN3Olj3IpWHdhGEySyjGiW2uuUpkQPM8FYoXEUFF8ZqgN2f2B4qkfQ4P_eFZdOzdjlAp3wmW07b1CeC5qJc9WW8zQ_6AVPm87AAJlLvOuBDN1z2ehviG3U/s1600/2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBYbyUlI3Cyl9sX1FaHzJCTJN3Olj3IpWHdhGEySyjGiW2uuUpkQPM8FYoXEUFF8ZqgN2f2B4qkfQ4P_eFZdOzdjlAp3wmW07b1CeC5qJc9WW8zQ_6AVPm87AAJlLvOuBDN1z2ehviG3U/s640/2.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ted (2012)</b>
<b> </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>YÖNETMEN: </b>Seth MacFarlane <b>OYUNCULAR: </b><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--><span style="font-size: 12pt;">Mark Wahlberg, Mila Kunis, Seth MacFarlane,
Giovanni Ribisi</span><b><b><span style="font-size: 12pt;"> </span></b></b> <b>SENARYO: </b>Seth MacFarlane, Alec Sulkin, Wellesley Wild
<b>YAPIMCI: </b>Seth MacFarlane,<b> </b>Jason Clark, John Jacobs, Scott Stuber (106 dk.) </span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b>Bir çocuk filmi kisvesi altında başlayan “Ayı Teddy” bir süre sonra öyle bir ‘yetişkin’ filmi oluyor ki, eğlencede “Hangover”ı bile zorluyor, hatta ondan çok daha zengin senaryosuyla kalıcı olmayı da başarıyor... </b><br />Kendi oğlumdan biliyorum, kardeşsiz büyüyen çocuklar belli bir dönem ya bir hayali arkadaş edinirler ya da bir oyuncaklarına bir karakter atfederler... Mesela bizim evimizde oğlumla birlikte Badi (ingilizce adı Buddy’miş!) adlı peluş bir köpek yaşamakta! Badi, oğlumun yapmadığı bütün yaramazlıkları yapan yaramaz bir yavru köpektir. Oğlum herşeyi düzgün yapar, yapmayan ve hep sevimliliğinin ardına sığınan Badi’dir... Badi oğlumu çok sever ve onun hep iyiliğini ister ama onun bu sevgisi bazen o kadar aşırıya kaçar ki etrafa da zarar vermeye başlar... Mesela bazen onun omzuna atlayıp ona sımsıkı sarılır, onu şımartır... Bazen oğluma henüz izleme yaşı gelmemiş filmleri izlemesini tavsiye eder! Bazen sağduyusu olur bazense yaramazlık arkadaşı... “Ben yapmadım Badi yaptı!” cümlesini sık duyarız evde... </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj50QjLGzTQFJZV5b1i_avI10MnFDX7hS51jnoanMXMblZmtnfoi5h8UTHV71_5gW8NZQDorBO2BmwEPgMnibXzECavfDUv8swjZ_rY4B2dm7lXTBmzk0gW8P-6BDefT0OVbp4CVMa99i8/s1600/3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="378" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj50QjLGzTQFJZV5b1i_avI10MnFDX7hS51jnoanMXMblZmtnfoi5h8UTHV71_5gW8NZQDorBO2BmwEPgMnibXzECavfDUv8swjZ_rY4B2dm7lXTBmzk0gW8P-6BDefT0OVbp4CVMa99i8/s640/3.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Çocukluk oyuncağından vazgeçmeyen genç bir adam... Zaten kravat da takmak zorunda, memnun etmesi gereken bir kızarkadaşı var... Ted'e sığınmayıp da ne yapsın?!</span></b></span></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">“Ayı Teddy”deki küçük John ise yine kardeşsiz ama biraz da asosyal bir çocuk. Ailesinin kendisine Noel’de hediye ettiği oyuncak ayıyı o kadar çok seviyor ki bir gün onun canlanıp kendisiyle konuşmasını diliyor. Bu dileği yerine de geliyor. Konuşan oyuncak ayı Ted ile birlikte büyüyor John. <br /><b>John büyüdükçe Ted de büyüyor işin güzel kısmı. Ted’deki büyüme tabi ki fiziksel değil, kafaca büyüyor. Zaten hikayenin en büyük komedisi de buradan çıkıyor. </b>Ted ‘yaramaz bir çocuk’ özelliği taşıyan yetişkin bir beyine sahip olan konuşan bir peluş ayı olarak John’un hayatından çıkmıyor hatta çıkamıyor... Karşılıklı bir bağımlılık yaşıyorlar. Bir oyuncağın kişilik kazanıp konuşabilme yeteneğiyle insanların önüne çıkıvermesinin yarattığı şaşkınlığı çok çabuk, komik ve kısa yoldan aşıyor senaryo. Çünkü filmin asıl derdi oyuncak ayının konuşabiliyor olması değil! </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgONcOskOTVisZzMjZKbmsTuoS_8DXjMTTzHlmUYEx14Vgscqu78TFsLwxFLF-8f7F_tECF4HE1R3SRWj4mM_qVXHbfVzEZsSOP7fCeyMwQLXVcfqNAlbGvwWhAOxI5V2HOgJZxfEE1NsU/s1600/6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgONcOskOTVisZzMjZKbmsTuoS_8DXjMTTzHlmUYEx14Vgscqu78TFsLwxFLF-8f7F_tECF4HE1R3SRWj4mM_qVXHbfVzEZsSOP7fCeyMwQLXVcfqNAlbGvwWhAOxI5V2HOgJZxfEE1NsU/s640/6.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><span>Filmin komedisinin zirve yaptığı sahne Flash
Gordon’un da katıldığı ve büyük bir kopuşun yaşandığı parti...</span></span></span></b></span><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Çocukluğun güzelliklerini bir ömür boyunca kim yanında taşımak istemez ki; John’un Ted tutkusu da böyle bir şey... <b>Büyüdükçe kirlenen ruhlarımızın sığındığı limanlarıdır bazen eski oyuncaklarımız.</b> O yüzden her çocuğun özel oyuncaklarından en azından birkaçının evin bir yerlerinde hep saklanması gerektiğini düşünürüm... John’un durumu biraz farklı tabi bu noktada; onun oyuncağı zaman zaman ölçüyü kaçıran bir espri anlayışına sahip, ağzı bozuk, geveze, oldukça hedonist ve hatta şoven bir oyuncak ayı. Hayatını bir düzene sokmanın zamanının çoktan geldiğini inkar ederek yaşamaya ve çocuksu eğlenceden vazgeçmeyen adamla sorumluluk sahibi adam arasındaki dengeyi tutturma gayretinde olan 30’larındaki John giderek bir seçim yapmaya zorlanıyor bütün bu eğlenceli harala gürele içinde... <b>Düzenli yetişkin hayat, 4 yıllık bir tarihi olan ‘sevgili’ ile simgesini buluyor John’un yaşantısında. </b>Kadınlar bazen erkeklerin bu çocuksu haşarılığa vurulurlar ama bir süre sonra da onlardan artık büyümelerini talep etmeye başlarlar. Lori de biraz öyle. John’un sorumluluk sahibi bir yetişkine dönüşebilmesi için önce onu yoldan çıkaran Ted’den kurtulması gerekmektedir... </span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJkzKaiCUwCrxNi3YksIWahOV5L2SARS1L9ZZmayYrHAe7dht6RqzpX8-a3H9_5JamqmAzeU1eCrFmSAO1QOkHJi-eZD_II9PB8YnQ_rfanKTWCIhLCIk4FBPR1s2JIkzRqFTYq1ArrlY/s1600/5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJkzKaiCUwCrxNi3YksIWahOV5L2SARS1L9ZZmayYrHAe7dht6RqzpX8-a3H9_5JamqmAzeU1eCrFmSAO1QOkHJi-eZD_II9PB8YnQ_rfanKTWCIhLCIk4FBPR1s2JIkzRqFTYq1ArrlY/s640/5.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Aslında Mila Kunis bu hikaye için "fazla" güzel bir kız... </span></span></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">Aslında biraz hüzünlü de bir durum. Çünkü “Ayı Teddy” bize çocuksu özgürlüğün toplumda nasıl karşılandığını ve maalesef buna bir süre sonra mecburen veda edilmesi gerektiğini hatırlatıyor bir şekilde. Ve bunu çok eğlenceli sahneler, buluşlar, espriler ve hedefi 12’den vuran referanslar eşliğinde yapıyor... <b>Bugünden bakınca antolojilerde bile kendisine zor yer bulan 1980 yapımı “Flash Gordon” filmini mesela John ve Ted arasındaki ilişkiyi tarif ederken kullanıyor. Yetmiyor, o filmin başrol oyuncusu Sam Jones’u kült bir figür olarak hikayeye dahil ediyor ve unutulmaz bir eğlence çıkarıyor ortaya...</b><br />“Ted” çılgın bir komedi anlayışıyla bezenmiş gerçekten iyi bir film. Hele bugünün sinemasında komedi diye, yerlisinden yabancısına, önümüze sunulan onca kötü filmin içinde (Adam Sandler’a ve ‘Jack and Jill’e de bir selam çakıyor zaten Ted) pırlanta gibi parlıyor... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNed_NMK3ln6n3HtGvY71TvNKojQZXlHYpVPb9AfNG2-PdjAZIG_BOm6n7zISmqZ2JX17zYaxYjo6boQBsSkNtnt3SLkaxNdUcyCQLZUkMSuIR73_m_1Xqd4ryhTkxeH_-m8IJitQbV_8/s1600/4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNed_NMK3ln6n3HtGvY71TvNKojQZXlHYpVPb9AfNG2-PdjAZIG_BOm6n7zISmqZ2JX17zYaxYjo6boQBsSkNtnt3SLkaxNdUcyCQLZUkMSuIR73_m_1Xqd4ryhTkxeH_-m8IJitQbV_8/s640/4.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:WordDocument>
<w:View>Normal</w:View>
<w:Zoom>0</w:Zoom>
<w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone>
<w:PunctuationKerning/>
<w:ValidateAgainstSchemas/>
<w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid>
<w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent>
<w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText>
<w:Compatibility>
<w:BreakWrappedTables/>
<w:SnapToGridInCell/>
<w:WrapTextWithPunct/>
<w:UseAsianBreakRules/>
<w:DontGrowAutofit/>
</w:Compatibility>
<w:BrowserLevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel>
</w:WordDocument>
</xml><![endif]--><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"><b><span>Filmin tadını tam çıkarabilmek için biraz 80’ler
kültürüne aşina olmak gerekiyor. Yeni kuşak seyirci bazı esprilere yabancı
kalabilir...</span></b></span></span></span><!--[if gte mso 9]><xml>
<w:LatentStyles DefLockedState="false" LatentStyleCount="156">
</w:LatentStyles>
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]>
<style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Table Normal";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}
</style>
<![endif]--></td></tr>
</tbody></table>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com1